Tarihçe
Doğal gaz ne olduğu anlaşılmadan önce insanlara gizemli bir olay gibi görünmüştür. Yeraltındaki gaz sızıntılarının, örneğin şimşek çakması nedeniyle yanmaya başlamasını pek çok medeniyet hayret ve şaşkınlıkla karşılamış ve bu olaylar, yerin derinliklerinden yaratılan bir işaret kabul edilerek pek çok batıl inancın kökü olmuştur. Bu tip alevlerin en meşhur olanı antik Yunanistan’daki Parnasus dağında (M.Ö. 1000 dolayları) bir çoban tarafından görülmüş ve bunun bir kehanet olduğu düşünülerek alevin oluştuğu yere bir mabet yapılmıştır. Mabette Delhi Kahini olarak bilinen bir kadın papaz oturur ve alevden yayılan kehanetleri bildirirdi. Bu gibi alev kaynakları Hindistan, Yunanistan ve Eski İran inançlarında doğa üstü güçler olarak kabul edilmiştir. M.Ö. 500 yıllarında Çinliler bu alevlerden yararlanmaya başlamışlardır; gaz sızıntılarının bulunduğu alanları belirleyerek bambulardan boru hatlarıyla gazı çeşitli bölgelere taşımış ve deniz suyunu ısıtarak tuzundan arındırıp içme suyu elde etmişlerdir.
Doğal gaz ne olduğu anlaşılmadan önce insanlara gizemli bir olay gibi görünmüştür. Yeraltındaki gaz sızıntılarının, örneğin şimşek çakması nedeniyle yanmaya başlamasını pek çok medeniyet hayret ve şaşkınlıkla karşılamış ve bu olaylar, yerin derinliklerinden yaratılan bir işaret kabul edilerek pek çok batıl inancın kökü olmuştur. Bu tip alevlerin en meşhur olanı antik Yunanistan’daki Parnasus dağında (M.Ö. 1000 dolayları) bir çoban tarafından görülmüş ve bunun bir kehanet olduğu düşünülerek alevin oluştuğu yere bir mabet yapılmıştır. Mabette Delhi Kahini olarak bilinen bir kadın papaz oturur ve alevden yayılan kehanetleri bildirirdi. Bu gibi alev kaynakları Hindistan, Yunanistan ve Eski İran inançlarında doğa üstü güçler olarak kabul edilmiştir. M.Ö. 500 yıllarında Çinliler bu alevlerden yararlanmaya başlamışlardır; gaz sızıntılarının bulunduğu alanları belirleyerek bambulardan boru hatlarıyla gazı çeşitli bölgelere taşımış ve deniz suyunu ısıtarak tuzundan arındırıp içme suyu elde etmişlerdir.
Kömürden elde edilen doğal gaz evleri ve sokakları
aydınlatmada ilk olarak Britanya’da (1785) daha sonra Amerika’da (1816)
kullanıldı. Ancak kömür yataklarından “üretilen” doğal gaz, yeraltında doğal
olarak “oluşan” doğal gaz kadar verimli değildir ve çevre kirliliği yönünden de
olumsuz bir yakıttır.
Amerika’da doğal gaz endüstrisi 69 feet derinliğinde ilk yer
altı doğal gaz kuyusunun (Edwin Drake, 1859) açılmasıyla başladı. 1885’de
Robert Bunzen hava+doğal gazla yanan ve ısıtma ve yemek pişirmede güvenle
kullanılan Bunzen bekini yaptı. Sıcaklık ayarlamalı termostatik sistemlerin
keşfedilmesiyle doğal gazın ısıtma potansiyelinden daha fazla yaralanılmaya
başlandı.
Doğal gaz taşımacılığı 1891’de boru hatlarıyla başladı ve
dolayısıyla kullanımı da evler, iş yerleri, sanayi, elektrik üretimi gibi
alanlarda da hızla genişledi ve gelişti. Geliştirilen güvenli taşıma ve
depolama yöntemleri doğal gazın popüler bir enerji kaynağı olmasını sağladı.
1. BİLEŞİMİ VE ÖZELLİKLERİ
1. Doğal Gazın Bileşimi
Rezervuardan çıkarıldığı haldeki doğal gaza ham doğal gaz
denir; çeşitli miktarlarda ağır hidrokarbonlar (bunlar atmosferik basınçta
sıvılaşırlar), su buharı, bazan sülfür bileşikleri (hidrojen sülfür gibi) ve
hidrokarbon olmayan gazlar (karbon dioksit, nitrojen veya helyum gibi) içerir.
Ham doğal gaz, çoğunlukla olduğu halde kullanılmaz.
Doğal gaz metan, etan, propan, bütanlar, pentanlar ve
heksanlar karışımıdır. Bunların dışında az miktarlarda (%0-0.5 hacimce) karbon
dioksit, helyum, hidrojen sülfür ve nitrojen de içerir. Doğal gazın bileşimi
çıkarıldığı bölgeye ve rezervuara göre değişir. Kabaca en önemli bileşeni
hacimce %70-90 arasında değişen metan ve %0-20 etandır. Propan miktarı etandan
biraz daha azdır.
Hampetrol gibi doğal gaz da içerdiği sülfür miktarına göre
tatlı veya yumuşak (düşük sülfürlü) ve acı veya sert (yüksek sülfürlü) olarak
tanımlanır. Ayrıca sıvılaşabilen gazlar içeriğine göre de ıslak ve kuru (metan
>%85) doğal gaz olarak adlandırılır.
Doğal gazın diğer bir tanımı bulunduğu yatakta hampetrolle
birarada olup olmadığını belirtir; bağlı (associated) doğal gaz hampetrol
yataklarında bulunan doğal gazı tanımlar, bir yatakta önemli miktarlarda petrol
olmadığında doğal gaz bağımsızdır (non-associated).
Doğal gaz, temiz yanan bir yakıttır. Kömür, petrol ve diğer
fosil yakıtların kimyasal yapıları doğal gaza göre çok karmaşık olduğundan
yandıklarında çeşitli zararlı maddeler oluşur. Doğal gaz korozif ve zehirli
değildir, kolay ve kalıntı bırakmadan yanar, hava kirliliğine neden olabilecek
emisyonları çok azdır.
Şekil-1:
İşlemlenmemiş doğal gazın temel elemanları
Doğal gazda yapılacak işlemler içindeki bileşiklere göre
değişir. Hidrojen sülfür miktarı az olan kuru bir gazda, nem miktarının
ayarlanması dışında bir rafinas- yona gerek olmaz. Gaz kuru, fakat acı ise
hidrojen sülfür ve karbon dioksitin uzaklaştırılması gerekir. Doğal gaz rafine
edilerek diğer hidrokarbonlar ayrılır ve hemen hemen saf metan (CH4)
olarak pazarlanır.
2. Doğal Gazın
Özellikleri
Doğal gaz renksiz, kokusuz ve tatsızdır, havadan daha
hafiftir (Tablo-1), -161 0C’nin üstündeki sıcaklıklarda gaz
halindedir; kullanılırken herhangi bir kaçak olması halinde kokusundan
tanınması için merkaptan bileşikleri ilave edilir.
Tablo-1: Doğal
gazda bulunan
hidrokarbonlar
hidrokarbonlar
Bileşik
|
K. noktası, 0C
|
Bileşik
|
K. noktası, 0C
|
Metan
|
−161.6
|
İzopentan
|
28.0
|
Etan
|
-88.6
|
n-Pentan
|
36.1
|
Propan
|
−42.1
|
Heksan
|
69.0
|
İzobütan
|
−11.7 °
|
Heptan
|
98.4
|
n-Bütan
|
−0.5
|
Doğal gaz nem, yoğunlaşabilen hidrokarbonlar (NGL), gerekliyse H2S ve CO2’den arındırıldıktan sonra fiziksel özellikleri, metana çok benzer.
Doğal gazın enerjisi içerdiği hidrokarbonların tür ve miktarlarına göre değişir; hidrokarbon gazlarda ne kadar çok karbon atomu varsa yandığında elde edilen enerji de o kadar yüksek olur.
Doğal gazın %95 kadarı yakıt olarak kullanıldığından kalori
değeri çok önemlidir. Kalori değeri, gazdaki hidrokarbonların oranına bağlıdır
ve doğal gazın satışında “1 milyon Btu/1000 ft3 gaz esas alınır.
Doğal gazın kalorifik değeri 33.4-40.9 MJ/m3
(900-1100 Btu/ft3) aralığındadır. 1 mol metan gazı yandığında CO2,
su ve 891 kJ enerji açığa çıkar.
CH4(g) + 2 O2(g)
® CO2(g) + 2 H2O(l) + 891
kJ
2. DOĞAL GAZ KAYNAKLARI
Doğal gaz ve petrol genellikle benzer organik maddelerden
meydana gelmişlerdir; yeraltında gaz veya petrol oluşumunu yönlendiren iki
önemli faktör organik maddelerin maturasyonu denilen ‘pişme’ koşulları ve
organik maddenin ‘kökeni’dir.
Maturasyon, kaynak kayaçların yer altında maruz kaldığı
basınç ve ısıya, yani gömülme derinliğine bağlıdır. Az miktarlardaki ısı ve
basınçta önce gaz oluşur; ısı ve sıcaklığın artmasıyla meydana gelen gaz
kimyasal reaksiyonlarla petrol bileşenlerine dönüşür; daha fazla ısı ve basınç
altında kalan bu hidrokarbon molekülleri parçalanarak tekrar doğal gazı meydana
getirir. Diğer önemli faktör olan organik maddelerin kökeni incelendiğinde,
okyanus kökenli mikroskobik canlıların (diatomlar ve foraminifera) petrol
oluşumunu, kara kökenli bitkilerin ise daha çok doğal gaz oluşumunu sağladığı
görülmüştür (EK-3).
Doğal gaz kaynakları, konvensiyonal ve konvensiyonal olmayan
gaz kaynakları olarak iki genel grup altında toplanabilir (Şekil-2).
Şekil-2: (a)
Poröz kumtaşı; konvensiyonal bir doğal gaz oluşumu, (b) Sıkı (Tight) kumtaşı;
konvensiyonal olmayan bir doğal gaz oluşumu.
2.1.
Konvensiyonal Doğal Gaz Kaynakları
a. Termojenik Metan
Doğal gaz da petrol ve kömür gibi bir fosil yakıttır ve
menşeiyle ilgili farklı teoriler vardır. En çok kabul göreni fosil yakıtların
bitki ve hayvan kalıntıları gibi organik maddelerin yer altında çok yüksek
basınçlarda binlerce yıl sıkışıp kalmasıyla oluştuğudur. Buna “termojenik
metan” denir.
Hampetrolün oluşumunda olduğu gibi, termojenik metan da
organik partiküllerin yıllar boyunca artan miktarlarda çamur ve diğer
sedimentler tarafından kaplanmasıyla oluşur; maruz kalınan yüksek basınçlar çok
yüksek sıcaklıklara, dolayısıyla organik maddelerdeki karbon-karbon bağlarının
kopmasıyla parçalanmaya neden olur. Düşük sıcaklıklarda (sığ alanlarda) daha az
bağ kopması olacağından veya parçalanma daha düşük düzeyde kalacağından doğal
gaza kıyasla petrol oluşumu artar. Bu gibi oluşumlarda petrol ve doğal gaz
birarada bulunur. Derinlik arttıkça sıcaklık da artacağından doğal gaz oluşumu
başat duruma geçer ve rezervler daha saf metan içerir.
Kömürleşmenin ilk aşamalarındaki bakteriyel yaşam sırasında
yan ürün olarak metan meydana gelir. Aerobik bakteriler bitkilerdeki ve
çevrelerinde bulunan serbest oksijeni harcarlar; ortamda su bulunduğunda,
oksijenin tükenmesiyle metan çıkışı başlar. Çünkü, anaerobik bakteriler
(oksijen gereksinimleri yoktur) çoğalırken karbon dioksiti indirger ve metan
oluşmasına yolaçarlar (Şekil-3).
