Fiziğin Tarihi ve Keşifler (history of physics and discoveries)

Fizik terimi antik Yunancadan gelmiştir ve felsefe biliminin bir dalı olarak görülebilir. Doğa felsefesi olarak 19. yüzyılın sonuna kadar bu şekilde değerlendirilmiş, doğa biliminin bir alanı olarak düşünülmüştür. Ünlü fizik bilgini Isaac Newton (1642-1726) bile temel yapıtını "Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri" olarak adlandırmış ve kendisini de bir doğa filozofu olarak görmüştür.

Doğa bilimi olarak görülen fizik, geçen yüzyıllarda bilimin temeli olarak kabul edilmiş ve dünyamızın temel kanunlarını açıklamayla yetinmiştir. Diğer bilimler genel olarak bakış açılarını sınırlarken ve kendi alanlarındaki konularını fizikten ayırırken, fizik bilimi kendi yolunu seçmiş ve diğer bilimleri kuşatmıştır.

Günümüzde ise fizik; madde, enerji ve bunların birbiri arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlanır. Fizik bir bakıma en eski ve en temel kuramsal bilimdir. Fizik keşifleri doğa bilimlerinin her alanıyla ilgilidir; çünkü madde ve enerji, doğanın temel ögeleridir. 16. yüzyılda fizik doğa bilimlerinden ayrılmış, Rönesans dönemi sonrasında hızla artan bilgi birikimi ile mekanik, optik, akustik, elektrik gibi alt bilim dalları ortaya çıkmıştır. Günümüzde fizik, klasik fizik ve modern fizik olarak tanımlanmıştır.

M.Ö. …
Aristoteles
(M.Ö. 384–322)
Fizik, Metafizik

Fizik, Aristoteles tarafından yazılan, Batı bilim ve felsefesinin temel metinlerinden biridir. Bu metinde varlık, varolan, değişim, devinim, zaman, hareket, ilk hareket ettirici gibi belli başlı hususlardan söz edilmektedir. Bir anlamda Aristoteles'in Metafizik metniyle (ki bu metin de fizikten sonra gelen anlamındadır) bir arada değerlendirilmesi gereken, bu nedenle de Aristoteles metafiziğinin parçası olarak adlandırılabilecek bir metindir.
M.Ö. 250
Archimedes
(M.Ö: 288–212)

Arşimet Prensibi

Arşimet, Aristo’nun metafizik alanındaki çalışmalarının matematiksel temellere ve pratik çözümlere dayandırılmadan açıklanamayacağını ifade etmiştir. Buna ek olarak, yüzen cisimler adlı çalışmasında kaldırma kuvvetinin varlığını göstermiş ve bunu ispatlamıştır. Bu prensip Arşimet prensibi olarak da bilinir.
500
John Philoponus
(490–570)
İvme Teorisi

İvme teorisi, yerçekimine karşı mermi hareketini açıklamak için ortaya konan bir yardımcı ya da ikincil Aristoteles dinamiği teorisi idi. 6. yüzyılda, John Philoponus, Aristoteles'in teorisini (hareketin devam etmesi kuvvetin devam eden hareketine bağlıdır) kısmen kabul etti. Fakat kendi fikrini de içerecek şekilde, “fırlatılan madde (body), ilk hareketi üreten maddeden zorla hareket etmek için bir hareket gücü ya da eğim kazanır ve bu güç hareketin devam etmesini sağlar” olarak değiştirdi.
1514
N. Copernicus (1473–1543)
Heliocentrism

Nicholas Copernicus, Heliocentric (Günmerkezlilik veya Güneş Merkezli) modeli öne sürmüş, gezegenlerin güneşin merkezde olduğu sabit yörüngeler üzerinde hareket ettiğini savunmuştur. Kopernik Günmerkezliliği astronomik modelin başlangıcını oluşturmuştur; modern astronomik ve bilimsel gelişmelerin başlangıç noktası olarak gösterilir ve bilim tarihinde bir dönüm noktasıdır.
1589
Galileo Galilei (1564–1642)
Galileo'nun Eğik Pisa Kulesi Deneyi

Galileo'nun, bütün cisimlerin aynı hızla ve aynı fizik kanununa uyarak düştüklerini, farklı ağırlıklardaki iki top güllesini bu kuleden aşağı bırakarak gözlemlediği iddia edilmiştir. Bilginin kaynağı Galileo'nun bir öğrencisi olmasına rağmen bu iddia geniş çevrelerce bir efsane olarak kabul edilir.
1613
Atalet (Eylemsizlik) Momenti
Galileo Galilei (1564–1642)

Galileo atalet hakkında şunları demiştir: bir partikülün yatay bir yüzeyde hareket ettiğini hayal edin; bu partikül, düzlemin sonsuz ve sürtünmesiz olduğunu varsayarsak, aynı hızda ve konumda sonsuza kadar hareket edecektir. Bu görüş sonrasında Newton yasalarına dahil olmuştur. (Atalet, dönme hareketi yapan bir cismin dönme eylemsizliğidir.)
1621

Willebrrd Snellius (1580-1626)
Snell Yasası

Snell yasası, ışığın geldiği ortamın kırıcılık indisiyle geliş doğrultusunun normalle yaptığı açının sinüsünün, ışığın gittiği ortamın kırıcılık indisiyle gidiş doğrultusunun normalle yaptığı açının sinüsüyle çarpımına eşitlenmesiyle oluşan formüle dayalı yasadır. Formüle göre ortamların kırıcılık indisleri ışığın o ortamdaki hızıyla ters orantılıdır; kırıcılık indisi ne kadar çoksa ışık o kadar yavaş hareket eder.
1660
Blaise Pascal
(1623 – 1662)
Pascal Prensibi

Hareketsiz ve sıkıştırılamayan bir akışkanın aynı mutlak yüksekliğe sahip tüm noktalarında, bazı yerlerde akışkana ek basınç uygulansa bile, sıvı basıncı aynıdır. · Pascal prensibi kapalı kaplarda bulunan sıvılar için geçerlidir. · Sıvılar basıncı aynen iletirken basınç kuvvetini aynen iletemezler.· Sıvılar basıncın büyüklüğünü değiştirmeden yön ve doğrultusunu değiştirirler.· Basıncın etki ettiği yüzeyin yeri (konumu) ve büyüklüğü değiştirilerek istenilen yönde ve büyüklükte basınç kuvvetleri elde edilebilir.
1660
Robert Hooke (1635–1703)
Hooke Yasası

Hooke yasası, bir maddenin bozunumunun, bozunuma sebep olan kuvvetle yaklaşık olarak doğru orantılı olduğunu açıklayan kanundur. Bu kanuna uyan maddelere lineer elastik maddeler denir. Elastik şekil değişiminin matematiksel kökeni, Robert Hooke’un yayların davranışı üzerine yaptığı bazı gözlemlere dayanır. Hooke kanununa uyan sistemlerde uzama miktarı ağırlıkla doğrusal olarak değişir.
1676
Ole Rømer
(1644–1710)

Rømer'in Jüpiter'in Uydularından Gelen Işık Hızını Belirlemesi

Romer, Dünya Jüpiter' e yaklaşırken Jüpiter'in uydusu Io'nun uzaklaşırken gözüktüğünden daha kısa olduğunu gözlemiş ve ışığın ölçülebilir hızının olduğu sonucuna varmıştır ve Dünyanın yörüngesinin çapını 22 dakikada geçtiğini tahmin etmiştir.
1678
C. Huygens
(1629 – 1695)
Işığın Dalga Olarak Tanımlanması

Huygens 1678 yılında ışığın partiküller şeklinde yol alması halinde bu partiküllerin yarı yolda birbirleriyle çarpışacaklarını ve birbirlerini yok edeceklerini ileri sürdü. Huygens, uzayın görünmeyen bir madde ile kaplı bulunduğunu, cisimlerden çıkan ışığın bu maddenin bir dalgasal hareketi şeklinde olduğunu söyledi. Uzaydaki bu maddenin ışığı dalgalar halinde göze taşıdığına inanıyordu. Huygens yayılan ışık dalgalarının her noktasının yeni ışık dalgaları yayınlayan kaynaklar olduğunu ve bütün bu dalgaların uzunlamasına yol aldığını belirtti.
1687
Isaac Newton (1643–1727)
Hareket Yasası,  Gravitasyon Yasası , Matematik

Isaac Newton’nun 1687’de yayınlanan kitabı “Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica”, klasik mekaniğin temelini atmış ve tarihin en önemli bilimsel kitaplarından biri olmuştur. Bu çalışmasında Newton evrensel kütle çekimini ve hareketin üç kanununu ortaya koymuş ve sonraki üç yüzyıl boyunca bu bakış açısı bilim dünyasına egemen olmuştur.
1782
Antoine Lavoisier (1743–1794)
Maddenin Korunumu

Lavoisier, doğanın işleyişlerinde hiçbir şeyin yoktan var edilmediği, tüm deneysel dönüşümlerde maddenin miktar olarak aynı kaldığı, elementlerin tüm bileşimlerinde nicel ve nitel özelliklerini koruduğu gerçeğini tartışılmaz bir aksiyom olarak ortaya sürebiliriz demiş ve modern kimyanın temelini atmıştır.
1785
Charles-Augustin de Coulomb
(1736–1806)
Elektrik Yükleri İçin Ters Kare Kanunu Onaylandı

Charles-Augustin de Coulomb, 1785'te elektrik ve magnetizma hakkında yazdığı ilk üç raporunda “elektrik yükleri için ters kare kanununu yayımladı; bu raporlar elektromanyetizmanın temeli sayılmıştır. Coulomb yüklü cisim arasında itme ya da çekmeyi saptamak için bir burulma terazisi kullanmıştır. Daha sonra noktasal iki yükün arasındaki elektriksel kuvvetin yükle doğru, uzaklığın karesiyle ters orantılı olduğunu saptamıştır.
1801
Thomas Young (1773–1829)
Işığın Dalga Teorisi

Işığın dalga doğasının ilk açık göstergesi, 1801'de uygun koşullar altında ışığın girişim davranışı sergilediğini gösteren Thomas Young tarafından sağlanmıştır. Bu, iki kaynak civarındaki belirli noktalarda, ışık dalgalarının yıkıcı girişim ile birbirlerini yok edip, söndürmeleriydi.
1803
John Dalton
(1766–1844)
Maddenin Atomik Teorisi

Dalton Atom Modeli, John Dalton'un bugünkü atom modelinin ilk temellerini attığı modelidir. Dalton katlı oranlar yasasını bulmuştur. Dalton'un atom kuramına göre elementler, kimyasal bakımdan birbirinin aynı olan atomlar içerirler. Farklı elementlerin atomları birbirinden farklıdır. Bu atom teorisine göre kimyasal bir bileşik, iki veya daha çok sayıda elementin basit bir oranda birleşmesi sonucunda meydana gelir.
1806
Thomas Young (1773–1829)
Kinetik Enerji

Thomas Young modern anlamda “enerji” kelimesini kullanan ilk kişi olmuştur; modern enerji formülasyonunda öncüdür. Enerjiyi, matematiksel olarak mv2 formülü ile ifade etmiştir. Young’ın denkleminde bir sıvının katı bir yüzey üzerinde yayılması (yüzey gerilim, ıslanabilirlik), katı-sıvı arasındaki temas açısıyla (q) tarif edilir; sıvı/buhar yüzey enerjisi, katı/buhar yüzey enerjisi ve katı/sıvı yüzey enerjisinin fonksiyonu olarak gösterilir. Young’ın denklemi yaklaşık 60 yıl sonra Dupré tarafından termodinamik etkiler de dikkate alınarak geliştirilmiş ve Young-Dupré denklemi olarak kabul edilmiştir.
1814
A. Jean Fresnel (1788 -1827)
Işığın Dalga Teorisi, Girişim

Augustine Jean Fresnel, çağdaş optik biliminin kurucusu olp, bütün optik olayların, ışığın dalga teorisi ile açıklanabileceğini ileri sürmüştür. Dalga boyu kavramını ortaya çıkarmış, Fresnel integrallerini hesaplamıştır. Farklı düzlemlerdeki iki polarize ışık demetinin hiçbir girişim etkisi olmadığını ilk kez ispatlamıştır. Bu deneyle, polarize ışığın dalga hareketinin önce zannedildiği gibi gibi boyuna değil, enine yönde olduğunu göstermiştir. (Huygens–Fresnel prensibi: Christiaan Huygens ve Augustin-Jean Fresnel'dan adını alan dalga yayılımı ile ilgili konuda geçerli ilkedir; 1818).
1820
André-Marie Ampère
(1775–1836)

Jean-Baptiste Biot (1774–1862)

Félix Savart
(1791–1841)
Elektromagnetik Etkileşimlerin Kanıtlanması

André-Marie Ampère, elektrik ile magnetizma arasındaki ilişki ve dolayısıyla elektromanyetizma bilimi (kendi deyişiyle "elektrodinamik") ile çok yakından ilgileniyordu. 1820'de Örsted'in, Volta akımına maruz kalan bir iğnenin magnetikleştiğini keşfettiğini öğrendi ve bu ilişkili kavramlar hakkında oldukça açıklayıcı bir makale sundu; akım taşıyan paralel tellerin üzerinden geçen akımın yönüne göre tellerin, birbirini iteceklerini veya çekeceklerini ispat etti.

Magnetizma konularındaki Biot-Savart Yasası, Biot ve meslektaşı Felix Savart'ın 1820 yılındaki çalışmalarına ithafen onların adını taşır. Yaptıkları deneyle, birbirinden biraz uzakta duran uzun bir dikey tel ve magnetik bir iğne varken, tel üzerinden akım geçirildiğinde iğnenin hareket ettiğini göstererek elektrik ve magnetizma arasındaki ilişkiyi göstermişlerdir.
1824
Sadı Carnot
(1796–1832)
Termodinamiğin İkinci Yasası

Termodinamiğin ikinci yasasının tarihsel kökeni Carnot prensibidir. Sadı Carnot ısı makinesinin çalışma ilkeleri üzerinde çalışmıştır. Buhar makinesinin kuramsal verimini hesaplarken ısı enerjisinin mekanik enerjiye dönüşme koşullarını incelemiş, termodinamiğin ikinci kanununu bulmuştur. İkinci yasa, izole sistemlerin entropisinin asla azalmayacağını belirtir.
Carnot teoremi (1824) her makineyi maksimum verimlilikle sınırlandırır. Verimlilik yalnızca sıcak ve soğuk termal rezervuarlar arasındaki sıcaklık farkına bağlıdır. Carnot kuramı aşağıdaki ifadelere dayanır:
  • İki ısı rezevuarı arasındaki tek yönlü bütün ısı motorları, aynı iki rezervuar arasındaki bir Carnot motorundan daha az verimlidir.
  • İki ısı rezervuarı arasındaki tek yönlü bütün ısı motorları, aynı iki rezervuar arasındaki bir Carnot motoruyla eşit verimliliktedir.
Carnot’un ideal modelinde kalorik ısı, tersinir hareket döngüsünü eski haline çeviren işe dönüştürüşür. Ancak Carnot, mekanik işe dönüşmeyen ısı kayıplarının olduğunu varsaymıştır. Sonuç olarak Carnot döngüsünün çevrilebilme özelliğini gerçekleştiren gerçek ısı makinesi yoktur ve bu makine çok verimsizdir.
1827
Georg Simon Ohm (1789–1854)
Elektriksel Direnç, vb.

Ohm, elektrik akımını bir sıvının debisi, potansiyel farkını da bir seviye farkı gibi kabul ederek ve elektrik miktarını, şiddetini, elektromotor kuvveti kesin bir şekilde tanımlayarak, elektrokinetik olaylar için bilimsel terimler ortaya koymuştur. Belirli kesit ve uzunluktaki, belirli bir madenden yapılmış bir teli standart seçerek, öbür teller için bugün ‘direnç’ denilen özelliği “indirgenmiş uzunluk” adıyla tanımladı ve ünlü yasasını, “akım şiddeti = elektroskopik kuvvet / indirgenmiş uzunluk” biçiminde açıkladı. 1827'de yayımladığı makalelerde, Ohm’un bu yasaya tümüyle deneysel yoldan vardığı görülür. Ohm'un bulduğu ve bugün Ohm Kanunu olarak bilinen eşitlik: I = V / R
1831
Michael Faraday (1791–1867)
Elektromagnetik İndüksiyon

Faraday'in indüksiyon kanunu, 1830'da Michael Faraday tarafından bulunan, magnetik alanın değişimiyle oluşan elektromotor kuvveti (emk) tanımlayan, indüktörlerin, elektrik motorlarının, jeneratörlerin, transformatörlerin gelişmesini sağlayan kanundur. Faraday kanununa göre bir devrede indüklenen emk, devreden geçen magnetik akının zamana göre türevi ile doğru orantılıdır.
1833
Wilhelm Eduard Weber
(1804 – 1891)

C. Friedrich Gauss
(1777–1855)
Elektromagnetizma Teorisi

Weber, “bir çubuk mıknatısın moleküllerine kadar bölündüğünde yine iki kutuplu bir mıknatıs elde edileceği ve mıknatısların uçlarında magnetik alanın en büyük olduğu” anlamına gelen Moleküler Teoriyi ortaya atmıştır. Magnetik akımın SI birim sistemindeki karşılığı olan Weber (Wb), onun anısına, Alman fizikçinin adını taşır.

Gauss ve Weber ilk elektromagnetik telgrafı icat ettiler, bu telgrafla gözlemevini fizik enstitüsüne bağladılar. Gauss'un bu sıralarda geliştirdiği, magnetik alanın yatay yoğunluğunu ölçmeye yarayan metot, 20. yüzyıl ortalarına kadar kullanılmaya devam etti.
1835

1838
Dünya'nın Magnetik Alanı

Carl Friedrich Gauss (1777–1855)
Wilhelm Eduard Weber (1804 – 1891)

Dünya'nın magnetik alan şiddeti, 1835 yılında Carl Friedrich Gauss tarafından ölçüldü; ve magnetik alanda son 150 yılda defalarca %10'a yakın rölatif çürüme olduğu, o zamanda bile saptanmıştı. Dünya'nın magnetik alanında küresel değişimleri analizin en yaygın yolu küresel harmonik bir dizi ölçümleri uygulamaktır. Bu yöntem ilk olarak Carl Friedrich Gauss tarafından kullanılmıştır.

Gauss ve Weber, 1838'de, dünyanın magnetik alanı ile ilgili deneylerinde, magnetik alanın sadece bir çubuk mıknatıs ya da bir akım döngüsü modeli ile açıklanamayacağını kabul etti. Magnetik akı birimi olan Weber (Wb), belirli bir bölgenin üstünden geçen magnetik enerji olarak düşünülebilir; mıknatısın üzerinden geçen enerji gibi. MKS birim sisteminde magnetik akının birimi Weber (Wb), CGS birim sisteminde ise Maxwell (M) dir. 1 Wb = 108 M
1839
Michael Faraday (1791–1867)
Kuvvet Hatları, Alanlar

Michael Faraday 1839'da elektriğe ilişkin yeni ve genel bir kuram geliştirdi: Elektrik madde içinde gerilmeler olmasına yol açar. Bu gerilmeler hızla ortadan kalkabiliyorsa gerilmenin ardarda ve periyodik bir biçimde hızla oluşması bir dalga hareketi gibi madde içinde ilerler. Böyle maddelere iletken adı verilir. Yalıtkanlar ise partiküllerini  yerlerinden koparmak için çok yüksek değerde gerilmeler gerektiren maddelerdir.
1843
Julius Robert
von Mayer
(1814–1878)


James Prescott Joule
(1818–1889)
Enerjinin Korunumu

Julius Robert von Mayer, günümüzde termodinamiğin birinci yasası olarak bilinen enerjinin korunumu yasası ile tanınmıştır. Enerji ne yaratılabilir, ne de yok edilebilir. Mayer tüm canlılar için birincil enerji kaynağı olarak hayati önem taşıyan, günümüzde yükseltgenme olarak bilinen kimyasal tepkimeyi açıkladı. Mayer ayrıca bitkilerin, ışık enerjisini kimyasal enerjiye çevirdiğini de öne sürmüştür.

James Prescott Joule, ısının mekanik iş ile olan ilişkisini keşfetti. Bu keşif, enerjinin korunumu teorisini ve oradan da termodinamiğin birinci kanununun elde edilmesini sağladı. SI sistemindeki iş birimi joule, onun adına ithafen verilmiştir. Joule, Lord Kelvin ile mutlak sıcaklık skalasını geliştirmiş, bir direnç üzerinden geçen elektrik akımının ısı yaydığını bulmuştur (Joule yasası).
1845
Michael Faraday (1791–1867)
Faraday Dönmesi (Işık ve Elektromagnetizma)

Fizikte, Faraday etkisi (ya da Faraday devri) ışığın ve magnetik alanın bir ortam içindeki ilişkisini ele alan bir magneto-optik olgudur. Faraday etkisi, yayınım yönündeki magnetik alan bileşenine neredeyse dik olan bir polarize levhanın dönmesine neden olur. 1845'de Michael Faraday tarafından bulunan Faraday etkisi, ışığın ve elektromagnetizmanın birbiriyle ilişkili olduğunu gösteren ilk deneysel bulgudur. Lineer polarize olmuş bir dalga, dairesel polarize iki dalgaya ayrışabileceğinden, aralarında Faraday etkisiyle meydan gelen faz farkı dalganın polarizasyon eksenini döndürür.
1847
James Prescott Joule
(1818–1889)


Hermann von Helmholtz
 (1821–1894)
Enerjinin Korunumu

James Prescott Joule ısının mekanik iş ile olan ilişkisini keşfetti. Bu keşif, enerjinin korunumu teorisinin ve oradan da termodinamiğin birinci kanununun elde edilmesini sağladı. Joule yapılan işle çıkan ısı miktarı oranının sabit olduğunu belirledi ve 1847’de, 1000 kalorinin üretilmesi için yaklaşık 4238 Joule’a eşdeğer bir mekanik enerjinin harcanması gerektiğini gösterdi. Bu değer günümüzde kabul edilen değerden (4185.5 J) pek farklı değildir.