Yeraltında kömürleşmekte olan kalıntıların sıcaklığı 122 0F’a
ulaştığında ve yeteri kadar zaman geçtiğinde biyojenik metanın çoğu oluşmuş,
ortamdaki nemin üçte ikisi harcanmış ve kalıntı (kömür) bitüm öncesi (bitüme
benzer) ürüne dönüşmeye başlamıştır. Gömülme derecesi (veya jeotermal gradient)
ve sıcaklığın artmasıyla termojenik proses başlar; kalıntılar (kömür) uçucu
maddeler içeriği fazla olan bitümlere dönüşürken su, karbon dioksit ve nitrojen
açığa çıkar. 210 0F dolayındaki sıcaklıklarda CO2 çıkışı
çok fazla iken metan çıkışı çok azdır. Termojenik metanın oluşması sıcaklığı
250 0F’ı aşmasıyla artarken kar bon dioksit çıkışı azalmaya başlar;
300 0F dolaylarında kömürden metan çıkışı maksimum seviyeye ulaşır.
Daha yüksek sıcaklıklarda metan çıkışı devam ederse de miktarı azalır.
b. Biyojenik Metan
Organik maddelerin “metanojen” denilen mikroorganizmalar
tarafından kimyasal olarak parçalanmasıyla oluşan metandır: Metanojenler
oksijen vericidirler, yeryüzüne çok yakın derinliklerde ve pek çok hayvanın
bağırsaklarında yaşarlar, dolayısıyla bu yolla oluşan metanın büyük bir kısmı
atmosferde kaybolup gider. Bazı özel konumlarda yer altı kapanlarında tutulan
ve üretime alınan biyojenik metan yatakları vardır.
Metanojenik bakteriler diğer bakterilerle beraber, yeraltına
çökelmiş olan anaerobik koşullardaki organik maddeleri parçalar. Bu proses
sırasında bakterinin enzimatik etkisiyle ve fermentasyonla hidrojen sülfür,
karbon dioksit, organik asitler, alkoller, ketonlar ve diğer bileşikler meydana
gelir. Örneğin, asetik asit gibi basit organik asitler metanojenik bakteriler
tarafından fermantasyonla metana dönüşürler.
Fermentatif metan, genellikle organik asitlerin kolaylıkla
oluşabildiği organik asitlerce zengin yerlerde üretilir. Ayrıca, geviş getiren
hayvanlarda depolanmış organik asitler bulunur; Karbon dioksitin hidrojenle
indirgenmesiyle fermentasyon ürünü metan meydana gelir. Denizlerde deniz ve
körfezlerdeki metan oluşumunun temeli bu reaksiyon mekanizmasına dayanır.
Metanojenik bakterilerin gerçekleştirdiği bazı reaksiyonlar.
4 CH3OH ® 3 CH4
+ CO2 + 2 H2O
CH3OH +H2
® CH4
+ H2O
4 CH3NH2 + 2 H2O ® 3CH4
+ CO2 + 4 NH3
2 (CH3)2NH + 2 H2O
® 3CH4
+ CO2 + 2 NH3
4 (CH3)3N + 6 H2O
® 9CH4
+ 3 CO2 + 4 NH3
2 (CH3)2S + 2 H2O
® 3CH4
+ CO2 + 2 H2S
4 (CH3)SH + 2 H2O ® 3CH4 + CO2 + 4 H2S
(CH3)SH + H2
® CH4
+H2S
4 H2 + CO2
® CH4
+ 2H2O
CH3COO- + H+ ® CH4
+ CO2
4 CO + 2 H2O ® CH4 + 3CO2
c. Abiyojenik Metan
Yer kabuğunun çok derinlerinde hidrojence zengin gazlar ve
karbonlu moleküller bulunur. Bu gazlar yavaş yavaş yeryüzüne doğru yükselirken
yine yeraltında bulunan ve oksijen içermeyen minerallerle karşılaşırlar ve
çeşitli reaksiyonlara girerler; reaksiyonlar sonunda atmosferde bulunan
nitrojen, oksijen, karbon dioksit, argon gibi elementler ve su meydana gelir.
Bu gazlar yüzeye doğru yükselirken çok yüksek basınçlar altındaysalar,
termojenik metana benzer şekilde metan oluşumuna yönlenirler.
Abiyojenik teoriye göre kimyasal reaksiyonların rotası:
1a.
Fayalit + Su ® Magnetit + Sulu
silika
3Fe2SiO4 + 2H2O ® 2Fe3O4 + 3SiO2
1b.
Forsterit + Sulu silika ®
Serpentin
3 Mg2SiO4 + SiO2 + 2H2O ® 2 Mg3 [Si2O5
(OH)4]
2a.
Olivin + Su + Karbonik asit ®
Serpentin + Mag-netit + Metan
3 (Fe,Mg)2SiO4 +
nH2O + H2CO3 ®
2 Mg3
[Si2O5 (OH)4] + 2Fe3O4 +
H2O + CH4
2b.
Olivin + Su + Karbonik asit ® Serpentin + Magnetit + Magnezit + Silika
4 (Fe,Mg)2SiO4 +
nH2O + H2CO3 ®
2 Mg3 [Si2O5
(OH)4] + 2Fe3O4 + 2MgCO3 + SiO2
+ H2O
3.
Metan + Magnetit ® Ethane + Hematit
nCH4 + nF3O4 + nH2O ® C2H6 + F2O3
+ H2CO3
2.2.
Konvensiyonal Olmayan Doğal Gaz Kaynakları
Konvensiyonal doğal gaz depozitleri çok pratik ve kolay
kaynaklardır, üzerlerinde çok fazla araştırma, inceleme ve ekonomik etütler
yapılmış, teknolojiler üretilmiştir. Konvensiyonal olmayan kaynaklar zordur,
teknoloji henüz bu alanlara girmemiştir veya çok pahalıdır, dolayısıyla buralar
gaz elde edilmesi henüz ekonomik olmayan yataklardır. Ancak bugün konvensiyonal
olmayan kaynak yeni teknolojilerin veya proseslerin geliştirilmesiyle konvensiyonal
duruma gelebilir.
Konvensiyonal olmayan doğal gaz kaynakları altı sınıfta
toplanabilir; derin doğal gaz, sıkışmış doğal gaz, gaz-içeren şeyller, kömür
yataklı metan, jeobasınçlı (jeolojik olaylarla basınçlandırılmış) zonlar, kutup
ve deniz-altı hidratları.
a. Derin Doğal Gaz
Derin doğal gaz >15000 feet derinlerde bulunur; bu
derinlikler birkaç bin feet derinliklerde bulunan konvensiyonal gaz yataklarına
kıyasla oldukça büyüktür. Son yıllarda geliştirilen derin sondaj yöntemleri ve
gaz çıkarma teknikleri bu tip doğal gaz yataklarının bazılarını
yararlanılabilir duruma getirmiştir. Ancak derin doğal gaz, hala üretimi pahalı
olan teknolojileri gerektirmektedir.
b. Sıkışmış (Tight) Doğal Gaz
Konvensiyonal olmayan diğer bir doğal gaz kaynağı yeraltındaki
çok sıkı oluşumlar içinde sıkışıp kalmıştır; bunlar geçirimsiz ve poröz olmayan
sert kayaçlar, kumtaşları veya kireç taşları gibi oluşumlardır. Bu tür
oluşumlardan gazın çekilebilmesi için kırma (parçalama) ve asitlendirme gibi
oldukça yüksek maliyetli bazı teknikler vardır.
c. Devonik Şeyl (Shale) Gaz
Devonik şeyller 350 milyon yıl kadar önceki sığ denizlerdeki
çamurlardan oluşmuşlardır. Shale çok ince, kolaylıkla ince ve paralel
tabakalara kırılabilen çökelti (tortul) kayaçlardır; yumuşaktır fakat nemli
olduğunda dağılmaz. Bu kayaçlar özellikle iki tanesi bir sandviç yapısında
biraraya geldiklerinde doğal gazı kolaylıkla tutarlar. Şeyllerin yapılarında
(absorblanmış halde) gözeneklerinde (serbest halde) ve kırıklarında (serbest
halde) bulunan doğal gazın bir kısmı yakınlarındaki kum taşlarına doğru göç
ederler ve buralarda tutulduğunda (kapanlanma) konvensiyonal gaz oluşumları
meydana gelir. Kalan gaz poröz-olmayan shale içinde hapsedilmiştir; bu
oluşumlar konvensiyonal olmayan rezervler grubundadır. Devonik şeyllerden doğal
gaz üretimi şeyllerin bazı özellikleri nedeniyle çok zor ve pahalıdır. Örneğin,
USA’da doğal gaz üretiminin sadece %1 kadarı Devonik şeyllerde elde
edilmektedir. Devonik shale gaz, çoğunlukla Appalachian, Illinois ve Michigan basenlerinde
yer alırlar.
d. Kömür Madeni Metanı
Diğer bir fosil yakıtı olan kömür de, yeraltında doğal gaz
ve petrole benzer jeolojik koşullarda oluşur. Kömür kalıntıları yeraltında
dikiş izi (çizgi) gibi bir yol izlerler. Kömür yatakları kazılırken bu çizgiler
izlenir; çizgilerinin çoğu veya çevresindeki kayaçlar doğal gaz da içerirler.
Kömür madeni metanı ancak kömür madeni çıkarılırken elde edilebilir.
e. Jeopres Bölgeleri
Jeopres bölgeler, 10000-25000 feet gibi çok derinlerde
olduğundan aşırı basınç altındaki doğal yeraltı oluşumlarıdır. Bu bölgeler, kil
tabakalarının, kum ve şilt gibi çok poröz ve absorblayıcı maddeler üzerinde
çökmesiyle sıkışmasıyla meydana gelir. Sıkışık kil tabakaları arasında
yerleşmiş olan su ve doğal gaz, oluşumun ani bir basınca maruz kalmasıyla
bulunduğu yerlerden sızar ve daha poröz olan kum ve şilt kalıntılarına göç
ederler. Çok derinlerde bulunduğundan ve zor jeolojik yapılar içinde
bulunduğundan jeopres bölgelerden doğal gaz çıkarılması oldukça zordur.
f. Metan Hidratlar
Geleceğin en önemli enerji kaynağı olan gaz hidratlar 1810
da Sir Humphrey Davy tarafından keşfedilmiştir. Su molekülleri kendi aralarında
hidrojen bağlarıyla bağlanarak, geniş oyukları olan kafese benzer bir yapı
(kapan) meydana getirirler; bu oyuklara gaz molekülleri (etan, propan, bütan,
izobütan, nitrojen, karbondioksit ve hidrojen sülfür) yerleşir ve van der Waals
kuvvetleriyle içinde bulundukları kafesle bağlantı kurarlar. Birkaç farklı
hidrat kristal yapısı vardır; örneğin, tek bir metan molekülünün tutabilen,
basit bir kafes yapı oluşabileceği gibi, izopentan gibi daha büyük
hidrokarbonları tutabilen kompleks kristal yapılar da meydana gelebilir.
Okyanuslardaki doğal gaz (metan) hidratlar, dünyanın enerji gereksinimini
yüzyıllarca karşılayabilecek kadar çok miktarlardadır; en büyük pay, sürekli
soğuk olan kutuplar bölgesine aittir.