Hermann von Helmholtz’un enerjinin korunumu konusundaki çalışmaları kas metabolizmasını incelerken ortaya çıktı (1847). Helmholtz kas hareketinde hiçbir enerjinin kaybolmadığını göstermeye çalıştı, bir kası hareket ettirmek için gerekli hiçbir hayati güç bulunmadığını ifade etti. Bu, Alman fizyolojisinde o zaman baskın bir felsefi paradigma olan spekülatif Naturphosophosophie geleneğinin reddedilmesiydi.
1850
Rudolf Clausius (1822–1888)
Termodinamiğin İkinci Yasası

Rudolf Clausius, Sadi Carnot'un Carnot çevrimi olarak bilinen ilkesini ısı teorisi olarak yeniden şekillendirmiştir. 1850 yılında yayımlanan en önemli makalesi mekanik ısı teorisi üzerine, termodinamiğin ikinci yasasındaki temel fikirlere açıklamalar getiriyordu. Clausius termodinamiğin ikinci yasasını, 1850’de, "ısının vücuttan daha soğuktan daha sıcaktan kendiliğinden geçeceği bir süreç imkansızdır” şeklinde ifade etmiştir.
1851
William Thomson (1. Baron Kelvin) (1824–1907)
Termodinamiğin İkinci Yasası

W. Thomson (Lord Kelvin) 1851'de, “cansız bir maddenin yardımıyla, herhangi bir maddenin herhangi bir kütlesinden, etrafındaki en soğuk nesnelerin sıcaklığının altında soğutularak mekanik çalışma elde edilmesi mümkün değildir” demiştir. William Thomson tarafından 1848 yılında tanımlanan termodinamik sıcaklığa Kelvin sıcaklığı da denir (birimi K).
1857
Gustav Robert Kirchhoff
(1824–1887)


Wilhelm Eduard Weber
(1804 – 1891)
Tellerde Elektrik Hareketi

Gustav Robert Kirchhoff 1857'de dirençsiz bir kablodaki elektrik sinyalinin ışık hızında kablo boyunca geçtiğini hesapladı. 1859'da termal radyasyon yasasını önerdi ve 1861'de de ispatladı.

1857 senesinde Kirchhoff ve Weber ikisi de hızın telin doğasına bağlı olduğu kanaatine varmışlardı; hızın ışık hızına hemen-hemen yakın olduğunu keşfettiler.
1859
James Clerk Maxwell
(1831–1879)
Kinetik teori

James Clerk Maxwell, gazların kinetik teorisini istatistiksel olarak açıklayan Maxwell-Boltzmann Dağılımı'nın geliştiricilerinden biridir. Bu buluş modern fizikte yeni bir çağın başlamasına neden olmuş, özel görelilik ve kuantum mekaniğinin başlamasına katkıda bulunmuştur.
1861
Gustav Kirchhoff (1824–1887)


Robert Bunsen (1811–1899)


James Clerk Maxwell
(1831–1879)
Siyah Cisim
Siyah Cisim terimi, ilk olarak Gustav Kirchhoff tarafından 1860 yılında kullanılmıştır. Siyah olmayan yüzeylerde, ideal siyah cisim halinden sapma durumu yüzey alanın sertliği ya da taneselliği ve kimyasal bileşenlerine göre kararlaştırılır. Her bir dalga boyu temelinde, gerçek objeler termodinamik denge durumundayken Kirchhoff’un kanununu takip eder: salım gücü emme sığasına eşittir, bu yüzden bir obje gelen tüm ışığın hepsini soğurmaz ve siyah cismin yansıttığından daha az ışığı yansıtır; düşen ışığın bir kısmı cisimden iletilmiştir ya da cismin yüzeyinden yansıtılmıştır bu yüzden soğurma eksik olarak gerçekleşir. Gustav Kirchhoff 1861'de termal radyasyon yasasını ispatladı.

1861’de Kirchhoff ve Bunsen Güneş'in spektrumunu incelemeye alarak güneş atmosferindeki yeni kimyasal elementlerin keşfine soyundular. Araştırmaları sonucu iki yeni kimyasal elementi, sezyum ve rubidyumu buldular. Bunsen elektrik akımının üç boyutlu analizini yapmıştır. Bu yöntemle çalışmalarına önemli veriler katmış, matematik ve fiziği bir araya getiren çalışmaları yayınlanmış; bir yandan astronomide yeni bir çağ başlatmıştır

James Clerk Maxwell 1861'de ilk gerçek renkli fotoğrafı yaratması ve birçok köprünün yapısını oluşturan çubuk-mafsal sistemlerinin esnemezliği (rijitlik) konusunda temel oluşturan çalışmalarıyla  bilinir.
1863
Rudolf Clausius (1822–1888)
Entropi

1865 yılında bilimi entropi kavramıyla tanıştırdı. Rudolf Clausius, enerjinin korunma ilkesinin tersinir olmayan süreçleri tek başına açıklamak için yeterli olmadığını gösterdi ve bunlar için entropi kavramım getirdi; entropi, sistemlerin düzensizlik (veya tutarsızlık) derecesine bağlı yeni bir kavramdı.
1864
James Clerk Maxwell
(1831–1879)
Elektromagnetik Alanın Dinamik Teorisi

Maxwell elektrik ve magnetik alanların uzayda dalga formunda sabit ışık hızında ilerlediğini bulmuştur. 1864 yılında “Elektromagnetik Alanın Dinamik Teorisi” adlı kitabını yayımladı. Işığın aslında aynı ortamda dalga hareketi yaptığı, bunların da elektriksel ve magnetik bulgular olduğu ilk kez bu kitapta yer almıştır. Elektrik kuvveti ile magnetik kuvveti birleştirdiği elektromagnetizm modeli, fizikteki en önemli gelişmelerden biri olarak kabul edilir.
1867
Gazların Dinamik Teorisi
James Clerk Maxwell (1831–1879)

“Gazların Dinamik Teorisi” adını verdiği, 1867'de yayımlanan çalışmasıyla Maxwell, bugün gazların kinetik teorisi olarak bilinen olgunun temellerini atmıştır. Maxwell'in gazların dinamik kuramı üzerindeki çalışması bugün termodinamiğin bir bölümünü oluşturur.
1871
Ludwig Boltzmann (1844–1906)
İstatistiksel Mekanik

Ludwig Boltzmann, 1868’de gaz moleküllerinin hareketlerini olasılıklar kuramının çerçevesinde istatistiksel yöntemlerle araştırırken, dengeye ulaşmış bir sistemdeki moleküllerin hızlarının dağılımını ele aldı. Bunun sonucu olarak modern istatistiksel matematikteki bütün hesapların temelinde yatan Boltzmann çarpanını geliştirdi. Sıcaklığı Kelvin skalasında T ile verilen bir sistemde enerjisi E olan bir halin olasılığı, Boltzmann çarpanı olan e-E/kBT ifadesi ile verilir. 
1877
İstatistiksel Termodinamik
Ludwig Boltz-mann (1844–1906)

Ludwig Boltzmann Termodinamiğin İkinci Yasası ile Isının Mekanik Teorisi ve Olasılıklar Hesabı” adlı makalesinde gerekli matematiksel temelleri getirdi. Özellikle bir termodinamik sistemin entropisinin, sistemdeki tüm partiküllerin söz konusu hali oluşturmaları olasılığına orantılı olduğunu gösterdi.
1879
Josef Stefan
(1835–1893)
Stefan Yasası

Josef Stefan, 1879'da Stefan yasasını çıkarmasıyla  tanınır. Yasaya göre siyah bir cisimden gelen toplam ışınım (radyasyon), termodinamik sıcaklığının (T) dördüncü gücüyle orantılıdır. Bu kanunu Fransız fizikçiler Dulong ve Petit'in ölçümlerinden yaralanarak üretti. Gelen ışınım ve kara cisim emisyonu her zaman eşit olduğundan, denklem, yüzeyine ışın gelen herhangi bir ideal cisme uygulanabilir.
1884
Ludwig Boltzmann (1844–1906)
Stefan–Boltzmann Radyasyon Yasasını Çıkarıldı

Stefan Boltzmann Yasası, bir nesnenin sıcaklığı ile yaptığı ışınım (radyasyon) arasındaki ilişkiyi veren bir fizik yasasıdır. Josef Stefan bu ilişkiyi ortaya koymuş, öğrencisi Ludwig Boltzmann ise ilişkinin kuramsal temelini oluşturmuştur.
1887
Albert Michelson (1852 – 1931)
1907 Fizik Nobel Ödülü


Edward Williams Morley
(1838–1923
)

Heinrich Rudolf Hertz
(1857–1894)
Michelson-Morley Deneyi

1887'de Albert Michelson ve Edward Morley tarafından Case Western Reserve University'de yapılan deney genel olarak eter teorisine karşı en büyük kanıt olarak düşünülür. Albert Michelson özellikle bu çalışması için 1907'de Nobel Fizik Ödülü'nü aldı  Deneyin asıl amacı eter maddesinin var olduğunu deneysel olarak kanıtlamaktı. Amacın olumlu yönde olmasına rağmen deney olumsuz sonuçlandı. Eğer böyle bir madde olsaydı içinde bulunan her şeyi etkilerdi (ışık dahil).

Elektromagnetik Dalgalar

Heinrich Rudolf Hertz, 1887’de sarmal biçimde dolanmış iletken bir tel ve yüklü bir kondansatörden oluşmuş bir bobini seri halde bağlayarak elektromagnetik dalgaların üretilebileceğini gösterdi. Maxwell’in kuramları (elektromagnetik dalgaların elektrik dalgalarıyla aynı davranışları gösterdiği) Hertz tarafından deneysel olarak doğrulanmış oldu. Söz konusu dalgalar, Hertz dalgaları diye adlandırılmaya başlandı ve 1890’dan sonra bu buluşların fizik alanında, özellikle de radyoelektrikte büyük etkileri oldu.
1893
Wilhelm Wien (1864–1928)
Radyasyon Yasası

Wilhelm Wien tarafından 1893 yılında keşfedilmiş olan ve onun adıyla anılan Wien yasası, siyah cisim radyasyonunda sıcaklık ile ışığın dalga boyu arasındaki ilişkiyi veren bir fizik yasasıdır (Yer değiştirme yasası olarak da bilinir). Daha sıcak siyah cisimler en büyük ışımayı, daha kısa dalga boylarında yapmaktadır. Başka bir deyişle bir si ciah cismin sıcaklığı arttırılırsa, maksimum ışınım yaptığı dalga boyu kısa dalgaboyları (mavi)’na doğru kayar. Wien Kayma Yasasına göre bir cisim ne kadar soğuksa onun ışınımı baskın olarak çok uzun dalga boylarındadır.
1895
Wilhelm Conrad Röntgen
(1845–1923)

X-Işınları Keşfedildi

Röntgen, "Crookes tüpü" adı verilen içi boş bir cam tüpün içine yerleştirilen iki elektrottan (anot ve katot) oluşan bir deney düzeneği ile başladığı çalışmalarında, katottan kopan elektronların anoda ulaşamadan cama çarparak, fluoresan adı verilen ışık parlamaları meydana getirdiğini gözlemledi. İlk tıbbi X ışını radyografisini de (Röntgen filmi) yine bu deneyleri sırasında gerçekleştirdi ve 1895 yılında resmi olarak duyurdu. (Daha sonraları bu ışınlar, "Röntgen ışınları" olarak anılmaya başlanmıştır.)
1896
Henri Becquerel (1852–1908)
1903 Fizik Nobel Ödülü
Radyoaktivite

Henri Becquerel bir çekmecede, üstüne uranyum bileşiği konmuş siyah kağıda sarılı film, belli bir sebebi olmaksızın banyo etti ve uranyum kristalinin güneş ışığına maruz kalmadığı halde filmde iz bıraktığını gördü. Becquerel bunu X-ışınlarına benzer görünmez bir ışın olarak tanımladı. Bulduğu bu sonucu 2 Mart 1896'da kısa bir makale olarak Fransa Bilim Akademisi'ne sundu. Bu olay o tarihten itibaren 1898 yılına kadar Becquerel ışınları olarak adlandırıldı. 1898 de Marie Curie adını daha genel bir isim olan, radyoaktivite olarak değiştirdi. SI sisteminde radyoaktivite birimi lan  Bekerel (Becquerel, Bq) onun ismine ithafen verilmiştir.Radyoaktivitenin keşfinden 1903 Nobel Fizik Ödülü sahibidir.
1897
Joseph John Thomson
(1856–1940)
Elektron Keşfedildi

Bazı bilim adamları, atomların daha temel bir partikülden oluştuğunu öne sürdüler. Ancak bu partikülün en küçük atom olan hidrojen olduğunu öngördüler. Thomson, 1897’de bu temel partikülün şimdi elektronlar olarak bilinen atomaltı partikül olduğunu ve bir atomdan 1000 kat daha küçük olduğunu öne süren ilk kişiydi. Thomson, bunu elektron demetlerinin özellikleri üzerine yaptığı çalışmalarla keşfetti. Bu fikirlerini 30 Nisan 1897’de, Lenard ışınlarının havada atomik boyuttaki bir tanecikten beklenenden çok daha ileri gittiğini keşfetmesinden hemen sonra öne sürdü.
1900
Max Planck
(1858–1947)
1918 Fizik Nobel Ödülü
Siyah Cisim Işıması Formülü, Kuantum Hipotezi

Planck, Kendi adıyla bilinen "Planck sabiti"ni ve "Planck ışınım yasası"nı buldu. Ünlü "siyah cisim radyasyon yasası"nın ilk versiyonunu türetti; bu yasayı deneysel olarak gözlemlenebilen siyah cisim spektrumu olarak nitelendirdi. Kuantum kuramını geliştirdi; ortaya attığı kuantum kuramı, o güne değin bilinen fizik yasaları içinde devrimsel ve çığır açıcı nitelikteydi. Ayrıca, termodinamik yasaları üzerine çalıştı.
1905
Albert Einstein (1879–1955)
1921 Fizik Nobel Ödülü
Özel görelilik

Özel Görelilik Kuramı (izafiyet teorisi), Albert Einstein tarafından 1905'te Annalen der Physik dergisinde, "Hareketli cisimlerin elektrodinamiği üzerine" ve "Bir cismin atıllığı enerji içeriği ile bağlantılı olabilir mi?" başlıklı makaleleriyle duyurulan fizik kuramıdır. Kurama göre, bütün varlıklar ve varlığın fizikî olayları izafidir. Zaman, mekan, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafî olaylardır. Cisim zamanla, zaman cisimle, mekan hareketle, hareket mekanla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlıdır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildir. Çalışmalarının sonucuna varırken iki ilkeyi varsaydı: görelilik ilkesi sabit hızla hareket eden bütün gözlemciler için geçerlidir ve ışığın hızı bütün gözlemciler için c'dir.
Fotoelektrik Etki

1905 yılında Albert Einstein içinde enerji olan ayrı paketlerde taşınan ışık enerjisinin bir sonucu olarak fotoelektrik etkiden deneysel veriyi açıklayan bir makale yayımlamıştır. Çalışmaya göre, belirli enerjili bir kuanta (daha sonra foton adı verilen), maddenin atomu tarafından absorblanmakta, böylece atomdan belirli enerjide bir elektron alınmaktaydı. Bu keşif adeta kuantumun devrimidir; daimi dalgalar yerine şu an foton adı verilen ışığı tanımlayan ayrı niceliklerin yarattığı parakdosu çözdü. 1914 yılında Robert Millikan’ın deneyi Einstein’ın fotoelektrik etkisi yasasını onayladı.

Brownian Hareketi

Einstein hareket ile molekül büyüklüğü arasındaki matematik ilişkiyi saptamış ve böylece molekül ve atomların büyüklüğünü hesaplamak mümkün olmuştu. Bu açıklamadan üç yıl sonra Perrin, Brown hareketi üzerinde deneyler yaparak Einstein’ın hesaplarını doğruladı.
1908
Kamerlingh Onnes (1853–1926)
Süperiletkenlik

Kamerlingh Onnes, soğutma teknikleri ve malzemelerin yaklaşık mutlak sıfıra kadar soğutulduğunda nasıl davrandığı konularında araştırmalar yapmıştır. Onu süperiletkenlik olgusunu araştırmaya sevk eden en önemli olay 1908 yılında, Hampson-Linde döngüsünü ve Kriyostat kullanarak, 0,9 K'de helyumu sıvılaştırmayı başarmasıdır.
1911
Albert Einstein (1879–1955)
1921 Fizik Nobel Ödülü
Eşdeğerlik İlkesi

Einstein’ın 1911’de kesin bir şekilde formüle ettiği eşdeğerlik ilkesi: « Gözlemci, tüm cisimler üzerine eylemsiz kütleleri ile orantılı şekilde etki eden bir kuvvet tespit ederse bu gözlemci ivmelenen bir eylemsiz hareket çerçevesindedir ».   Einstein ayrıca K ve K’ olarak tanımlanan iki referans çerçevesinden söz etmiştir. K, düzgün bir kütleçekimsel alandır. K’ ise bir kütleçekimsel alana sahip olmamasına rağmen düzgün bir ivmeye sahiptir. 
Bu iki referans çerçevesindeki cisimler aynı kuvvetlerin etkisi altında kalır: « Eğer K ve K’ sistemleri fiziksel açıdan tam olarak aynı ise yani eğer K’yı kütleçekimsel alanlardan uzakta kabul edersek onu düzgün şekilde ivmelendiğini kabul edebiliriz. Bu fiziksel eşitlik varsayımı referans çerçevelerinin mutlak bir ivmeye sahip olduğundan tıpkı görelilik kuramının bize mutlak bir hız kavramından bahsetmemize engel olduğu gibi engel olur ». Bu gözlem genel görelilikle sonuçlanan sürecin başlangıcını oluşturmuştur. 
1911
Ernest Rutherford (1871–1937)
Atom Çekirdeğinin Keşfi

Rutherford'un 1911'de geliştirdiği "Atom Modeli" onun bilime en büyük katkısıdır. Alfa partiküllerinin ince metal levhalardan geçişini inceleyen Rutherford, alfa partikülü artı yüklü olduğundan, levhadan geçişi sırasında metal atomlarındaki artı yüklerin banal etkisiyle sapmaya uğrayacağını, ama partikülün kütlesi çok büyük olduğu için, bu sapmaların çok küçük olacağını düşünüyordu.
Yapılan deneylerde alfa partiküllerin gerçekten de genel olarak çok küçük sapmalar gösterdiği (%90 oranında), ama arada büyük açılarla sapan partiküllerin de bulunduğu, hatta bazen bir partikülün hareket yönünü değiştirip geriye döndüğü gözlendi. Böylesine büyük kütleli alfa partikülünü bu kadar saptırabilmesi için atomdaki bütün artı yüklerin ve kütlenin çok küçük bir hacme yoğunlaşmış olması gerekiyordu. Buna dayanarak atomun boşluklu bir yapıdan oluştuğunu keşfetti. Rutherford'un bu görüşten yola çıkarak oluşturduğu model “Rutherford Atom Modeli”, ya da “Çekirdekli Atom Modeli” olarak adlandırılır.
1913
Niels Henrik David Bohr
(1885–1962)

Bohr Atom Modeli

1913 yılında Niels Bohr, hidrojen atomunun spektrum çizgilerini ve Planck'ın kuantum kuramını kullanarak Bohr atom kuramını ileri sürdü. Bohr’dan önceki atom modellerinde, atomun çekirdeğinde (+) yüklü protonların bulunduğu, çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde elektronların dolaştığı ifade ediliyordu. Ancak, elektronların çekirdek etrafında nasıl bir yörüngede dolaştığı, hız ve momentumlarının ne olduğu ile ilgili bilgi yoktu. Bohr çalışmalarında elektronların hareketini bu noktalardan inceledi.
1916
Albert Einstein (1879–1955)
1921 Fizik Nobel Ödülü
Genel görelilik

Özel görelilik kuramı düzgün, doğrusal ve ivmesiz hareket eden sistemlerle sınırlıydı. Genel görelilik kuramı ise birbirine göre ivmeli hareket eden sistemleri de kapar. Birinci kuram, kapsamı daha geniş olan ikinci kuramın özel bir hali sayılabilir.
Genel görelilik, gravitasyon kavramına yeni bir bakış açısı getirdi. Klasik mekanikte gravitasyon, kütlesel nesneler arasında çekim gücü olarak algılanıyordu. Örneğin dünyayı yörüngede tutan, kütlesi daha büyük Güneş'in çekim gücüydü. Genel görelilik kuramına göre ise gezegenleri yörüngelerinde tutan, yörüngenin yer aldığı uzay kesiminin Güneş'in kütlesel etkisinde kavisli bir yapı oluşturmasıdır. Genel kuram ayrıca gravitasyon ile eylemsizlik ilkesini "gravitasyon alanı" adı altında birleştirdi.
1922
Otto Stern
(1888–1969)
1943 Fizik Nobel Ödülü