Gaz hidrat içerdiği gaza göre adlandırılır; hava hidrat, CO2
hidrat, metan hidrat gibi. Metan hidratlardaki metan, az oksijenli ortamda
organik maddelerin bakteriyel parçalanmasıyla oluşur; 1 m3 metan
hidrattan 164 m3 metan çıkar. Gaz hidratlar düşük sıcaklıklarda ve
yüksek basınçlarda kararlı olduklarından, kutuplarda, sürekli-soğuk olan
bölgelerde, okyanuslarda ve derin iç denizlerde bulunur (Şekil-4).
Şekil-4: (a) Bir
gaz hidrat yapısındaki birim hücre ve, (b)
bir metan hidratın yapısal görünümü.
Gaz hidratlardan biri olan metan hidratlar konvensiyonal
olmayan doğal gaz türünün keşfedilmiş ve üzerinde araştırma yapılmakta olan en
son şeklidir. Bu ilginç oluşumlar donmuş su gibidir; metan moleküllerinin
etrafı bir çeşit kafesle sarılarak eriyen karlara benzer bir görünüm
almışlardır.
Tahminlere göre Dünyadaki metan hidrat rezervlerindeki
organik karbon miktarı, tüm fosil yakıtlarında bulunandan 2 kat daha fazladır
(Şekil-5 a). Hidratlar, Şekil-6’daki grafikte görüldüğü gibi ancak özel
koşullar altında bulunabilirler ve üretimleri zor ve masraflıdır. Ancak çok
büyük rezervlere sahip olmaları nedeniyle gözardı edilmeleri mümkün değildir.
Günümüzde çok az da olsa bazı bölgelerde üretim yapılmaktadır; ayrıca maliyeti
düşürücü yeni teknolojiler üzerinde de önemli çalışmalar sürdürülmektedir.
Şekil-5: (a)
Dünya rezervuarlarındaki organik karbonun dağılımı, (b) Dünya doğal gaz
rezervleri 140 trilyon m3 için
Şekil-6:
Hidratların doğada bulunma koşullarını gösteren bir grafik.
Metan hidrat buz kürecikleri santimetre boyutlarındadır; yüksek basınç (>30 MPa) ve donma sıcaklıklarındaki (0.5 0C) kapanlarda bulunur. Bu kaynaklar geleceğin temel doğal gaz kaynakları olarak değerlendirilmektedir.
Metan hidratların oluşumunu açıklayan iki proses ileri
sürülmektedir, ancak bu konudaki araştırmalar henüz daha başlangıç
aşamasındadır; bunlar,
·
Biyojenik metanın (bakterilerce yaratılan) önce
metan hidrata dönüşmesi ve sonra konsantre olmasıyla meydana gelir. Konsantre
olma ölmüş organik maddelerin (ki bunlardan bakteriler metan üretir) hızla
toplanmasıyla veya çökeltilerin hızla toplanmasıyla (bu halde maddeler
oksitlenmekten korunur) gerçekleşir. Araştırmacılara göre metan hidratların
büyük miktarı bu yöntemle oluşmuştur
·
Gazların faylar nedeniyle yerkabuğunun çok
derinlerine, hidratların oluşabileceği sıcaklık ve basınçlara kadar göç
etmeleriyle oluşmuştur
3. DÜNYADA DOĞAL GAZ
Keşfedilmiş toplam doğal gaz rezervleri 140 trilyon m3
(2000 yılı verileri) dolayındadır; bu miktar, bugünkü tüketim hızına göre 61
yıllık rezerv anlamındadır. Ayrıca 65 yıl daha yetebilecek seviyelerde ilave
kaynaklar olduğu tahmin edilmektedir. (Petrol kaynakları 41 yıl, kömür
yatakları ise 230 yıl yeterli olabilecektir) Şekil-7’deki grafikten de
görüldüğü doğal gaz rezervlerinin büyük kısmı Orta Doğu (%34) ile Avrupa ve
Eski USSR’de (%42) bulunmaktadır.
Dünyada doğal gaz talebi Ortadoğu ve Afrika dışında hızla
artma eğilimindedir. Asya’daki gelişmekte olan ülkeler ile Güney ve Orta
Amerika’da yüksek oranlı doğal gaz talep artışı beklenmektedir. Ayrıca,
önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkelerde de hızlı bir talep artışı
öngörülmektedir.
Doğal gaz elektrik üretiminde giderek artan oranda
kullanılmaktadır. 2020 yılına kadar, elektrik enerjisi üretimi için kullanılan
doğal gaz miktarının toplam doğal gaz tüketiminin %33’üne ulaşması beklenilmektedir.
Doğal gaz, santrallerde ekonomik olarak türbinlerin etkinliğini sağlamasının
yanısıra çevre etkileri nedeniyle de tercih edilmektedir. Doğal gaz
yakıldığında, kömür ve petrole göre daha az sülfür dioksit, karbon dioksit ve
atık açığa çıkmaktadır.
Şekil-7: Global
doğal gaz üretimi projeksiyonu
Gelişmiş ülkelerde doğal gaz yıllık tüketim artışının diğer yakıtlara göre yüksek olduğu görülmektedir. 2020 yılına kadar yıllık artışın %2,1 oranında olması beklenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde de benzeri gelişim izlenmektedir. 1997 yılı itibarıyla gelişmekte olan ülkelerde doğal gaz tüketiminin toplam enerji kullanımındaki payı dünya ortalaması olan %22 oranının altında %14 oranında bulunmaktadır. Ancak önümüzdeki dönemde bu ülkelerdeki yıllık gaz tüketiminin %5,6 oranında artacağı tahmin edilmektedir. Bu ülkelerde doğal gaz enerji üretiminin yanısıra ısıtma ve endüstri yakıtı olarak kullanılmaktadır.
Dünyadaki doğal gaz tüketiminin önümüzdeki yirmi yılda
1990’lı yılların ikinci yarısındaki seviyenin iki katına çıkacağı tahmin
edilmekte, tüketim artışının özellikle gelişmekte olan ülkelerde belirgin
olacağı, doğal gazın elektrik santrallerinde kullanımının artacağı ve ülkelerin
ithal kaynaklarını çeşitlendirme yönündeki çalışmalarının yoğunluk kazanacağı
anlaşılmaktadır.
Türkiye’de doğal gaz 14 doğal gaz havzasından sağlanmakta
olup yıllık üretim 566 milyon m3 tür. Bu miktar toplam doğal gaz
ihtiyacının %5’ini karşılar. Doğal gaz
tüketimi 10,5 milyar m3 tür. Önümüzdeki dönemde, doğal gaz talebinin
hızla artacağı ve 2010 yılında 55 milyar m3 olacağı tahmin
edilmektedir. Doğal gazın kullanımının özellikle enerji santrallerinde ve
endüstride artması beklenmektedir. Doğal gaz tüketiminin sektörel dağılımına
bakıldığında elektrik sektörü % 59.9, sanayi %21, konut ve hizmetler ise %18.9
oranında pay almaktadır. 2005 yılı itibarıyla dağılımın sırasıyla %50.4, %29.5
ve %19.9 olmuştur.
Şekil-9:
Türkiye’de, (a) bölgelere doğal gaz üretimlerinin dağılımı, (b) sektörlere göre
doğal gaz tüketimler (2003 yılı).
4. PROSESLER
Doğal gaz elde edildiği haliyle kullanıma verilemez. Ticari
kullanım amaçlı doğal gaz çoğunluğu metan olan ve bir miktar da etan içeren bir
gaz karışımıdır. Hidrokarbon bileşimi ne olursa olsun kuyudan çıkarılan doğal
gaza su buharları ve katı kirlilikleri uzaklaştırmak için ön prosesler
uygulanır.
Ham doğal gaz, petrol kuyularından, gaz kuyularından ve
kondensat kuyularından olmak üzere üç farklı kaynaktan elde edilir ve
kullanıcıya iletilmeden önce bir dizi prosesten geçirilir; bu prosesler
hampetrolün rafinasyonuna kıyasla pek çok yönden daha az karmaşıktır.
Tüketiciye verilen doğal gaz hemen hemen saf metandır. Doğal
gaz atmosferik basınçta –260°F dolaylarına kadar soğutulduğunda sıvılaşır; buna
“Sıvılaştırılmış Doğal Gaz, LNG” denir. LNG özellikle doğal gazın taşınmasında
çok avantajlı bir üründür; 1 hacim sıvı ürün, 600 hacim gaza eşdeğerdir. LNG
elde edilmesi pahalı bir prosestir, ancak sıvılaştırma ve tekrar
gazlaştırılabilme gibi taşımayı kolaylaştıran özellikleri önemli
avantajlarıdır.
Petrol kuyularından alınan doğal gaz rezervuarda hampetrolde
ayrı bir faz halinde (serbest gaz) veya hampetrol içinde çözünmüş (çözünmüş
gaz) olarak bulunur.
Gaz veya kondensat kuyularından elde edilen doğal gaz
hampetrol içermez, veya çok az içerir (nonassaciated). Gaz kuyularından alınan
ham doğal gazda sıvı bileşikler yoktur, oysa kondensat kuyuları doğal gazı
yarı-sıvı hidrokarbon kondensatlar içerir.
Ham doğal gazda su buharı, hidrojen sülfür, karbon dioksit,
helyum, nitrojen v.s., gibi maddeler vardır. Ham doğal gaz boru hatlarına
(pipe-line) verilmeden önce bir dizi işlemden geçirilerek saflaştırılır ve
kurutulur; bunlar gazın içerdiği tüm hidrokarbonların ve akışkanların
uzaklaştırılması aşamalarıdır.
Ham doğal gazla birarada bulunan ve gazın saflaştırılmasıyla
elde edilen “Doğal Gaz Sıvıları, NGL” çok değerli yan ürünlerdir ve etan,
propan, bütan, izobütan ve pentanlardan oluşan hidrokarbonlardır; bunlardan
bazıları sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG), bazıları da doğal benzin
bileşenleridir. NGL doğal gazdan ayrı satılır ve çeşitli kullanım alanları
vardır; bunlar arasında petrol kuyularının verimini artırma, rafineriler ve
petrokimya sanayi sayılabilir. Şekil-10‘da bir gaz işleme prosesinin akım
şeması görülmektedir.
4.1. Doğal
Gazın Saflaştırılması
Doğal gaz işleme proseslerinin bazıları üretim kuyusunda
veya kuyunun hemen yanında yapılabilirse de, prosesler esas olarak doğal gaz
üretim bölgesinde kurulmuş olan merkezi proses fabrikalarında yapılır. Düşük
basınçlı boru hatlarınından oluşan binlerce mil uzunluğundaki hat
sistemleriyle, bir sondaj bölgesindeki,
örneğin 100 kuyunun ham doğal gazı bu fabrikalara taşınır.
Şekil-10: Bir
gaz işleme fabrikası blok diyagramı
Doğal gazın kuru ve kaliteli hale getirilmesi oldukça komplekstir; çeşitli safsızlıkların ayrılması ve giderilmesi genellikle dört temel prosese dayanır:
·
Yağ ve kondensat uzaklaştırma
·
Su uzaklaştırma
·
Doğal gaz sıvılarını uzaklaştırma
·
Sülfür ve karbon dioksit uzaklaştırma
Bu dört prosese ilaveten kuyu başlarına veya yakınına
ısıtıcılar ve sıyırıcılar yerleştirilerek çekilen gazın sıcaklığının belirli
sınırlar altına düşmesi önlenir. Bunun nedeni, düşük sıcaklıklarda, doğal gazda
bulunabilecek az miktardaki su ile katı veya yarı-katı doğal gaz hidratların
oluşmasına engel olmaktır; bu hidratlar biraraya toplanarak gazın akışını engeller
veya bozarlar. Doğal gaz >%4 (mol) azot içerir. Nitrojen-metan ayırma
prosesi oldukça yeni bir teknolojidir; bu nedenle de henüz az sayıda doğal gaz
fabrikasında bulunur.)
1. Yağ ve
Kondensat Ayırma
Farklı coğrafik bölgelerden çıkarılan kuru doğal gazların
(bunlara boru hattı kalitesinde gaz denir) birbirleriyle eşdeğer kalitede
olmalarına karşın, ham doğal gaz bulunduğu bölgelere göre değişik
bileşimlerdedir, dolayısıyla petrolde çözünmüş olarak bulunan doğal gazın
işlenebilmesi ve taşınması için öncelikle içinde çözündüğü petrolden ayrılması
gerekir. Bu işlem genellikle petrol çıkarma sahalarında veya yakınlarında
kurulan sistemlerde yapılır. Ayırma proseslerinde çeşitli teknolojiler ve
değişik ekipmanlar kullanılır.
Hampetrol yeryüzüne çıkarılırken üzerindeki basınç
kalkacağından, gaz ve petrolün birbirlerinden ayrılması oldukça kolaydır. İşlem
basit bir kapalı tanktan oluşan bir konvensiyonal bir separatörde yapılır.
Ayırma hafif (doğal gaz gibi) ve ağır hidrokarbonların (petrol) gravite
farkıyla gerçekleşir. Bunu takiben gaz ve sıvı fazlar ayrı yollardan gerekli
proseslere verilirler.
Bazı hallerde gaz ve sıvı fazların ayrılması için, örneğin
“Düşük Sıcaklık Separatörü” gibi, özel ekipmanlara gerek olur. Böyle ayırmalar,
hafif petrol veya kondensat yanında yüksek basınçlı gazların üretildiği
kuyularda uygulanır. Ayırma işleminde önce normal bir separatöre giren ıslak
doğal gaz bir ısı değiştirici yoluyla hafifçe soğutulur, bir yüksek basınçlı
sıvı fazla çarpıştırılarak yol alır (bu sırada gazdaki bazı sıvı fraksiyonlar
ayrılır) ve bir genleştirici mekanizmadan geçerek düşük sıcaklık separatörüne
gönderilir. Gazın aniden genişlemesiyle separatörün sıcaklığı düşer ve gaz
bağlı olduğu sıvı bileşiklerden ayrılır. Sıvı kısımlar ayrılır, kuru gaz tekrar
ısı değiştiriciden geçirilerek yeni giren ıslak gaz akımını soğuturken kendisi
de ısınır. Separatörün değişik bölümlerinde gazın basıncı değiştirilerek
sıcaklıkları da değiştirmek mümkün olduğunda n ıslak gaz akımındaki su ve ağır
bileşikleri yoğunlaştırmak mümkündür. Sıvı petrol fraksiyonlarından gazları
ekstrakt etmek için temel basınç-sıcaklık ilişkisi tersine çalışır.
2. Su Ayırma
Doğal gazda nemin belirli seviyelere indirilmesi hidrat
oluşumuna engel olmak bakımından önemlidir. Hidratlar, gaz boru hatlarındaki
basınç ve sıcaklıklarda hidrokarbon gazları ve su arasında fiziksel-kimyasal
reaksiyonla oluşan beyaz, katı bileşiklerdir.
Ham doğal gazda su serbest sıvı veya buhar halinde bulunur.
Serbest sıvı suyun ayrılması basittir, ancak gaz çözeltisinde bulunan su
buharının uzaklaştırması karmaşıktır. Bu “dehidrasyon” işleminde uygulanan iki
proses absorbsiyon veya adsorbsiyon prosesleridir. Su buharının bir dehidrasyon
maddesi ile çekilmesi absorbsiyon, yoğunlaşarak bir yüzey üzerinde toplanması
da adsorbsiyon prosesidir.
a. Glikol Dehidrasyon
Bu proseste glikol gibi suya karşı kimyasal ilgisi
(benzerliği) olan bir sıvı desikant (kurutucu) kullanılır; böyle bir madde
ıslak bir doğal gaz akımıyla karşılaştığında akımdaki suyu “çalar”. Proseste
genellikle dietilen glikol (DEG) veya trietilen glikol (TEG) kullanılır. Islak
gaz ve desikant “kontaktör”denilen bir kap içinde birbirleriyle temas ederler.
Suyu absorblayan glikol tanecikleri ağırlaşır ve kontaktörün dibine çökerek
sistemden ayrılır. İçerdiği suyun çoğundan arındırılmış olan doğal gaz akımı
dehidratörden çekilir.
Kontaktör dibinden alınan glikol çözeltisi, suyun 212 0F
ve glikolün 400 0F olan kaynama noktaları arasındaki büyük farklılık
nedeniyle özel bir kapta kaynatılarak suyu kolaylıkla buharlaştırılır ve sonra
tekrar prosese gönderilir.
b. Katı Desikant (Kurutucu) Dehidrasyon
Doğal gazdaki su buharının adsorbsiyonla uzaklaştırılmasında
katı-desikant dehidrayon prosesi uygulanır; sistem, katı desikant doldurulmuş
iki veya daha fazla adsorbsiyon kolonundan oluşur. Tipik desikantlar aktif
alumina veya silikajeldir. Islak doğal gaz kolonlara üstten beslenir, desikant
yatağını boydan boya geçer, gaz akımındaki nemin hemen hemen tamamını desikant
tanecikleri üzerinde bırakır ve dipten kuru gaz akımı çıkar. Kullanılmış
desikant yatağından yüksek sıcaklıklara ısıtılmış gaz akımı geçirilerek
desikant rejenere edilir ve tekrar kullanıma alınır. Katı-desikant dehidratörler, glikol
dehidratörlerden daha etkindir; nem miktarını 1 ppm değerine kadar düşürür.
3. Doğal Gaz
Sıvılarını (NGL) Ayırma
NLG, doğal gazlardan ve hampetrolde çözünmüş olarak bulunan
gazlardan yoğunlaştırılan, etandan pentanlara kadar olan hidrokarbonlardan
oluşur. Petrol rezervlerinin çoğunda hampetrol içinde çözünmüş doğal gaz sıvıları
(NGL) bulunur. NGL atmosfer basıncında petrolle beraber taşınırlar. Orta
doğudan çıkarılan hampetrollerin hemen hepsinde NGL vardır. Bu gazların en
önemli özelliği yüksek konsantrasyonlarda etan içermesidir; etan, etilen
üretiminde kullanılan önemli bir ham maddedir.
NGL üretim teknolojisi seçilirken genel olarak üç kriter
dikkate alınır:
·
Propan + NGL öncelikli olabilen seçimli proses
·
Etan + NGL öncelikli olabilen seçimli proses
·
C4’ler veya diğer hidrokarbonlar
öncelikli olabilen esnek seçimli proses
Hammadde doğal gazın özellikleri (giriş basıncı, içerdiği CO2,
su veya nem, ağır hidrokarbonlar ve diğer kirlilikler gibi) ile, elde edilecek
sıvı ve gaz ürünlerin türleri, miktarları ve şartnameleri, teknoloji seçiminde
önemli kriterlerdir.
Propan üretim teknolojileri 1950’lerden buyana önemli
değişiklikler ve gelişmeler göstermiştir. İlk kurulan fabrikalarda NGL uygun
bir absorblayıcı yağla (normal şartlar altında) hammaddeden çekilerek alındı,
veya hammadde doğrudan soğutularak ağır sıvı fraksiyonların sıvılaşarak
ayrılmasını (absorbentsiz) sağlandı. 1960’larda absorbsiyon veriminin
artırılması için daha hafif ve soğutulmuş absorblayıcı yağ kullanıldı 1960’lı yıllarda kriyojenik
turbo-genleştiricilerin uygulamaya alınmasıyla yeni bir teknoloji dönemine
girildi. 1970’lerde yüksek verimlerle çalışan Ortloff Engineers, Inc ve ABB
Randall Corporation teknolojileri kullanılmaya başlandı. Bunları kalıntı
refluks sistemli, iki-kolonlu sistemli ve resaykıl split buhar sistemli
prosesler izledi. 1997’de Advanced Extraction Technologies, Inc., solvent
olarak C5+NLG bileşenlerinin kullanıldığı yeni bir solvent-absorbsiyon sistemi
geliştirdi.
Propan ve diğerlerinin elde edildiği proseslerde “iki
kolonlu” kriyojenik prosesler kullanılır; prosesin 1200 psi den büyük giriş
basınçlarında yapılması halinde absorbsiyon proseslerine göre önemli avantajlar
sağlanır. Düşük basınçlı gazlar için absorbsiyon prosesinde ısıtma ve
sıkıştırma için gereken toplam enerji, eşdeğeri kriyojenik proses için
gerekenle aynıdır; absorbsiyon prosesinde daha az sıkıştırma uygulandığından
gereken sıkıştırma gücü düşüktür.
Etan+NLG teknolojileri, propan+NLG teknolojilerinin aksine,
yakıt ekonomileri dikkate alınarak uygulanan proseslerdir. Bazan bir kimyasal
madde üretimi için metanın saflaştırılması
gerektiği hallerde yan ürün olarak elde edilir, veya petrokimya endüstrisinde
etilen üretimi hammaddesi olarak üretilir. Kullanım alanlarına göre çok farklı
etan prosesi dizayn edilir. %60-80 aralığında etan verimi elde edilmesi için
kriyojenik prosesler çok avantajlıdır.
Diğer yandan absorbsiyon proseslerinin, hammadde doğal
gazdaki CO2 miktarına göre absorbent seçme gibi esnekliği vardır.
Her iki prosesin seçiminde de her tür değişken dikkate
alınarak en ekonomik olan tercih edilir.
Doğal gazdan hidrokarbon sıvılar dört farklı prosesle
çekilir; bunlar:
·
Absorbsiyon metodu
·
Refrijerasyon
·
Kriyojenik genleşme
·
Kuru-yatak adsorbsiyonu prosesleridir
a. Absorbsiyon Metodu
Doğal gaz sıvılarının absorbsiyonla çekilmesi, su giderme
prosesine benzer; aradaki önemli fark glikol yerine, NGL ye karşı seçimli
absorblayıcı özelliği olan bir yağ kullanılmasıdır. Doğal gaz absorbsiyon
kulesinden geçerken soğuk “zayıf (lean)” absorbsiyon yağıyla temas eder ve
içerdiği sıvı hidrokarbonları bu yağda bırakır. NGL ile zenginleşen yağ kuleyi
dibinden terk eder. Bu “zengin” absorbsiyon yağı, etan, propan, bütanlar,
pentanlar ve diğer daha ağır bazı hidrokarbonların bir karışımını içerir.
Zengin yağ zayıf yağ kazanlarına beslenir ve NGL’lerin
kaynama sıcaklıklarının üstünde, fakat absorbsiyon yağınınkinden daha düşük
sıcaklıklarda ısıtılır. Bu proses kriyojenik proses kadar etkin değildir, doğal
gazdaki propanın sadece %70 i ile bütan ve doğal benzinin tamamı kazanılır
(Şekil-11). Proseslerde doğal gazdaki CO2 miktarına göre absorbent
seçme esnekliği vardır. Absorbsiyon veriminin artırılması için daha hafif ve
soğutulmuş absorblayıcı yağların kullanıldığı proseslerle, 1997’de geliştirilen
ve solvent olarak C5+NLG bileşenlerinin kullanıldığı
solvent-absorbsiyon teknolojileri de vardır. Bu tip proseslerde propan verimi
%95 lere kadar çıkar (Şekil-12).
Şekil-12:
Soğutularak yapılan bir absorbsiyon prosesi
b. Refrijerasyon
Doğal gaz sıvıları, doğal gazı sıvı bileşikler
yoğunlaşıncaya kadar soğutarak elde edilir. Soğutma işleminde freon, propan
veya etilen kullanılır (Şekil-13).