Walther Gerlach (1889–1979)
Stern-Gerlach Deneyi

Stern-Gerlach deneyi Alman fizikçi Otto Stern ve Walther Gerlach tarafından isimlendirilen taneciklerin sapmasının kuantum mekaniği alanında önemli bir deneydir. 1922 yılında Otto Stern ve Walther Gerlach tarafından gerçekleştirilen bu deney, genellikle partiküllerin saçınımını kullanarak kuantum mekaniğinin temel noktalarını açığa çıkarması açısından önemlidir. Deney elektronların ve atomların özünde kuantum özelliklerine sahip olduğunu ve ölçülürken kuantum mekaniğinin sistemi nasıl etkilediğini ispat etmek için yapılmaktadır.
1923
Louis de Broglie (1892–1987)
1929 Fizik Nobel Ödülü
Madde Dalgaları

"Hareket eden bir partiküle bir dalga eşlik eder" hipotezi Louis de Broglie'ye aittir. 1923 yılında doktora tezinde elektronların dalga yapısını kabul etti ve tüm maddelerin dalga özelliklerine sahip olduğunu öne sürdü. Bu kavram, dalga-partikül dualitesinin bir örneği olan de Broglie hipotezi olarak bilinir ve kuantum mekaniği teorisinin temel bir parçasını oluşturur. Böylece dalga mekaniği veya kuantum mekaniği diye isimlendirilen, fizik biliminin yeni çalışma alanı ortaya çıktı. Louis de Broglie ileri sürdüğü hipotezi ile 1929 Fizik Nobel Ödülüne layık bulundu.
1923
Edwin Powell Hubble
(1889–1953)

Gökadalar

1923'te Hubble, Andromeda adı verilen bir gökadayı inceledi. O zamanlar çoğu gökbilimci, bütün evrenin, gökadamız Samanyolu'ndan ibaret olduğunu düşünüyordu. Fakat Hubble, Andromeda Gökadası'nın ucunda birtakım yıldızlar gördü ve onların Samanyolu'nun çok ötesinde oldukları tahmininde bulundu. Çalışmaları, Andromeda Gökadası'nın başka bir gökada olduğunu, dolayısıyla bizimkinin dışında başka gökadaların da var olduğunu kanıtladı.
1925
Werner Heisenberg (1901–1976)
1932 Fizik Nobel Ödülü
Matris Mekaniği

1925 yılında, Heisenberg, kuantum mekaniğinin en eksiksiz matematiksel formüllerinden birini yapan ilk kişi oldu. Matris mekaniği kuantum mekaniğinin ilk kavramsal özerk ve mantıksal olarak tutarlı bir formülasyonuydu. Formülasyon, herhangi bir sistemin, matris teorisine uyarlanmış bilimsel gözlem ve ölçümlerle tanımlanıp ölçülebildiği gerçeğine dayanmaktadır. Bu anlamda matrisler, bir fenomenden verileri ilişkilendiren matematiksel ifadelerdir. Heisenberg bu çalışmasıyla 1932 yılında Fizik Nobel Ödülünü kazandıı.
1926
Erwin Schrödinger (1887–1961)
1933 Fizik Nobel Ödülü
Schrödinger Eşitliği

Dalga fonksiyonunun uzaya ve zamana bağlı değişimini gösteren denklemi ilk bulan fizikçi Erwin Schrödinger’dir. Bu yüzden denklem Schrödinger denklemi adıyla anılır. Schrödinger denklemi, dalga fonksiyonu cinsinden yazılan bir dalga denklemi olup, olayların veya sonuçların olasılıklarını analitik ve net bir biçimde öngörür. Ayrıntılı sonuç kesin belirlenmiş değildir, ama Schrödinger denklemi, verilen çok sayıda olaydan, sonuçların dağılımını gösterir.
1927
Georges Lemaître (1894–1966)
Büyük Patlama

Lemaitre, Einstein'ın genel görelilik kuramından yararlanarak evrenin genişlediğini söyledi. Evrenin bir zamanlar bir atomun içine sıkışmış olduğunu iddia eden Georges Lemaître 1927 yılında, bu atomun parçalandığını ve her yana sıcak gazlar saçtığını öne sürdü. Bu tezi daha sonraları Büyük Patlama kuramı olarak adlandırıldı. Bugünlerde birçok bilim adamı, bu kuramın evrenin kaynağı ile ilgili en iyi açıklama olduğu konusunda birleşmektedir.
1927
Werner Heisenberg (1901–1976)
1932 Fizik Nobel Ödülü
Belirsizlik İlkesi

Belirsizlik ilkesi, 1927 yılında Werner Heisenberg tarafından öne sürüldü. Kuantum fiziğinde Heisenberg'in belirsizlik ilkesine göre, bir partikülün momentumu ve konumu aynı anda tam doğrulukla ölçülemez (momentum değişimi = kütle değişimi x hız değişimi). Kuantum mekaniği yapısı nedeniyle belirsizlikler barındırır. Örneğin konum ve momentum çiftinden, birini ne kadar iyi bilirseniz diğeri hakkında o kadar az bilginiz olur. Kuantum mekaniğinin temelleri Heisenberg belirsizlik ilkesinin formüle edildiği 1927 yılından bu zamana dek hiçbir değişikliğe uğramamıştır. 
1928
Paul Dirac
(1902–1984)
1933 Fizik Nobel Ödülü
Antimadde Tahmin Edildi

1928'de Paul Dirac elektron davranışını tanımlamak için özel göreliliği ve kuantum teorisini bir araya getiren bir denklem yazdı. Dirac denkleminin biri pozitif enerjili diğeri negatif enerjili elektronlar için olmak üzere iki çözümü vardı. Fakat klasik fiziğe göre bir partikülün enerjisi daima pozitif bir sayı olmalıydı. Dirac bunun, her partikülün kendisiyle tıpatıp aynı, ama yükü zıt olan bir karşıt partikülü olacağı anlamına geleceğini açıkladı. Örneğin elektron için her yönüyle aynı, ama pozitif yük içeren bir karşıt elektron olmalıydı. Nobel konferansında karşıt maddeden oluşan tamamen yeni bir evrenin varlığını kurgulamıştı.
1929
Edwin Powell Hubble
(1889–1953)

Evrenin Genişlemesi Onaylandı

Edwin Powell Hubble, 1929’da, yıldızların ve gezegenlerin ışık tayfı sayesinde dünyadan uzaklaştığını saptamasıyla Bigbang teorisinin en büyük ispatçılarından biri olmuştur. Daha sonra bütün gezegenlerin birbirlerinden uzaklaştığını keşfetti. Bu da evrenin genişlediği anlamına geliyordu.
Hubble, Evrenin başlangıcının Bigbang yani büyük bir patlama ile olacağını tahmin etmiştir.
1932
Carl David Anderson
(1905–1991)
1936 Fizik Nobel Ödülü
Antimadde Keşfedildi

Carl David Anderson ışınları konusunda ön araştırmalar yaptı. 1932 yılında sis odalarında kozmik ışınları incelediği sırada Pozitron (veya pozitif elektron) isimli antimaddeyi keşfetti. Anderson bu keşfiyle fizikçi Paul Dirac'ın teorik olarak öne sürdüğü partiküllerin varlığını ispatlamış oldu. Pozitronların üretimi ve özellikleri araştırması nedeniyle, 1936 yılı  Nobel Fizik Ödülü'nü almaya hak kazanmıştır.
1932
James Chadwick (1891–1974)
1935 Fizik Nobel Ödülü
Nötron Keşfedildi

James Chadwick, 1932'de atom çekirdeğindeki partiküllerden nötronu keşfetti ve 1935'te Nobel Fizik Ödülünü kazandı. Döteryumun gama ışınlarıyla parçalanmasını sağlayarak nükleer fotoelektrik etkiyi buldu. Chadwick'in bu buluşu çekirdek bölünmesinin, atom enerjisinden yararlanmanın, atom ve hidrojen bombalarının yapımının yolunu açmıştır.
1937
Carl David Anderson
(1905–1991)
1936 Fizik Nobel Ödülü


Seth Neddermeyer (1907–1988)
Müon Keşfedildi

Anderson 1936 yılında öğrencisi Seth Neddermeyer ile birlikte kozmik ışınların bulut odası ölçümlerini kullanılarak Müon (veya uzun yıllar bilinen adıyla mu-mezon) isimli büyük kütleli bir elektronun keşfini yapmıştır.

Anderson, bir magnetik alandan geçtiğinde elektronlardan ve diğer tüm bilinen partiküllerden daha farklı eğimlenen partiküller fark etmişti; bunlar eksi yüklüydü ve aynı hıza sahip elektronlardan daha az, protonlardan ise daha keskin eğim kazanmaktaydı. Bu partiküllerin eksi yüklerinin büyüklükleri elektronlarınkiyle aynı olduğu, eğimlenmelerindeki farkın da kütlelerinin elektronun kütlesinden daha fazla, protonun kütlesinden ise daha az olmasından kaynaklandığı varsayılmıştı. Böylece bu yeni partiküle mesotron adı verildi.

Müonların varlığı 1937 yılında J. C. Street ve E. C. Stevenson tarafından yapılan bulut odası deneyi ile kanıtlanmıştır.
1938
Pyotr Leonidovich Kapitsa
(1894–1984)
1978 Fizik Nobel Ödülü
Süper Akışkanlık Keşfedildi

Helyum, süper sıvıya sahip olduğu bulunan ilk elementlerden biridir. 1938'de Rus fizikçi Pyotr Leonidovich Kapitsa, helyum-4'ün mutlak sıfır (süper akışkanlık) yakınındaki sıcaklıklarda neredeyse hiç viskoziteye sahip olmadığını keşfetti. 
1938
Otto Hahn
(1879 – 1968)
1944 Kimya Nobel Ödülü
Nükleer Fisyon Keşfedildi

Otto Hahn ve asistanı uranyumu hızlı nötronlarla bombardıman ederek deneysel olarak radyokimyasal yöntemlerle nükleer fisyonu kanıtlarlar.

Fisyon, kütle numarası çok büyük bir atom çekirdeğinin parçalanarak kütle numarası küçük iki çekirdeğe dönüşmesi olayıdır. Reaksiyon sonucunda kararsız çekirdekler ve nötron oluşur. Oluşan nötronların her biri yeni bir uranyum atomu ile tepkimeye girer. Bu esnada açığa çıkan nötronlar ortamdan uzaklaştırılmazsa tepkime zincirleme olarak devam eder.
1947
C. F. Powell
(1903–1969)
1950 Fizik Nobel Ödülü


Giuseppe Occhialini (1907–1993)


César Lattes (1924–2005)
Pion Keşfedildi

İlk gerçek mezonlar olan yüklü pionlar 1947'de Bristol Üniversitesi'nde Cecil Powell, César Lattes ve Giuseppe Occhialini'nin ortak çalışmalarıyla bulundu.

Partikül fiziğinde pion (pi mezonunun kısaltılmış hali) π0, π+ ve π−'den oluşan üç atomaltı partikülün ortak adıdır. Pionlar en hafif mezonlardır ve güçlü nükleer kuvvetin düşük enerjili durumlarını açıklamakta önemli rolleri vardır.