Proseste iki soğutma (refrijerasyon) çevrimi bulunur: hammaddeyi
ön-soğutma ve sıvılaştırma. Ön soğutma çevriminde azalan derecelerde dört
değişik basınç ve sıcaklık (soğutucu gaz yoluyla) uygulanan hammadde doğal gaz
buradan kriyojenik ısı değiştiriciye verilir. Burada daha fazla soğutulur,
yoğunlaştırılır ve basıncı düşürülerek (1.08 bar ve –163.1 0C de)
NGL depo tankına gönderilir.
Şekil-13:
Soğutma yöntemiyle NLG üretimi.
c. Kriyojenik Genleşme Prosesi
Kriyojenik proses düşük sıcaklıklarda yapılır. Gaz proses
fabrikalarının çoğunda kriyojenik teknoloji bulunur. Propan üretimi hedefli
proseslerde yüksek gaz giriş basınçlarında %95, etan hedefli proseslerde ise
%92 etan verimi elde edilebilir.
Bazı hallerde hafif NGL ürünlerinin doğal gaz akımında
bırakılması daha ekonomik. Yine de etan ve diğer hafifler bu proseste çok düşük
sıcaklıklara inilebildiğinden istenmesi halinde elde edilebilir.
Gaz akımını –150 0F gibi derecelere kadar
soğutmanın çeşitli yolları vardır. Bunlardan en çok uygulanan ve etkin
olanlardan biri turbo-expander (genleştirici) prosesidir. Proseste doğal gazı
dış refrijerantlarla önce soğutulur, sonra soğutulmuş gazlar bir genleştirici
türbine verilerek hızla genleştirilir, dolayısıyla gazın sıcaklığı daha da
düşer. Bu hızlı sıcaklık düşmesiyle gaz akımındaki etan ve diğer
hidrokarbonlar yoğunlaşırken, metan gaz halini korur.
Doğal gazın genleştirilmesi sırasında açığa çıkan enerji,
gaz metan akımının tekrar sıkıştırılmasında kullanılır (Şekil-14).
Şekil-14 : Bir
turbo genleşme prosesi akım şeması (Ortloff GSP)
d. Kuru-yatak adsorbsiyon prosesleri
Bu proseslerde doğal gazdaki su ve bazı NGL bileşikleri,
örneğin silikajel gibi katı bir desikant yüzeyinde adsorblanarak ayrılır. Doğal
gaz akımından ayrılan NGL bir seri distilasyon kolonundan geçirilerek etan,
propan, bütanlar ve doğal benzin elde edilir.
e. Doğal Gaz Sıvılarını Fraksiyonlama
Doğal gaz akımından ayrılan NGL, fraksiyonlama işlemleriyle
içerdiği bileşiklere ve istenilen karışımlara ayrılır. Fraksiyonlama karışımda
bulunan hidrokarbonların kaynama noktalarına bağlı bir ayırma yöntemidir. Tüm
fraksiyonlama prosesi akımdaki en hafif bileşiklerden başlayarak kademe kademe
daha ağır bileşiklerin ayrılmasına kadar ilerler. Özel fraksiyon kolonları
ayrılan fraksiyonun adıyla tanımlanır. Deetanizör, NGL akımından etanı ayırır,
Depropanizör, propanı ayıran kademedir, Deetanizör, kademesinde bütanlar
buharlaştırılarak ayrılırken geride NLG akımındaki pentanlar ve daha ağır
fraksiyonlar kalır. Bütan Splitter veya Deizobütanizörde ise normal ve
izobütanlar ayrılır. (Şekil-15)
Şekil-15 : Doğal
gaz sıvılarının fraksiyonlanması
4. Sülfür ve
Karbon Dioksit Ayırma
Doğal gazdaki asit gazlar hidrojen sülfür ve karbon
dioksittir; bunlar, doğal gazın, kolaylıkla rejenere edilebilen bazik
bileşiklerle işlemlendirilmesiyle uzaklaştırılırlar.
Bu amaçla en çok kullanılan bazlar mono ve
dietanolaminlerdir (MEA ve DEA). Acı gaz amin çözeltisi içinden geçirilerek
içerdiği hidrojen sülfür ve karbon dioksit, sülfürler, karbonatlar ve
bikarbonatlara dönüşür; sonra etanolaminler buharla işlemlenerek rejenere
edilirler. Bu aminlerden dietanol amin daha çok kullanılır; nedeni, korozyon
hızının ve amin kaybının düşük, işletme masrafının az olmasıdır.
Ancak, DEA ile çalışıldığında karbonil sülfürün (COS) %75’i
(tersinir reaksiyon) parçalanarak atılırken, monoetanolaminle %95’i (tersinmez
reaksiyon) atılır.
Diğer çok kullanılan bir proses kostik çözeltisiyle yapılan
ekstraksiyon prosesidir. Örneğin, üç kademeli bir kombine kolon
kullanıldığında, kademeler, aşağıdan yukarıya doğru, ön yıkama, ekstraksiyon ve
suyla yıkamadır. Ayrıca kullanılmış kostik çözeltisinin rejenere edildiği bir
kostik rejenerasyon ünitesi vardır.
Doğal gaz kombine kolonun dibinden (ön-yıkama bölümü)
verilir, tepsilerde geçerek yukarı doğru yükselirken sirküle eden kostik
çözeltisiyle temas eder ve içerdiği H2S ve CO2’i
çözeltide bırakır. Ön yıkama bölümünden ekstraksiyon bölümüne yükselen gaz,
buraya üstten beslenen rejenere edilmiş kostik çözeltisiyle temas ederek kalan
asidik gazlarını (ve merkaptanları) bırakır. En üstte suyla yıkama bölümü
bulunur; buraya yükselen gaz akımı suyla yıkanarak içerdiği eser miktardaki
kostikten temizlenir. Kombine kolonun dibinden çıkan kullanılmış kostik çözeltisi
rejenerasyona gönderilir; burada asidik gazlarla doygun haldeki kostik çözeltisi
katalizörlü ortamda rejenere edilerek sisteme döndürülür.
Ekstraksiyon:
RSH + NaOH ® RSNa + H2O
Oksidasyon ve kostik rejenerasyonu:
2 RSNa + ½ O2 + H2O
® 2 NaOH + R-SS-R
Toplam reaksiyon:
2 RSH + ½ O2 ® R-SS-R + H2O
Başka bir proses, aynı zamanda çok kullanılan bir kimyasal
madde olan elementel sülfürün elde edildiği Claus prosesidir.
Proseste, çok kademeli katalitik oksidasyonla doğal gaz
akımındaki H2S oksitlenir. Ham doğal gaz amin ekstraksiyon
işleminden geçirildikten sonra Claus prosesine verilir. Proses iki temel
aşamadan oluşur; termal aşama, katalitik aşama.
Şekil-16: Kostik
prosesiyle asidik gazların ayrılması (UOP)
Termal aşamada 1000-1400 0C’de H2S
havayla kısmen oksitlenir, bir kısmı hala H2S olarak kalırken
ortamda oksidasyon sonucu oluşan SO2 gazı da bulunur.
2H2S + 3O2 ® 2SO2 + 2H2O + ısı
Katalitik aşamada akımda kalan H2S, katalizörlü
ortamda ve 200-350 0C’lerde sülfür dioksitle reaksiyona girerek
elementel sülfürü meydana getirir.
2H2S + SO2 ¬® 3S + 2H2O+ ısı
Toplam reaksiyon:
2H2S + O2 ® 2S +
2H2O
Bu reaksiyonlar yanında ayrıca bazı yan reaksiyonlar da
meydana gelir:
CO2 + H2S ® COS + H2O
COS + H2S ® CS2 + H2O
2COS ® CO2 + CS2
Katalitik kademelerin her birinde giren akımdaki sülfür
bileşiğinin yarısı ile dörtte üçü kadarı oksitlenir; bu nedenle yüksek sülfür
verimi elde edilmesi için ikiden fazla oksidasyon kademesine gerek vardır. Bu
yöntemle doğal gaz akımındaki sülfürün %98’i kazanılmaktadır (Şekil-17).
4.2. Doğal
Gazın Sıvılaştırılması (LNG)
Sıvılaştırılacak doğal gazda katı absorbentler kullanılarak
su buharı 10 ppm, karbon dioksit 100 ppm ve hidrojen sülfür 50 ppm’e düşürülür.
Sıvılaştırma işleminde iki yöntem uygulanır; genleşmeli çevrim prosesi ve
mekanik soğutma çevrimi prosesi.
Genleşmeli çevrimde gazın bir kısmı yüksek geçiş basıncından
düşük basınca genleştirilir, gazın sıcaklığı düşer ve ısı değiştiriciler
vasıtasıyla bu soğuk gaz, gelen gazı soğutur. İşleme metanın sıvılaşma
sıcaklığına ulaşılıncaya kadar benzer şekilde devam edilerek LNG elde edilir.
Sıvılaştırılmış doğal gaz üretiminde mekanik soğutma çevrimi
prosesi daha çok kullanılır. Proseste üç ayrı sıvı soğutucu bulunur; propan,
etilen ve metan; bir kaskad çevrim içindedirler. Bu sıvılar buharlaşırken
gereken ısıyı, sıvılaştırılacak doğal gazdan alırlar. Soğutucu gazlar tekrar
sıkıştırılır, soğutulur ve sıvı soğutucular olarak çevrime geri alınırlar
(Şekil-18).
Şekil-18: Tipik
bir doğal gaz sıvılaştırma ünitesi (Cascade Phillips prosesi)
Doğal gaz modern yakıtlarda istenilen tüm gereksinimleri
karşılayan bir yakıttır; verimlidir, temiz yanar, ekonomiktir ve kontrol
edilebilir.
Doğal gaz temel maddesi metan olduğundan yandığı zaman
sadece su ve karbon dioksit oluşur. Oysa kömür ve petrol ürünleri gibi yakıtlar
yüksek karbonlu, sülfürlü ve nitrojenli kompleks moleküller içerdiklerinden
yanma ürünleri çevreye zararlı organik maddeler, sülfür ve nitrojen oksitler
gibi emisyonlarla kül tanecikleri verir.
Dünyada üretilen doğal gazın ~%95’i aşağıdaki amaçlarla
kullanılır:
·
Tekrar petrol kuyularına injeksiyonda
·
Elektrik üretiminde; güç ünitelerinde yakıt
olarak
·
Yerleşim bölgelerinde ve ticari kuruluşlarda
çeşitli amaçlı yakıt olarak
·
Endüstride buhar üretimi ve ısıtma
operasyonlarında
·
Dizel motorlarında alternatif yakıt olarak
·
Yakıt hücrelerinde (Fuel Cells) elektrik
üretiminde
Kalan %5 kadarı da çeşitli kimyasal ve petrokimyasal
maddelerin üretiminde kullanılır. Bunlardan bazıları aşağıda kısaca
anlatılmıştır.
5.1.
Klorlanmış Metanlar
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|
Klorometanlar metil klorür, metilen klorür (diklorometan),
kloroform (trikloro metan) ve karbontetraklorür (tetraklorometan), metanın
klorlandırılmasıyla üretilirler. Proseste klorometanların bir karışımı elde
edilir; karışım distilasyon kolonlarında ayrılarak herbir bileşik ayrı ayrı
elde edilir. Karışımdaki bileşiklerin miktarları metan/klor mol oranı kontrol
altında tutularak istenilen ürün lehine ayarlanabilir.
Örneğin, 350-370 0C sıcaklık ve atmosferik basınç
altında CH4/Cl2=1.7/1.0 mol olduğunda elde edilen
üründeki klorometanların dağılımı %58.7 metil klorür, %29.3 metilen klorür,
%9.7 kloroform, %2.3 karbon tetraklorürdür.
Cl2
CH4 + Cl2 ¾® CH3Cl ¾®
Cl2 Cl2
CH2Cl2 ¾® CHCl3 ¾® CCl4
+ 4HCl
CH4/Cl2=10/1 mol, sıcaklık 450 0C
ve uygun bir katalizör varlığında ürün dağılımındaki metil klorür %80 olur.
Karbon tetraklorür miktarının artırılması istendiğinde Cl2/CH4
oranı yükseltilir.
Metilen klorürün çeşitli kullanım alanları arasında aerosol,
üretan köpüklerde şişirme maddesi, yağ ve boya temizleyici solventi olarak
kullanımı oldukça yaygındır.
Kloroform, soğutucu olarak kullanılan klorodifluorometan
(fluorokarbon 22) ve tetrafluoroetilen üretiminde kullanılan bir ara maddedir.
Tetrafluoroetilenden, ısı ve kimyasal maddelere dayanıklı politetrafluoroetilen
polimerleri elde edilir.
Karbon tetraklorür de kloroform gibi klorofluorokarbonların
üeretiminde kullanılır; triklorofluorometan (fluorokarbon 11) ve
diklorodifluorometan (fluorokarbon 12) aerosol olarak kullanılan kimyasal
maddelerdir; parfüm, deodorant, saç spreylerinde, v.s., ile soğutucu gaz
olarak.
5.2. Karbon
Disülfür
|
|
Metan ve sülfürden karbon disülfür üretimi iki kademeli bir
prosestir; ilk kademede metan ve sülfürden karbon disülfür ve hidrojen sülfür,
ikinci aşamada yan ürün hidrojen sülfürden Claus prosesiyle sülfür üretilir.
Reaksiyon sıcaklığı 675 0C, basınç 20-30 psig, katalizör
aktiflendirilmiş aluminyum veya kildir.
CH4 + 4S ® CS2 + 2H2S
2H2S + O2 ® 2S + 2H2O
Toplam reaksiyon:
CH4 + 2S + O2
® CS2 + 2H2O
Karbon disülfürün en önemli kullanım alanı rayon ve sellofan
üretimidir. İkinci önemli kullanım yeri klor gazıyla reaksiyona sokularak karbon
tetraklorür elde edilmesidir. Karbon disülfür ayrıca, perklorometil merkaptan,
ksantatlar amonyum tiyosiyanat elde edilmesinde kullanılır.
5.3. Hidrojen
Siyanür
|
|
Hidrojen siyanür metanın amonyak ve hava (oksijen) ile 1100 0C
sıcaklık ve 20-30 psig basınç altında reaksiyonuyla,
2CH4 + 2NH3
+ 3O2 ® 2HCN + 6H2O
veya, metan ve amonyağın platin katalizör varlığında
1200-1300 0C’da reaksiyona sokulmasıyla elde edilir.
CH4 + NH3 ® HCN + 3H2
Hidrojen siyanür çeşitli petrokimyasal maddelerin üretiminde
kullanılır; bunlar arasında metil metakrilat, akrilonitril, adiponitril, akrilatlar,
şelatlar ve sodyum siyanür sayılabilir.
Sentez gazı, kömür veya doğal gazdan elde edilen ve daha
sonraki uygulamalara bağlı olarak değişik miktarlarda CO ve H2
içeren bir gaz karışımıdır. Sentez gazının doğal gazdan elde edilmesi, kömürün
gazlaştırılmasına kıyasla çok daha ekonomiktir.
Sentez gazı üretiminde pek çok kimyasal reaksiyon meydana
gelir; basitleştirmek için bunlardan metanla ilgili olanlar aşağıdaki
reaksiyonlarla gösterilebilir.
Reforming (şiddetli endotermik)
(1) CH4 + H2O « CO + 3H2
(2) CH4 + CO2 « 2CO + 2H2
Yanma (kuvvetli ekzotermik)
(3) 2CH4 + O2
® 2CO + 4H2
(4) CH4 + 2O2
® CO2 + 2H2O
Şift dönüşüm (hafif ekzotermik)
(5) CO + H2O « CO2 + H2
Karbon
(6) CH4 ® 2H2 + C
(7) 2CO ® CO2
+ C
Metandan CO ve H2 üretimindeki en önemli
reaksiyonlar reforming (1) ve kısmi oksidasyon (3) reaksiyonlarıdır; birinciden
elde edilen H2/CO oranı 3, ikincisinden ise 2 dir. CO2’ce zengin doğal gazlarda
H2/CO = 1 olur (2); bu değer doğal gazdaki hidrokarbonların molekül ağırlıkları
yükseldikçe düşer, ve son değer CO şift reaksiyonuyla (5) ayarlanabilir.
Sentez gazı üretiminde genel olarak üç proses uygulanır;
buhar reformingi, katalitik ototermal reforming ve katalizörsüz kısmi
oksidasyon prosesleridir.
Buhar reforming prosesi yüksek sıcaklık (~800-850 0C)
ve yüksek basınçta (~500 psig) yapılan katalitik (örneğin, nikel bazlı) bir
reaksiyondur (1). Proseste katalizör doldurulmuş, örneğin bir tüp dışarıdan
ısıtılırken katalizörde karbon oluşumunun önlenmesi için fazla miktarda buhar
verilir; su buharı ve karbon monoksit arasında meydana gelen şift reaksiyonu
(5) hidrojence zengin sentez gazı üretilmesini sağlar. Gerekli ısının (H800
oC = +54.2 kcal) çoğu istenmeyen tam yanma reaksiyonuyla (4) sağlanır.
Katalitik ototermal reforming prosesinde hammaddeye
oksijen ilave edilir; reaksiyon (1) için gereken ısının büyük bir kısmı,
oksidasyon reaksiyonuyla (3) sağlanır; dolayısıyla üretilen sentez gazının H2/CO
oranı düşüktür. Tüplü reforming prosesinde olduğu gibi, karbon oluşumunu
azaltmak için ortama buhar ilavesi gerekir. Reaksiyonlar yüksek sıcaklıkta
yapılır, dolayısıyla CO şift reaksiyonu da baskındır.
Kısmi oksidasyon prosesinde (katalizörsüz ortamda)
(3) proses daha yüksek sıcaklıklarda (1300-1400 0C) ve çok yüksek
basınçlarda (~2000 psig) gerçekleştirilir, oluşan az miktardaki karbon ortamda
katalizör bulunmadığından önemli değildir ve buhar ilavesine gerek olmaz. Elde
edilen sentez gazındaki karbon monoksit miktarı diğer iki prosese kıyasla daha
fazladır.
Bir doğal gaz kısmi oksidasyon prosesinde (Şekil-19)
hammadde doğal gaz ön ısıtıcıda 380 0C’a kadar ısıtılır, sülfürlü
bileşiklerden arındırılır ve oksijenle beraber gazlaştırma reaktörüne verilir.
Reaktörde 1300-1400°C’da kısmi oksidasyon reaksiyonuyla sentez gazı meydana
gelir. Sıcak gazın ısısından yüksek basınçlı buhar elde edilmesinde
yararlanılır. Katalitik olmayan proseste oluşan az miktardaki is bir sıyırıcıda
yıkanarak uzaklaştırılır.
Şekil-19: Doğal
gazdan kısmi oksidasyonla sentez gazı üretimi (Shell SGP)
1. Fischer
Tropsch Sentezleri
Fischer Tropsch reaksiyonunda 1 mol karbon monoksit 2 mol
hidrojenle reaksiyona girerek bir hidrokarbon zinciri başlatılır: karbon
monoksitteki oksijen su oluşturarak ayrılır:
CO + 2H2® - CH2 - + H2O
ΔH = -165 kJ/mol
Hidrokarbonlar elde edilebilmesi için H2/CO en az
2 olması gerekir; daha düşük olduğunda reaktörde katalitik su-gaz şift
reaksiyonuyla oran ayarlanabilir.
CO + H2O ® CO2 + H2
ΔH = -42 kJ/mol
Su-gaz şiftiyle katalizör kullanıldığında reaksiyonda açığa
çıkan su CO ile reaksiyona girerek ilave hidrojen meydana gelir. Bu durumda en
düşük H2/CO oranı 0.7 olmalıdır; CO’deki oksijen CO2
olarak çekilir:
2CO + H2 ® - CH2 - + CO2
ΔH = -204 kJ/mol
Reaksiyonda çoğunluğu alifatik düz zincirler olan
hidrokarbonlar (CxHy) oluşur; bunların yanında bir miktar
dallanmış ve doymamış (olefinler) hidrokarbonlarla primer alkoller de meydana
gelir. Temel reaksiyonlar:
Alkanlar:
n CO + (2n + 1) H2 ® CnH2n+2
+ nH2O
Alkenler:
n CO + 2nH2 ® CnH2n + nH2O
Su-gaz şifti
CO + H2O « CO2 + H2
Yan reaksiyonlar; Alkoller
nCO + 2n H2 ® H (- CH2-)n OH + (n-1) H2O
2CO ® C + CO2
Elde edilen sıvı ürünün bileşimi sıcaklık, basınç ve
alıkonma süresi gibi proses parametrelerine, reaktöre ve katalizörlere göre
değişir. Fischer Tropsch reaksiyonlarında kullanılan proses bağlı olarak
uygulanan tipik sıcaklıklar 200-350 0C, basınçlar 15-40 bar
aralığında değişir.
Peşpeşe devam eden Fischer Tropsch reaksiyonlarıyla,
polimerizasyon reaksiyonlarına benzer şekilde uzun zincirler meydana gelir.
Genellikle elde edilen ürünler metandan (CH4) başlayarak etan (C2),
LPG (C3-C4), benzin (C5-C12), dizel (C13-C22), hafif yağlar (C23-C32) ve
vakslara (>C33) kadar uzana geniş bir aralıktadır. Teorik zincir uzunluğu
dağılımı Anderson-Schulz-Flory (ASF) eşitliği ile tanımlanır:
Wn = n karbon atomlu bileşiklerin kütle kesri, a = zincir büyüme olasılığını gösterir. Wn ve a değerlerine göre çizilen Şekil-19’daki grafikte görüldüğü gibi yüksek a değerleri yüksek molekül ağırlıklı ürünler oluşmasını sağlar.
Wn = n karbon atomlu bileşiklerin kütle kesri, a = zincir büyüme olasılığını gösterir. Wn ve a değerlerine göre çizilen Şekil-19’daki grafikte görüldüğü gibi yüksek a değerleri yüksek molekül ağırlıklı ürünler oluşmasını sağlar.
Şekil-20: Teorik
zincir uzunluğu dağılımı, Anderson-Schulz-Flory (ASF) eşitliği, Wn-alfa
(a) eğrisi
Sentetik Yakıtlar
Genellikle hampetrolün rafinasyonuyla üretilen çeşitli
yakıtlar (fuel gaz, LPG, benzin, nafta, dizel gibi) ve vakslar, doğal gazdan
daha ekonomik elde edilir; iki üretim yöntemi: Fischer-Tropsch sentezleri ve
metanol yoluyla üretimdir.
Her iki yoldan üretimde de ilk aşama doğal gazın sentez
gazına dönüştürülmesidir; hidrojen, karbon monoksit ve karbon dioksit karışımı.
Karışımdaki bu bileşiklerin miktarları seçilen doğal gaz dönüşüm prosesine ve elde
edilmek istenen sentetik yakıtın türüne göre değişir; tipik karakteristik değer
<1-3 arasında değişen H2/CO oranıdır.
Fischer-Tropsch teknolojisinde genellikle iki proses
uygulanabilir; yüksek sıcaklık ve düşük sıcaklık prosesleri.
Yüksek sıcaklık prosesi 300-330 0C’da akışkan
yatak demir bazlı katalizör üzerinden yapılır; benzin ve daha hafiflerle
alkoller ve ketonlar gibi bazı kimyasal bileşikler elde edilir. Üretilen
etilen, propilen, penten-1 ve heksen-1 çok saftır ve genellikle polimer endüstrisine satılır.