Pionların spin sayısı sıfırdır ve birinci nesil kuarkların bileşiminden oluşur. Kuark modelinde π+ mezonu bir yukarı ve bir anti-aşağı kuarktan oluşurken kendisinin antipartikülü olan π− mezonu bir aşağı kuark ve bir anti-yukarı kuarktan oluşur. Yukarı ile anti-yukarı ve aşağı ile anti-aşağı yüksüz kombinasyonları özdeş kuantum sayılarına sahiptirler bu yüzden sadece süperpozisyonlarda bulunabilirler. En düşük enerjili süperpozisyonda olan π0 mezonudur ve aynı zamanda kendisinin antipartikülüdür.

π± mezonunun kütlesi 139.6 MeV/c2 ve yaşam süresi 2.6×10−8 saniyedir. En temel bozunum şekli (% 99.9877) bir müon ve onun nötrinosuna olan bozunumudur.
1948
Richard Feynman (1918 – 1988)
1965 Fizik Nobel Ödülü
Kuantum Elektrodinamiği

Richard Feynman, kuantum mekaniği ve elektrodinamik kuramlar üzerine yaptığı çalışmalarını tamamladı (1948). Feynman bu çalışmasıyla eski kuantum elektrodinamik kuramının kimi zaman anlamsız sonuçlara yol açan taraflarını da çözüme kavuşturdu. Kuantum elektrodinamiği (KED), yüklü atomaltı partiküller arasındaki elektromagnetik ilişkiyi inceleyen izafi bir kuantum kuramıdır. Fotonların, kütlesi bulunmayan "ışık partikülleri" olarak açıklanmasında, kuantum elektrodinamiğinin ortaya çıkışı önemli bir rol oynar. Kuramın genel kabulune ilişkin halen sürmekte olan sorunular olmakla birlikte, kuram pek çok önemli problemi çözümlemektedir.
1956
Clyde Lorrain Cowan
(1919 – 1974)


J. Frederick Reines (1918 – 1998)
1995 Fizik Nobel Ödülü
Elektron Nötrino Keşfedildi

Elektron nötrinosu, leptonların bir üyesi olan bir tür temel parküldür. Elektrik yükü 0 olan elektron nötrinoları, elektronlarla birlikte leptonların 1. neslini oluşturur. Wolfgang Pauli tarafından 1930'da teorileştirilmiş olup 1956'da, Clyde Cowan ve Frederick Reines'in liderliğindeki ekip tarafından gerçekleştirilen deneylerle keşfedilmiştir. Çalışmalarda bir nükleer reaktör kullanılmıştır. Ters beta bozunmasına dayanarak yapılan deneyde bir protonun antinötrino yutması durumunda bir nötron ve bir pozitron ortaya çıkacağı düşünülmüştür. Sonra bu nötrinolar hedef atomlarla reaksiyona girerip çift gama ışınları yayınlayarak varlıklarını göstermiştir. Fakat nötrinoların çok azı reaksiyona girmiştir; çünkü nötrinolar çok ufak olduklarından hedefe denk gelmeleri odukca zordur.
J. Frederick Reines bu çalışmalarıyla 1995 Fizik Nobel Ödülüne layık görülmüştür.
1957
James Cronin
(1931 – 2016)

1980 Fizik Nobel Ödülü


Val Fitch
(1923 – 2015)
1980 Fizik Nobel Ödülü
Parite İhlali Keşfedildi

Partikül fiziğinde, Yük-Parite (YP) ihlali, kabul edilen YP-simetrisinin ihlalidir: Y-simetrisinin (yük simetrisi) ve P-simetrisinin (parite simetrisi) birleşimi. YP-simetrisi, bir partikül antipartikülü ile değiş-tokuş edildiğinde (Y simetrisi) ve uzaysal koordinatları ters çevrildiğinde ("ayna" veya P simetrisi) fizik kurallarının aynı kalacağını belirtir.

Parite ihlali yorumu, kozmolojinin, evrendeki maddenin antimaddeye olan baskınlığını açıklama araştırmalarında   ve partikül fiziğinde zayıf etkileşim çalışmalarında büyük bir rol üstlenmiştir.

YP ihlalinin nötr kaonların bozunumuyla yapılan keşfi, bulucuları James Cronin ve Val Fitch için 1980 yılında Nobel Fizik Ödülü ile sonuçlanmıştır.
1957
John Bardeen (1908–1991)
1972 Fizik Nobel Ödülü


Leon Cooper
(1930 - )
1972 Fizik Nobel Ödülü


Robert Schrieffer (1931 - )
1972 Fizik Nobel Ödülü
Süperiletkenlik Teorisi

Süperiletkenliğin tamamlanmış mikroskobik teorisi 1957’de Bardeen, Cooper ve Schrieffer (BCS) tarafından öne sürüldü. BCS teorisi, süperiletken akımının, süperakışkan Cooper eşlerinden oluştuğunu gösterdi.

Süperiletkenlik, süperiletken adı verilen maddelerin karakteristik bir kritik sıcaklığın (Tc) altındaki derecelere soğutulmasıyla ortaya çıkan, maddenin elektriksel direncinin sıfır olması ve magnetik değişim alanlarının ortadan kalkması şeklinde görülen bir fenomendir. Süperiletken, süperiletkenlik durumuna geçerken bütün magnetik alan çizgilerini içeriden dışarıya atar.

Sıcaklığı düşürülen metal bir iletken sıcaklık düşüşüyle orantılı olarak elektriksel direncini kaybetmeye başlar. Bakır ve gümüş gibi sıradan iletkenlerde bu özellik saf olmama ve başka bozukluklar sebebiyle sınırlıdır; mutlak sıfıra yakınken bile bir miktar direnç gösterirler. Süperiletkenlerde ise, maddenin sıcaklığı kritik sıcaklığının altına indiğinde direnci sıfır olur. Süperiletken telden yapılmış bir halkadan geçen elektrik akımı, güç kaynağına ihtiyaç duymadan sürekli akıma devam edebilir.

Teori, Bardeen, Cooper ve Schrieffer’a 1972 Nobel Fizik Ödülünü kazandırdı.
1962
Leon Lederman (1922 – 2018)
1988 Fizik Nobel Ödülü


Melvin Schwartz (1932 – 2006)
1988 Fizik Nobel Ödülü


Jack Steinberger (1921 - )
1988 Fizik Nobel Ödülü
Kuvvetli (Güçlü) Etkileşimler Teorisi. Müon Nötrino Keşfedildi

Güçlü etkileşim, kuarklar ve gluonlar arasındaki etkileşimdir ve kuantum renk dinamiği kuramı ile betimlenir. Güçlü etkileşim, gluonlar tarafından taşınan ve kuarklar ile antikuarklara, ayrıca gluonların kendilerine etki eden kuvvettir.

Güçlü etkileşim doğrudan temel partiküllere etki ediyor olmasına rağmen bu kuvvet hadronlar arasındaki nükleer kuvvet olarak da karşımıza çıkar. Güçlü etkileşime giren partiküllerin doğrudan gözlemlenmesinin olanaksız olduğu pek çok serbest kuark gözlemleme çalışmasının başarısızlıkla sonuçlanması sonucu anlaşılmıştır. Sadece hadronların gözlemlenebilmesi görüngüsü asimptotik özgürlük kuramı ile açıklanır.

Nötrino, ışık hızına yakın hıza sahip olan, elektriksel yükü sıfır olan ve maddelerin içinden neredeyse hiç etkileşmeden geçebilen temel partiküllerdendir. Bu özellikleri nötrinoların algılanmasını oldukça zorlaştırmaktadır. Nötrinoların çok küçük, ancak sıfır olmayan durgun kütleleri vardır.
Üç tip nötrino vardır: elektron nötrino, müon nötrino ve tau nötrino. Her tip nötrinonun birer tane de karşı nötrino adı verilen partikül vardır. Nötrinoyu içeren etkileşimler zayıf kuvvet tarafından oluşturulmuş sistemlerdir.

Leon M. Lederman, Melvin Schwartz ve Jack Steinberger'e 1988 Nobel Ödülü almalarını sağlayan 1962'deki çalışmalarında müon nötrinosunu bularak sadece tek tip nötrino olmadığını göstermiştir.
1964
John Stewart Bell (1928–1990)
Bell Teoremi, Kuantum Karmaşasının Kantitatif Çalışmasını Başlattı

Kuantum fiziğindeki en gizemli olgulardan birisi Kuantum dolaşıklık (karmaşıklık) prensibidir. Bu prensip, belli koşullarda, görünürde fiziksel olarak birbirinden bağımsız iki partikülün tuhaf bir biçimde birbiriyle iletişim kurduğunu ortaya koyar. John Stewart Bell 1964 yılında bu uzak mesafeli davranışın gerçekten var olduğunu ortaya koyan bir kuram geliştirmiştir. Teoremde amaç partiküllerin gerçekten kuantum dolaşıklık ile iletişimde olup, ışık hızından yüksek hızda bilgi paylaşımı yapıp yapmadıklarını ortaya koymaktır.
1967

Jocelyn Bell
Burnell
(1943 - )


Antony Hewish (1924 - )
1974 Fizik Nobel Ödülü
Zayıf Etkileşim Teorisi, Pulsarlar Keşfedildi

1967’de üç kuramsal fizikçi, dört kuvvetten ikisinin, zayıf nükleer çekim ile elektromagnetik kuvvetin, gerçekte tek bir temel etkileşimin farklı yüzleri olduğunu ileri sürdüler; elektromagnetik kuvvetle, zayıf nükleer kuvvetin birleşik bir kuvvetin ayrışması olduğunu gösterdiler. Bu birleşik kuvvete, elektrozayıf kuvvet deniyor.