Düşük sıcaklık prosesleri 200-230 0C sıcaklıkta,
kobalt veya demir bazlı katalizörlerle sabit yataklı reaktörlerde yapılır;
yüksek sıcaklık proseslerine kıyasla daha fazla parafinik ve mumsu maddeler
oluşur. Örneğin, sentetik (green) dizel üretiminde proses koşulları dizel
yakıtının bileşimindeki hidrokarbonlar üretilecek şekilde seçileceği gibi,
yüksek verim elde edilmek istendiğinde, sentez parametreleri vakslara (yüksek
değerlerinde) optimize edilir ve üretilen vakslar seçici parçalama (kraking)
prosesiyle dizel bileşimine dönüştürülür (Şekil-21).
Şekil-21: Doğal
gazdan sentez gazı ve Fischer-Tropsch reaksiyonlarıyla dizel yakıtı üretimi
akım şeması
Metanolden çeşitli sentetik yakıtlar üretilir; örneğin,
benzin bunlardan önemli bir tanesidir. Oktan sayısı (RON) 90-100 arasında olan
süper benzin metanolün 260-410 0C sıcaklık, 300 psig basınçta zeolit
tip katalizör üzerinden reaksiyona sokularak benzin hidrokarbonlarına
dönüştürülmesiyle elde edilir.
n CH3OH ® CH3 – (CH2)n
– CH3 + n H2O
Metanolün 260 0C’de silikon-zeolit katalizör
üzerinden geçirilmesiyle aromatik bileşikler elde edilir.
Şekil-22:
Metanolden sentetik yakıtlar üretimi blok diyagramı.
Metanol ve sentez gazından kobalt katalizörle etanol, etanolün dehidrasyonuyla da etilen elde edilir.
Önemli bir proses metanolün sabit yataklı bir katalizör
(zeolit esaslı) üzerinden önce düşük molekül ağırlıklı olefinlere, bu
bileşiklerin de oligomerizasyon reaksiyonlarıyla istenilen bileşiklere
dönüştürülmesidir.
2. Metanol
Sentez gazından metanol üretimi,
2 H2 + CO ® CH3OH
DH0298
= -30.6 k kal/mol
reaksiyonuna göre gerçekleşir.
Metandan sentez gazı üretiminde 1 mol karbon monoksite
karşılık 3 mol hidrojen elde edilir; oysa metanol sentezinde 1 mol CO için 2
mol H2 tüketilir. Fazla bir mol hidrojen metanol reaktörüne
döndürülerek metanol veriminin artırılması sağlanır; hidrojen ortamdaki karbon
dioksitle reaksiyona girer.
CO2 + 3H2 ® CH3OH + H2O
Metanol üretiminde doğal gaz en ekonomik hammadde olmasına
rağmen doğal gazın bulunmadığı hallerde hafif petrol ürünleri, veya kömür
hammaddeler de kullanılmaktadır.
Şekil-23: Metanol üretimi akım şeması.
Uygulanan basınca göre farklı prosesler vardır; örneğin,
katalizör (Cu/ZnO/Al2O3) varlığında bir yüksek basınç
prosesinde 4000-6500 psig ve 400 0C’da çalışılırken, alçak basınç
prosesinde 725-1170 psig, 250-260 0C gibi bir sıcaklıkta çalışılır.
Şekil-23‘de üç fazlı akışkan yatak reaktörde metanol sentezi akım şeması verilmiştir.
a. Yakıt pilleri
|
|
Metanol yakıt pillerinde yakıt olarak kullanılır.
Şekil-24‘deki diyagramda görüldüğü gibi, hammadde doğal gaz veya
hidrokarbonlardan önce metanol elde edilir; metanolden, örneğin direkt metanol
yakıt pillerinde (DMFC) saf metanol buharla karıştırılarak doğruda pilin
anoduna verilir.
Metanol, sıvıdır ve nakliyesi kolaydır, enerji yoğunluğu
hidrojene göre yüksek olduğundan direkt metanol yakıt pillerinde yakıt depolama
sorunlarıyla karşılaşılmaz.
Şekil-24: Doğal
gaz (veya hidrokarbonlar), metanol, yakıt pili akım şeması
b. Kimyasallar ve Petrokimyasallar
MTBE, Asetik Asit, Formaldehit, Hidrojen Siyanür, Metil
Klorür, Metilaminler, Metil Metakrilat, Dimetil Tereftalat (DMT)
MTBE: Yüksek oktan sayılı oksijenatlar, metanol, etanol
gibi alkollerin rafinerilerin FCC ünitesinden çıkan dallanmış olefinlerle
(izobüten ve izopenten gibi) asit katalizörlerin varlığında eterleştirme
reaksiyonuyla elde edilirler.
|
|
En çok kullanılan oksijenatlardan MTBE (2-metoksi-2-metilpropan),
izobütenin (IB) metil alkol ile asidik ortamda esterleştirilmesiyle elde
edilir. Reaksiyon sıvı fazda ve 40-70 0C aralığında yapılır. Asidik
ortam kuvvetli bir asit katyon değiştirici reçineyle (Amberlit 15 veya 35 gibi)
sağlanır; dönüşüm % 100’e yakındır.
Metanol + izobütilen + H+
® MTBE
İzobütilenin, çift bağ nedeniyle elektronca zengin bir
bölgesi vardır; H+ iyonu bu yerlere bağlanarak pozitif yüklü bir ara
bileşik, bir katyon meydana getirir. Bu bileşik yeni bir elektronca zengin bölge
arar ve metanol molekülünün bağlanmamış elektron çifti içeren oksijenine
etkileşir ve nötral bileşik haline dönüşür.
MTBE’nin aktivitesine pek çok parametre etkindir; sıcaklık,
besleme hızı IB konsantrasyonu, metanol/IB molar oranı ve reaktör tipi
(adyabatik, resaykıl veya izotermal) gibi.Her durumda proses, MTBE’ye karşı
yüksek seçiciliği garantilemek için stökiyömetrik miktardan biraz fazla
metanolle yapılır. Operasyonun stökiyömetrik oranların altında yapıldığında
izobüten dimerleri (diizobüten, DIB) oluşur (3 reaksiyonu). Katalizörün zaman
içinde aktivitesinin azalmasıyla yüksek molekül ağırlıklı polimerler de
oluşabilir. Beslemede (ham madde) su bulunması katalizörün aktivitesini
engelleyeceğinden izobütenin hidrasyonuyla tersiyer bütil alkol (TBA,
2-metil-2-propanol) oluşur (2). Bu nedenle MTBE ünitelerinde nem miktarı çok az
olmalıdır.
Reaksiyonlar aşağıdaki sırayı izler.
1. Esterleşme reaksiyonu
3. Dimerizasyon reaksiyonu
MTBE ünitelerinin ortam koşullarına göre yukarıdaki
reaksiyonlardan 2 ve 3 reaksiyonlarına kayması nedeniyle MTBE prosesi, metanolün
azaltılması veya kesilmesiyle 3 reaksiyonunda görüldüğü gibi izookten (ve
dolayısıyla izooktan) üretimine yönlendirilebilir.
Asetik Asit: Asetik asit ticari olarak çeşitli
proseslerle elde edilir; örneğin, asetaldehitin oksidasyonu, n-bütanın oksidasyonu,
metanolün karbonilasyonu bu proseslerden bazılarıdır.
|
|
Formaldehit: Formaldehit, metanolün katalitik
oksidasyonuyla, propan-bütan karışımının non-katalitik oksidasyonuyla üretilir.
Formaldehit normal şartlarda gaz halindedir, %37’lik sulu çözeltisi halinde
satılır. Formaldehit kolay polimerleşen bir madde olduğundan çözeltiye bir
miktar metanol konularak kararlı kalması sağlanır.
|
|
Metanolün oksidasyonla formaldehite dönüşümü reaksiyon
mekanizması çalışma koşulları ve katalizör bileşimine göre değişir. Çok sayıda
yan reaksiyonlar oluşur, ancak temel reaksiyonlar aşağıdaki gibi
gösterilebilir.
CH3OH ® H-C(O)H + H2
DH0298
= +20.4 kkal
2H2 + O2 ® 2H2O
DH0298
= -57.8 kkal
Formaldehitin ara madde olarak kullanım alanları çeşitlidir;
en yaygın olanı üre-formaldehit reçineleri, fenol-formaldehit reçineleri ve
yapıştırıcı üretimidir.
Plastik endüstrisinde “heksamin”, farmasetik endüstrisinde
“urotropin” adıyla tanınan madde, formaldehitin amonyakla reaksiyona
sokulmasıyla elde edilen heksametilentetramindir (HMTA).
6H-C(O)H + 4NH3 ® (CH2)6N4
+ 6H2O
Formaldehit ve asetaldehitin reaksiyonuyla elde edilen
pentaeritritol, alkid reçinelerinin üretiminde kullanılan bir kimyasal
maddedir.
4H-C(O)H + H-C(O)CH3 +
NaOH ® C(CH2OH)4 + H-C(O)-ONa
Formaldehitin diğer bir kullanım alanı da etilen glikol
üretimidir. Formaldehit ve karbon monoksit sulu ortamda reaksiyona sokularak
önce glikolik asit elde edilir; glikolik asit metanolle esterleştirilir ve
oluşan ester hidrojenlendirilerek etilen glikol ile tekrar metanole
dönüştürülür.
H–C(O)H + CO + H2O ® HO-CH2-C(O)-OH
HO-CH2-C(O)-OH + CH3OH
® HO-CH2-C(O)-OCH3 + H2O
HO-CH2-C(O)-OCH3
+ 2H2 ® HO-CH2-CH2-OH + CH3OH
Toplam reaksiyon:
H–C(O)H + CO + 2H2 ® HO-CH2-CH2-OH
Hidrojen Siyanür: Hidrojen siyanür doğrudan metan ve
amonyaktan elde edilebileceği gibi, karbon monoksit, amonyak ve metanolden
dolaylı olarak da elde edilebilir:
|
|
CO + NH3 ® HCN
+ H2O
Metil Klorür (Monokloro metan): Metil klorür metanın
klorlandırılması, gaz fazında metanol ve hidrojen klorürün reaksiyonu, veya
sıvı fazda metanol ve hidroklorik asitin reaksiyonuyla elde edilebilir.
CH3OH + HCl ® CH3Cl + H2O
Reaksiyon gaz fazında ise sıcaklık 340-350 0C,
basınç atmosferik, katalizör çeşitlidir. Sıvı faz reaksiyonu 100-150 0C
aralığında, katalizör tercihen çinko klorürdür.
Metil klorür diğer kimyasal maddelerin üretiminde kullanılan
bir ara maddedir; silikonlar, tetraetil kurşun bileşikleri, metil selüloz
üretimlerinde kullanılır. Ayrıca bütil kauçuğu üretiminde solvent olarak
kullanılır.
Metilaminler: Mono-, di- ve trimetilaminler metanol
ve amonyağın katalitik reaksiyonuyla karışım halde üretilirler ve
fraksiyonlayarak birbirlerinden ayrılırlar. NH3/CH3OH=2/1
(mol) olduğunda, 450 0C ve 200 psig basınçta karışımın ürün dağılımı
%43 monometilamin, %24 dimetilamin ve %33 trimetilamindir. Bunlardan en çok kullanılanı
dimetilamin olduğundan proseste monometilamin resaykıla alınarak dimetilamin
verimi artırılabilir.
|
|
Monometilamin insektisid sentezinde, diğer pestisidlerin
üretiminde ve farmasetik maddelerin elde edilmesinde kullanılır.
Dimetilaminlerin kullanım yerleri çoktur ve çeşitlidir;
bunlar arasında akrilik ve poliüretan fiberler için bazı solventlerin sentezi
(dimetilformamid ve dimetilasetamid gibi), çeşitli yüzey aktif maddelerin ve
kauçuk kimyasallarının sentezi, roket yakıtı olarak kullanılan asimetrik
dimetil hidrazin üretimi sayılabilir.
Trimetilamin anyonik iyon değiştirici reçinelerin üretiminde
kullanılır.
Metanol ve amonyaktan metil aminlerin sentezi:
CH3OH + NH3
® CH3NH2 + H2O
CH3OH + CH3NH2
® (CH3)2NH + H2O
CH3OH + (CH3)2NH
® (CH3)3N + H2
Metil Metakrilat: Metanol pek çok metil esterlerin
üretiminde kullanılan bir kimyasal maddedir. Bunlardan metil metakrilat
endüstriyel yönden önemli bir maddedir. Metil metakrilat sentezi bazik ortamda
aseton ve hidrojen siyanür reaksiyonuyla başlar.
|
|
Sülfürik asitle bu bileşik metakrilik asit amidin sülfürik
asit tuzuna dönüşür:
Amid tuzu metanolle esterleştirilerek metil metakrilat elde
edilir.
Dimetil Tereftalat (DMT): Dimetil tereftalat
tereftalik asitin metanolle esterleştirilmesiyle elde edilir; bu bileşiğin
etilen glikolle transesterifikasyon reaksiyonuyla poliester fiberler ve filmler
üretilir.
|
|
c. DME (Dizel Yakıtı)
|
|
Metanol, gaz türbinlerinde yakıt olarak doğrudan
kullanılabileceği gibi, dimetil etere dönüştürülerek de hem gaz türbinlerinde
ve hem de dizel yakıtına alternatif bir yakıt olarak dizel motorlarında
kullanılır. DME ayrıca dimetil sülfat elde edilmesinde ve aerosol olarak
kullanılan önemli bir kimyasal maddedir.
2 CH3OH ® CH3 O CH3
+ H2O
DME, eskiden yüksek basınç metanol sentezi sırasında yan
ürün olarak elde edilirdi. Alçak basınç metanol sentezi proseslerinin
uygulanmaya başlanmasıyla üretilen metanol uygun bir katalizör varlığında
dehidrasyon reaksiyonuyla dimetil etere dönüştürülmektedir. Dehidrasyon prosesi
sabit yataklı bir reaktörde yapılır; reaktör akımı soğutulur, distillenir ve
saf DME elde edilir.
Şekil-25:
Metanol dehidrasyon prosesi akım şeması
Şekil-25 basit ve ucuz bir metanol dehidrasyon prosesi
akım şemasını göstermektedir. Böyle bir proseste istenilen her tür ve kalitede
(örneğin, fuel gaz olarak veya güç üretimi üniteleri yakıtı gibi) DME
üretilmesi mümkündür. Şartnamelerde belirtilen özellikler DME distilasyon kulelerinin
büyüklüğü ve dizaynı değiştirilerek sağlanır.
d. Hidrojen
|
|
Metanol, hidrojen/karbon oranı yüksek olan çok verimli bir
enerji taşıyıcıdır. Sıvı haldedir, kolay taşınır; üretildiği bölgeden alınarak
hidrojen gereksinimi olan bir bölgeye taşınır ve kullanım yerinde
dekompozisyonla hidrojen ve karbon dioksite parçalanır. Reaksiyon endotermiktir
ve dışarıdan ısı verilmesini gerekir.
CH3OH (buhar) + H2O
(buhar) ® 3H2 +
CO2 - 49 kJ/mol
CH3OH (buhar) ® 2H2 + CO - 95
kJ/mol (+su ile)
Reaksiyon 300 0C gibi oldukça düşük sıcaklıklarda
yapılır; verim %80 dolayındadır.
3. Etilen Glikol
|
|
Sentez gazından etilen glikol üretimi, aşağıdaki reaksiyona
göre,
3CO + 5H2 ® HO – CH2 – CH2 – OH + CH3OH
Örneğin, 200 0C sıcaklık, 8000 psig basınç ve
rodyum bazlı katalizörle üretilir. Yan ürün metanolün miktarı reaksiyon
koşullarına göre değişir.
4. Amonyak
|
|
Sentez gazındaki hidrojen katalitik ortamda (potasyum
hidroksitli demir oksit) azotla reaksiyona sokularak amonyak elde edilir;
reaksiyon ekzotermiktir.
N2 + 3H2 « 2NH3
Azot inert bir madde olduğundan çift yönlü reaksiyon yüksek
basınç ve yüksek sıcaklıklar uygulanarak
denge reaksiyonu amonyak yönüne kaydırılır.
Proses sentez gazının H2/N2 = 3/1
olacak şekilde yeterli miktarda havayla karıştırılmasıyla başlar. İlk aşamada
sentez gazındaki karbon monoksit şift reaksiyonuyla karbon dioksite
dönüştürülür. Oluşan karbon dioksitin büyük bir kısmı, örneğin monoetanolamin
ve sıcak potasyum hidroksit gibi bir absorblayıcı bir karışımla uzaklaştırılır,
kalan CO2, gaz akımı 400-600 0C ve 100-350 atm.de nikel
katalizör üzerinden reaksiyona sokularak metana dönüştürülerek ortamdan
uzaklaştırılır. Metanatörden çıkan akımda H2/N2 = 3/1
dir.
Gaz akım sıkıştırılır (2000-5000 psia) ve 0 0C’ye
kadar soğutulur. Reaksiyonda oluşan amonyak bir sıvı-gaz ayırıcıda 14.5 psia
basınç ve –33 0C’ye soğutularak içerdiği safsızlıklardan arındırılır
ve saf halde ayrılır.
Reaksiyona girmemiş sentez gazı sıkıştırılır, ön ısıtmadan
(180 0C) geçirildikten sonra tekrar sisteme döndürülür; böylece
amonyak verimi %98’e kadar artırılabilir.
6. TAŞIMA, DEPOLAMA, DAĞITIM
Taşıma
LNG yeni bir ürün değildir, yaklaşık olarak 45 yıldır özel
araçlarla taşınmaktadır. LNG -160° C ye dayanıklı çift cidarlı özel bölmeleri
olan kriyojenik tanklarda kara, deniz ve demir yollarıyla taşınır; düz tabanlı,
dikey ve silindiriktir, vakum izolasyonludurlar. Tanklar genellikle paslanmaz
çelik (36% Ni) veya aluminyum alaşımından yapılır, kullanım süreleri 30-40 yıl
dolayındadır.
Gaz halindeki doğal gaz boru hatlarıyla taşınır. Doğal gaz
üretim kuyuları genellikle tüketim sahalarından uzakta olduğundan gazın
üretildiği bölgelerden tüketicilere etkin ve verimli bir şekilde taşınması için
geniş ve özenli bir sisteme gerek vardır. Doğal gaz taşıma sistemi karmaşık bir
boru hatları ağıdır. Gaz kuyu başından düşük basınçlı ve küçük çaplı toplayıcı
boru hatlarıyla alınarak proses fabrikasına taşınır, buradan işlenmiş doğal gaz
ayrı boru hatlarıyla siteler arası ve/veya site içi dağıtıma verilir.
Boru hatları sisteminde çeşitli kontrol ve dağıtım
ekipmanları bulunur; çok değişik çaplı borular (~0.5-48 inç), kompresör
istasyonları, ölçme istasyonları, çeşitli valfler ve veri toplama düzenekleri
bulunur. Sistemin çalışması, bakımı ve güvenliği uzman ekiplerin kontrolleri
altındadır; sızıntı izleme, markalama, örnek alma, koruyucu bakım, acil
alarmlar aynı karmaşık sistem içinde yeralan çalışmalardır.
Günümüzün ileri data izleme teknolojileriyle yöneticiler
boru hatları sistemlerini yakından takip edilebilmektedir; bunlar, uydu ve
telefon hatlarıyla koordineli çalışan, boru hatlarını ve gaz akımını farklı
bölgelerde tarayabilen bilgisayar sistemleridir. Bu bilgilerin bazılarına
üreticiler de ulaşabilmektedir. Boru hattı şirketleri PIG denilen “akıllı
robotik izleyiciler” kullanarak boru hatlarının iç duvarlarını kontrol ederler,
iç çaplarını ölçerek malzemenin durumuyla ilgili bilgiler elde edebilirler.
(EK-9. DOĞAL GAZ DAĞITIM ZİNCİRİ)
Depolama
Doğal gaz uygun koşullar seçilmesi halinde çok uzun süreler
depolanabilir. Doğal gazı keşif, üretim ve taşınması zaman alıcı işlerdir;
istenilen yere ulaştığında ise tamamı hemen kullanılmayacağından depolamaya
gerek vardır. Depolama noktaları genellikle pazar merkezlerine yakın veya kolay
ve ekonomik olarak ulaşılabilir olacak şekilde seçilir. Depolama süresince ürün
kaybını en az düzeyde tutabilmek için moleküler elek adsorberli vakum sistemi
uygulanır.
Doğal gaz depolaması iki genel grup altında toplanabilir;
gaz halinde depolama ve sıvılaştırılmış halde depolama.
a. Gaz Halinde Depolama
Doğal gaz genellikle doğal yeraltı rezervuarlarında
depolanır. Üç temel tip yer altı deposu vardır; bunlar,
·
Boşalmış gaz rezervuarları
·
Tuz mağaralarıdır
Yeraltı depolamasına uygun olan oluşumlar önce depo olarak
kullanılmak üzere şartlandırılır. Sonra doğal gaz injekte edilir ve fazla gaz
alması için basınçlandırılır. Bu durumda yer altı oluşumu basınçlı bir depo
tankı haline gelir. Ancak, tıpkı yeni açılmış bir petrol kuyusunda olduğu gibi,
bu tip yer altı tanklarından da basınç kuyu basıncının altına düştüğünde
injekte edilen gazın bir kısmı geri alınamaz; Bu gaz yatakta kalır.
Boşalmış gaz rezervuarları en uygun yer altı depolama
oluşumlardır, jeolojik yapıları çok iyi bilindiğinden tercih edilen güvenli ve
ekonomik depolardır.
Doğal su rezervuarları poröz ve geçirgen kayaçlardan
meydana gelmiş sulu oluşumlardır. Bu yapılar bazı durumlarda şartlandırılarak
doğal gaz deposu olarak kullanılırlar, ancak uygun koşullara getirilmesi
pahalıdır, bu nedenle de yakınlarında boşalmış gaz rezervuarları bulunmayan
bölgelerde kullanılır.
Yeraltı tuz mağaraları da doğal gazın depolanabileceği
oluşumlardır; bunların duvarları çelik kadar güçlüdür, dolayısıyla uzun süreli
depolamada uygulanan basınç altında yapının bozulma olasılığı düşüktür.
b. Sıvılaştırılmış Halde Depolama
Doğal gaz, yeraltı depolamanın dışında sıvılaştırılmış halde
de (LNG) depolanır ve taşınır. LNG daha az yer kaplaması nedeniyle gerek
depolamada ve gerekse taşımada tercih edilir. Küçük çaplı NLG fabrikalarında
uzun süreli değil 5-10 günlük gibi kısa süreli depolamalar yapılır.
LNG yerüstü veya yeraltına gömülü değişik kapasitedeki büyük
tanklarda depolanır. En büyük yerüstü (180 000 m3) ve yer altı (200
000) m3 tankları 2000 yılında Japonya’da yapılmıştır; bunlar %36
nikel-çelikli membran içeren beton içinde inşa edilmiş tanklardır. Dikey ve
yatay sabit depolama tankları 60-500 m3 kapasiteli olabilir; uzun
süreli depolamalarda 24 bar basınç altında tutulur.