İlk Pulsar 1967 yılında Cambridge Üniversitesi'nden Jocelyn Bell Burnell ve Antony Hewish tarafından keşfedilmiştir. Pulsarlar, içinde bulundukları nebulaların çekirdeği ve kalbi hükmünde oldukları kadar, kalp atışları gibi muntazam fasıllarla (ritimlerle) uzaya radyo dalgaları gönderen nötron yıldızlarıdır. Pulsarlar kısaca Dünya’dan bakıldığında atım yapıyormuş gibi gözüken bir nötron yıldızı çeşididir. Nötron yıldızlarının magnetik alanı o kadar kuvvetlidir ki, yaptığı ışıma sıradan bir cismin ışımasına benzemez.
Antony Hewish Pulsarları keşfi nedeniyle 1974 Fizik Nobel Ödülüne layık görülmüştür.
1974
Tılsım Kuark Keşfedildi
Tılsım kuark, ikinci kuşak, +(2/3)e elektrik yüküne sahiptir. 1.3 GeV ile üçüncü büyük kütleli kuarktır (protondan bir parça daha ağır). Tılsım kuarklar Kasım 1974'te, farklı ve bağımsız deneylerde ilk kez tespit edildi. Tılsım kuarklar; mezonlarda, tılsım antikuarklara bağlı bir şekilde gözlemlendi.
1975
Tau Lepton Keşfedildi

Doğada serbest halde bulunan fermiyonlara lepton denir. Bu gruba giren partiküllerin en bilinen örneği elektrondur. Leptonlar genel olarak hadronlardan daha hafiftir. Ancak 1975 yılında keşfedilen tau bu duruma bir istisna teşkil eder. Taunun kütlesi protonunkinin iki katı kadardır.
1977
Alt Kuark Keşfedildi

Alt kuark 1977'de Fermilab'da Leon Lederman'ın liderliğindeki bir eki tarafından gözlemlendi. Bu üst kuarkın varlığına dair çok güçlü bir göstergeydi: üst kuarkın yokluğunda alt kuark eşsiz kalmış olacaktı.
Alt kuark, partikül fiziğinde Standart Model'de tanımlanan bir partiküldür;  -1/3 elektrik yüküne sahip olan bu üçüncü kuşak kuarkın kütlesi 4,7 GeV/c2 dir. Elektrozayıf kuvvetin ölçülmesinde önemli rolü vardır. (üst kuark ancak 1995 yılında Fermilab partikül hızlandırıcısı vasıtasıyla keşfedilebildi.)
1980
Kuantum Hall Etkisi Keşfedildi

Kuantum Hall etkisi, Hall etkisinin kuantum mekaniği sürümüdür. Birbirine dik elektriksel ve magnetik alan içerisindeki bir iletken veya yarı iletkenden hem elektriksel alan yönünde hem de elektriksel ve magnetik alana dik yönde akım geçer. Geçen akıma göre her iki doğrultuda da iletkenlik ölçüldüğünde iletkenliğin magnetik alanının tersiyle doğru orantılı olduğu görülür. B=10 Tesla gibi yüksek magnetik alanlarda bu orantı doğrusallıktan sapar ve Hall iletkenliği s = n (e2/h) eşitliğindeki n değerinin belirli katlarında enine iletkenlikte düz bölgeler gözlenir Bu bölgeler n‘nin tam sayı katlarında gözlenirse tam sayı kuantum Hall etkisi, kesirli katlarında gözlenirse kesirli kuantum Hall etkisi denir.
1980
Richard Feynman (1918 – 1988)
1965 Fizik Nobel Ödülü
Richard Feynman Kuantum Hesaplamayı Önerdi

Günümüzdeki kuramsal araştırmaların çoğu kuantum bilgisayarların ne işe yarayacağı sorusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Öyleyse, daha henüz bilinmeyen günümüzün önemli bazı problemlerini çözebilen çok sayıda algoritma olmalıdır. Umut vaat eden uygulama alanlarından biri, kuantum yasalarının önemli olduğu fiziksel sistemlerin (örneğin bir molekülün) kuantum bilgisayarlarla simülasyonudur. Richard Feynman, 80’ lerin başında, klasik bilgisayarların kuantum yasalarına göre işleyen sistemlerin simülasyonunda karşılaştığı zorluktan yola çıkarak, bir kuantum bilgisayarın bu işi daha iyi yapabileceğini iddia etmiştir. Bu tip bir simülasyonunsa çok önemli teknolojik uygulamaları olacağı kuşkusuzdur.
1982
Robert Laughlin (1950 - )
1998 Fizik Nobel Ödülü


Horst Störmer (1949 - )
1998 Fizik Nobel Ödülü


Daniel Tsui
(1939 - )
1998 Fizik Nobel Ödülü
Kozmik Enflasyon Teorisi, Kesirli Kuantum Hall Etkisi Keşfedildi

Genişleyen evren genellikle kozmolojik ufuğa sahiptir. Dünya yüzeyinin eğriliği yüzünden evrenin sınırlarında benzer alışılmış ufukların izlerini gözlemciler görebilirler. Uzayın gözlemci ve obje arasının çok hızlı bir şekilde genişlemesiyle, ışık ya da diğer ışımalar kozmolojik ufuğun ötesindeki objeler tarafından emilir ve ışık hiçbir zaman gözlemciye ulaşamaz.

Magnetik alan içerisinde bulunan ve üzerinden akım geçen bir iletken boyunca gerilim (Hall gerilimi) oluşması olayına Hall etkisi denilmektedir. Gerilimin doğrultusu iletkenden geçen akımın ve magnetik alanın yönüne diktir. Kuantum Hall etkisi, Hall etkisinin kuantum mekaniği sürümüdür. Kesirli kuantum Hall etkisi, 1982 yılında Dan Tsui ve Horst Störmer tarafından gözlemlendi. Bu olayın teorik açıklaması Robert B. Laughlin tarafından yapıldı.

Tam sayılı kuantum Hall etkisi keşfedildikten sonra, Tsui ve Horst deneyi GaAs/AlGaAs hetero yapısında ve daha yüksek magnetik alanlarda tekrarladılar. Sonuçlar şaşırtıcıydı, çünkü ilk kez tam sayı olmayan bir doluluk faktöründe (filling factor, Füllfaktor) Hall direncinde sabitlik tespit edildi. Bu olayı açıklamak amacıyla yeni bir tanım oluşturuldu; birleştirilmiş (kompozit) fermiyonlar. Bir ya da daha fazla elektronun birden fazla magnetik akı kuantumu ile bağlanması sonucunda bir tuhaf partikül oluşmaktadır.

Bu üç bilim adamı, kesirli kuantum Hall etkisini bir kuantum akışkanı olarak yorumlayarak 1998 Nobel Fizik Ödülü'nü paylaştılar.
1984
Carlo Rubbia
(1934 - )
1984 Fizik Nobel Ödülü


Simon van der Meer
(1925 - 2011)
1984 Fizik Nobel Ödülü
W ve Z Bozonları Doğrudan Gözlendi

W ve Z partiküllerin keşfi CERN'ün büyük başarı hikâyesidir. İlk olarak 1973'te elektrozayıf teorinin tahmin ettiği gibi nötral akım etkileşimleri gözlemlendi. W ve Z partiküllerin keşfi onları üretebilecek kadar güçlü bir partikül hızlandırıcının inşa edilmesini beklemek zorundaydı. Uygun olan ilk makine, ocak 1983'te Carlo Rubbia ve Simon van der Meer tarafından yönetilen bir dizi deney sırasında kesin W sinyallerinin gözlendiği Süper Proton Senkrotronuydu (SPS). (Asıl deneyler Rubbia liderliğindeki UA1 ve Darriulat liderliğindeki UA2 idi.) 20 ve 21 Ocak'ta CERN W bozonunun gözlendiğini anons etti. UA1 birkaç ay sonra Mayıs 1983'te Z'yi buldu, ve 27 Mayıs'ta partikülün keşfi anons edildi.

Rubbia ve van der Meer'e, 1984'te Nobel Fizik Ödülü verildi. Bu aynı zamanda CERN'ün kazandığı ilk Nobel ödülüdür.
1984


Charles Henry Bennett
(1943 - )


Gilles Brassard (1955 - )
Kuantum Şifrelemenin İlk Laboratuvar Uygulaması Yapıldı

Bu teknikte titreşim başına bir foton olacak şekilde polarize ışıkların titreşimleri kullanılır. Çizgisel ve dairesel olmak üzere iki çeşit polarizasyon düşünülmüştür. Çizgisel polarizasyon dikey veya yatay, dairesel polarizasyon sol-elli veya sağ-elli olabilir.

1984 yılında Bennet ve Brassard adında iki bilim adamı tarafından yayınlanan makalede kuantum kriptografisinden bahsedildiği için bu algoritma BB84 olarak bilinmektedir. BB84 protokolü gibi tek fotonlu Kuantum kriptografi protokollerinde boşluktan gelen ataklar da dahil olmak üzere çeşitli tiplerdeki ataklara karşı daha fazla araştırma gereklidir.
1993
Charles Henry Bennett
 (1943 - )

Bilinmeyen Hallerin (Durumların) Kuantum Işınlanması Önerildi

1993 yılında, Charles Bennett tarafından ortaya atılan fikir, bir grup bilim adamı tarafından yayınlanan makale ile dünyaya “quantum teleportation” yani “kuantum ışınlama” olarak duyuruldu. Kuantum ışınlama, maddenin kendisinin, bir başka hali olan enerjiye dönüştürülerek uzay-zamanda hareket ettirilmesidir.
1994
Peter Williston
Shor
(1959 - )
Shor Algoritmasının Keşfedilmesiyle Kuantum Hesaplamanın Ciddi Çalışmasının Başlatılması

Shor algoritması 1994'te Amerikalı matematikçi Peter W. Shor tarafından geliştirilmiş bir algoritmadır. Bu algoritma kuantum bilgisayarlarında çok büyük sayıları kolaylıkla asal çarpanlarına ayırabilmektedir. Shor algoritması bu özelliğiyle kriptoloji tarihinin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmektedir..
1995
Makoto Kobayashi (1944 - )
2008 Fizik Nobel Ödülü


Toshihide Maskawa (1940 - )
2008 Fizik Nobel Ödülü
Top Kuark Keşfedildi

Top (üst) kuarkın üretilebileceği çok sayıda etkileşim vardı. Bunlardan olasılığı en yüksek olan üst kuark ve üst antikuarkın bir arada güçlü etkileşimle birlikte çıkmasıydı. Bu etkileşim Tevatronda en çok çıkan etkileşimdi. Çarpışmada çok enerjik bir gluon oluşmakta ve bu enerjik gluon üst kuark ve üst antikuarka dağılmaktaydı. Bu etkileşim aynı zamanda 1995te üst kuarkın ilk kez bulunduğu etkileşimdi. Üst kuark ve üst anti-kuarkların oluşumunu enerjik birer foton ya da Z bozonu ile yapmak da mümkün olabilirdi. Ancak bu etkileşimler çok nadirdi ve diğer deney verileriyle çok benzerlik taşıyordu.

Kütlesinin çok ağır olmasından ötürü üst kuark, Higgs bozonunun kütlesinin tahmin edilmesinde sıkça kullanılmıştır. Bu tahmin metotlarından bir kısmında Standart Modelde bir takım değişiklikler gerekmektedir.

Top kuarkın varlığı 1973te Makoto Kobayashi ve Toshihide Maskawa tarafından alt kuarkla birlikte CP’nin ihlal edildiği durumları açıklamak adına ortaya atıldı. Ve 1995 yılında Fermilabdaki CDF ve DQ deneyleriyle ispat edildi. Kobayashi ve Maskawa 2008 yılında alt ve üst kuarkları ortaya sürdükleri için Nobel ödülüne layık görüldüler. (Bu iki kuark kuarkların üçüncü jenerasyonlarıydı.)
1995
Eric Cornell
(1961 - )
2001 Fizik Nobel Ödülü


Carl Wieman
(1951 - )
2001 Fizik Nobel Ödülü


Wolfgang Ketterle (1957 - )
2001 Fizik Nobel Ödülü
Bose-Einstein Kondensasyon (Yoğunlaşma) Gözlemlendi

1925’te Hintli fizikçi ve aynı zamanda “bozon”un isim babası olan Satyendra Bose yayımlayamadığı makalesini Albert Einstein’a gönderir. Bose’un ışık partiküllerinin istatistiksel olarak nasıl davrandığını gösterdiği bu çalışmasını bir hayli önemli bulan Einstein konuyla ilgili daha fazla hesaplama yaparak bu fikri atomlara uyarlamaya çalışır ve mutlak sıfıra oldukça yakın sıcaklıklarda partiküllerin kuantum kurallarına uyduğu, maddenin yeni bir hali olabileceği tahminini yürütür.

İki fizikçinin ortaklaşa katkı yaptıkları bu fikir böylelikle Bose-Einstein Yoğunlaşması adıyla anılır. Teori böylesi bir madde halinin var olması gerektiğini söylese de öngörülmüş olan bu sıra dışı hal 1995 yılına gelene kadar ispat edilememiştir.

1995’te Colorado Üniversitesinden Eric Cornell ve Carl Wieman rubidyum atomlarını, MIT’den Wolfgang Ketterle sodyum atomlarını lazerler ve mıknatıslar yardımıyla mutlak sıfıra çok yakın bir sıcaklığa indirmeyi başardılar ve bu başarılarından dolayı 2001 yılında Nobel Fizik Ödülünü aldılar.
1998
Saul Perlmutter (1959 - )
2011 Fizik Nobel Ödülü


Brian Schmidt (1967 - )
2011 Fizik Nobel Ödülü



Adam Riess
(1969 - )
2011 Fizik Nobel Ödülü
Hızlanan Evren Keşfedildi, Hızlanan Genişleme

Evrenin ivmelenerek genişlemesi, belli bir mesafedeki bir galaksinin gözlemciden sürekli olarak, zamanla artan bir hızla uzaklaşmasıyla evrenin (gözlemlenen) genişlemesi olayıdır. Evrenin ivmelenerek genişlemesi 1998'de, Supernova Cosmology Project ve High-Z Supernova Search Team olmak üzere birbirlerinden bağımsız iki proje tarafından tespit edilmiştir. Her iki projede de ivmelenmenin ölçümü için tip Ia süpernovalar kullanılmıştır. Bunun nedeni, bu tip süpernovaların neredeyse aynı iç parlaklığa sahip olmaları (standart mum) ve bunlardan uzak olan nesnelerin daha donuk görünmeleri sebebiyle, daha net gözlemlenebilmesidir.

Normal koşullarda evren genişlese bile genişleme süratinin zaman içinde kütle çekimi sebebiyle düşmesi gerekir. Mantıken gençlik döneminde evren, bugünkünden daha hızlı genişlemeliydi. Bu sebepten büyük uzaklıkları (dolayısıyla eski dönemleri) gözlemleyen bilim insanları o çağlarda evrenin bugünkünden daha hızlı genişlemesi gerektiğini varsaymışlardı. Ancak 1990'lı yıllarda alınan gözlem sonuçları bu varsayımla çelişmektedir. Bu sebepten evrenin eskiden bugünkünden daha yavaş genişlediği, genişleme süratinin zamanla arttığı öne sürülmektedir. Genişleme süratinin zamanla artması, kütle çekim kuvvetinin etkisinden daha yoğun bir etkinin varlığını düşündürmektedir ki bu etkiye karanlık enerji adı verilmiştir. Etki, Einstein’ın (sonradan terk ettiği) kozmolojik sabitini andırmaktadır. Ne var ki bilinen fizik yasalarıyla açıklanamayan bu etkinin varlığını ortaya koyan gözlem sonuçları henüz çok yetersizdir. (Bu kadar büyük uzaklıklarda uzaklık ölçme yöntemi, 1a tipi süpernovaların görünür ışıltılarıdır.) Bu yönüyle karanlık enerji, günümüzde bir fizikî gerçek olmaktan çok bir tartışma konusu gibi görünmektedir.

2011'de Saul Perlmutter, Brian Schmidt ve Adam Riess, "uzak süpernovaların incelenmesi sonucunda evrenin ivmelenerek genişlemesini keşiflerinden dolayı" Nobel Fizik Ödülü'nü paylaşmışlardır.
1998
Atmosferik Nötrino Salınımı Belirlendi

IMB, MACRO ve Kamiokande II gibi geniş detektörler,müon türündeki ve elektron türündeki atmosfer nötrinolarının akı orantısında bir açık tespit etti. Süper-Kamiokande deneyinde kullanılan duyarlı detektör yüzün hassasiyeti MeV ile birkaç TeV arasındaydı ve Dünya'nın çapını referans alıyordu. Atmosfer nötrinolarının salınımlarını kanıtlayan ilk deney 1998'de açıklandı.
2000
Tau Nötrino Keşfedildi

Tau nötrinonun ilk algılanması 2000 yılında Fermilab'daki DONUT işbirliği tarafından duyuruldu. Bu Standart Model'in keşfedilen son partikülü oldu.Tau nötrinonun varlığı Büyük Elektron-Pozitron Çarpıştırısı tarafından tekrar onaylandı.
2012
Higgs Bozon Keşfedildi

4 Temmuz 2012'de CERN, "Higgs bozonu ile tutarlı" bir partikülün resmi keşfini açıklamaya yeterli olan "5 sigma" seviyesindeki sinyali doğruladı. Gerçekten Higgs bozonunun teorik olarak tüm öngörülen özellikleri taşıyıp taşımadığını ve eğer taşıyorsa Standart Model'in hangi versiyonunu daha çok desteklediğini ileride yapılacak olan araştırmaların göstereceği belirtildi. Ayrıca bu Higgs bozonu ile tutarlı olarak bulunan partiküle şimdilik "higgson" ismi verildi.
2014
Kozmik Enflasyonun (Uzayın Üstel Genişlemesi) Doğrudan İlk Kanıtı

Fiziksel kozmoloji, kozmik enflasyon, kozmolojik enflasyon, ya da sadece enflasyon, erken evrendeki uzayın üstel genişlemesiyle ilgili bir teoridir. Enflasyona maruz kalınan çağ büyük patlamadan 10−36 saniye sonra 10−33 ile 10−32 saniyeleri arasında sürdü. Devam eden enflasyona maruz kalan dönemde evren genişlemeye devam etti, ancak genişleme oranı düştü.

1960'larda iki gökbilimci "kozmik mikrodalga arka plan ışınımı" denilen CMB'yi keşfettiler (bu, tüm Evren'e nüfuz eden hafif bir ışıma ya da sıcaklıktır).

Sonraki yıllarda enflasyonu daha kesin CMP ölçümleriyle test etmek amacıyla deneysel bir program başlatıldı. Özellikle, arka plan ışımasının, polarizasyonunun "B-modları" olarak adlandırılan yüksek hassasiyetli ölçümlerle, enflasyon tarafından üretilen yerçekimsel radyasyonun kanıtını sağlayabileceği, ve en basit modellerin (1015–1016 GeV) öngördüğü enflasyon ölçeğinin doğru olup olmadığını da gösterebileceği öngörülmüştü. Mart 2014'te BICEP2 ekibi, enflasyonu doğrulayan B-modu CMP polarizasyonun kanıtlandığını ilan etti.

Enflasyon teorisi 1980'li yılların başlarında geliştirilmiştir. Bu kozmozun büyük ölçekli yapısının kökenini açıklar. Mikroskobik enflasyona maruz kalan bölgelerdeki kuantum dalgalanmalar kozmik boyutu büyüttü. Evrendeki yapıların gelişimi için tohumlar oluştu. Birçok fizikçi enflasyonun; neden evrenin her yönde eşit dağıldığını, neden kozmik mikrodalga arka plan ışımaların eşit bir şekilde dağıldığını, neden evrenin düz olduğunu ve neden magnetik tek kutbun gözlemlenemediğini açıkladığına inanıyorlar.

Detaylı partikül fiziği mekanizmasının enflasyondan sorumlu olup olunmadığı bilinmemektedir. Temel enflasyonist paradigması birçok fizikçi tarafından kabul edilmiştir. Birçok fizikçi bu tahminlerin gözlemlerle doğrulandığına inanmaktadırlar. Ancak bilim adamlarının önemli bir azınlığı bu noktada karşıt düşüncededirler.

2002 yılında, teorinin orijinal mimarlarından M.I.T'den Alan Guth, Stanford Üniversitesi'nden Andrei Linde ve Princeton Üniversitesi'nden Paul Joseph Steinhardt prestijli Dirac Ödülü'nü kozmolojideki enflasyon konseptini geliştirdikleri için paylaştılar
2015
Rainer Weiss
(1932 - )
2017 Fizik Nobel Ödülü


Kip Thorne
(1940 - )
2017 Fizik Nobel Ödülü


Barry Barish
(1936 - )
2017 Fizik Nobel Ödülü
Yerçekimi Dalgaları Algılandı

Yerçekimi, en basit ifadeyle, iki kütlenin birbirine doğru uyguladığı kuvvettir. İlk kez Sir Isaac Newton‘un matematiksel olarak betimlediği yerçekimini, yüzyıl kadar önce Einstein açıklığa kavuşturdu. Einstein’ın 20. yüzyılın başlarında öne sürdüğü yerçekimi dalgaları, 2015 yılında LIGO interferometresi tarafından algılandı ve yerçekimi dalgalarını yüzyıl önce öne süren Einstein bir kez daha haklı çıktı.

Einstein’ın tahminleri uzay ve zamanın birbirinden bağımsız olmadığını, hatta birbirine işlenmiş kumaş gibi bir yapıya sahip olduğunu söylüyordu; buna uzay-zaman (spacetime) ya da uzay-zaman dokusu dedi. Uzay-zaman esnekti. Cisimler kütleleri ölçüsünde uzay-zamanı büküyordu. Dolayısıyla ortada bir kuvvet yoktu. Bükülen uzay-zamanda cisimler birbirine doğru düşüyordu ve bu da bir çekim kuvveti gibi algılanıyordu. Yerçekimi, bükülen uzay-zamanda cisimlerin birbirine doğru düşmesinden başka birşey değildi.

Esnek uzay-zamandaki bu bükülmelere evreni gözlemlerken yıllar içinde pek çok kez şahit olundu. Doppler etkisi denilen kırmızıya kayma, kara deliğin arkasında kalan bir galaksinin ışığının kırılıp bize ulaşması, ışığın bükülen uzay zamanda yaptığı yolculuğun göstergelerinden birkaçıydı. Ancak Einstein’a göre bükülen uzay ve zaman kütlelerin etkileşimlerine bağlı olarak dalgalar halinde hareket etmeliydi. Yıllardır bilim adamları yerçekimi dalgaları denilen Einstein’ın bu öngörüsünü aradı ve sonunda 2015 yılında LIGO interferometresi bu yerçekimsel dalgaları tespit etmeyi başardı.

Yerçekimi dalgalarının keşfiyle LIGO interferometresine katkılarından dolayı Rainer Weiss, Barry C Barish ve Kip S. Thorne, 2017 yılında fizik dalında nobel ödülü kazandılar.


8 Temmuz 2019


GERİ (astrofizik)
GERİ (fizik anasayfa)