1.
Işın Dedektörleri
Dedektör, geniş bir dalga boyu aralığındaki ışın enerjisine
karşı duyarlı ve düşük seviyelerdeki ışın güçlerine karşı hassas olmalıdır.
Işını hızla algılayabilmeli, kuvvetlendirilebilecek bir elektrik sinyali
üretebilmeli, gürültü seviyesi düşük olmalı ve ürettiği sinyal, demetin P gücü
ile doğru orantılı olmalıdır.
G = K P + K’
G: Dedektörün elektrik responsudur (tepkisi), akım, direnç,
veya emk birimleriyle verilir. K: Dedektörün, elektrik responsu/ışın gücü
cinsinden hassasiyetini belirten sabit. K’: Kara akımdır; dedektör yüzeyine hiç
ışın gelmediği halde küçük ve sabit bir respons gösterir.İki tip ışın dedektörü
bulunur; 1. foton dedektörleri, 2. ısı dedektörleri.
Tüm foton dedektörleri, ışının reaktif bir yüzeyle
etkileşerek elektronlar üretmesine (fotoemisyon) veya elektronları elektrik
iletebileceği enerji hallerine yükseltmesine (fotoiletim) dayanır. Bu işlemler
sadece ultraviyole, görünür, ve yakın-infrared ışın enerjileriyle
gerçekleşebilir.
Fotoelektrik dedektörlerde elektrik sinyali bir seri tek tek
olayların (bir fotonun absorbsiyonu) sonucudur. Tersine infrared ışını
algılayan ısı transduserleri kuvantize olmayan algılayıcılardır.
Şekil-31: (a) Çeşitli fotoelektrik ve termal dedektörlerin
spektral responsları,
(b): Bazı dedektörlerin dalga boylarına karşı hassasiyetleri
Foton dedektörlerini vurma gürültüsü, ısı dedektörlerini
Johnson gürültüsü sınırladığından iki dedektörle ilgili saptanamayan hatalar
birbirinden farklıdır.
Şekil-31(a)’da ultraviole, görünür, ve infrared
spektroskopide kullanılan çeşitli dedektörlerin kıyaslamalı spektral
responsları gösterilmiştir. Ordinat fonksiyonu dedektör gürültüsüyle ters,
dedektör yüzey alanı ile doğru orantılıdır. İki ısı transduserinin (H ve I)
relatif hassasiyetinin dalga boyuna bağlı olmadığını, fakat hassasiyetlerinin
de fotoelektrik dedektörlerden önemli derecede düşük olduğunu belirtmek
gerekir. Diğer taraftan, foton dedektörleri sabit respons-dalga boyu ilişkisi
bakımından ideallikten oldukça uzaktır.
Foton dedektörleri birkaç tiptir; örneğin, fotoğraf levhası,
fototüpler, fotomultiplier tüpler, fotovoltaik hücreler, fotoiletkenler,
silikon fotodiodlar ve çok kanallı foton dedektörleri tipik örneklerdir.
a. Fotoğraf Levhası: Fotoğraf levhaları 1900’lü yıllarda astronomide kullanılmaya
başlamıştır. Digital bigisayarlar ve digital görüntülerin keşfinden önce
radyografik çalışmalarda da görüntünün cam levhalara kaydedildiği fotoğraf
levhaları kullanılırdı.
Fotoğraf Levhaları, cam üzerine ince bir gümüş halojen
(örneğin AgBr) kaplanarak hazırlanır. Mikron büyüklüğünde AgBr kristalleri bir
jelatin emülsiyon içinde dağıtılarak cam üzerine yayılır. Levhaya bir foton
çarptığında gümüş iyonu elektronla birleşerek gümüş atomuna dönüşür ve gizli
görüntü (veya resim) meydana gelir. Gizli görüntü develope işlemiyle amplifiye
edildiğinde film üzerinde gümüş tortusu nedeniyle karanlık bir alan oluşur.
Fotoğraf levhalarınada, poz süresi ve çökelen gümüş miktarı
arasında baştan sona kadar doğrusal bir ilişki olmaz; doğrusallık “eşik” ve
“omuz” olarak tanımlanan bölgelerin arasında bulunur.
b. Fototüpler (Vakumlu Fototüpler): Fototüpler elektronların bir
fotohassas katı maddeden emisyonuna göre çalışır.
Fototüp, havasız bir tüpün iç kenarlarına yapıştırılmış
yarı-silindirik bir katot ile tel bir anoddan oluşur. Elektrodun konkav
yüzeyinde, ışınlandırıldığı zaman elektron emitleyen bir fotoemissif tabaka
bulunur. Elektrotlar arasına bir potansiyel uygulandığında, emitlenen
elektronlar tel anoda akarak bir fotoakım yaratır. Üretilen akımlar, bir ışın
şiddeti için fotovoltaik bir hücreden alınan akımların onda biri kadardır.
Tersine, fototüpün elektrik direnci yüksek olduğundan sinyalin amplifikasyonu
kolay ve yeterli olur.
Şekil-32(a)’da, bir fototüp ve aksesuar devresi
görülmektedir. Işının yarattığı fotoakım R boyunca bir potansiyel düşmesine
neden olur, bu kuvvetlendirilerek bir kaydediciyi hareket ettirir
Bir fotoemissif yüzeyden çıkarılan elektronların sayısı, bu
yüzeye çarpan demetin ışın gücü ile doğru orantılıdır. İki elektrot arasına
uygulanan potansiyel artırıldığında, anoda ulaşan elektronların miktarı da
hızla artar; doygunluk potansiyeline erişildiği zaman anotta elektron
toplanması maksimum olur.
Şekil-32: (a) Bir
fototüp ve aksesuar devresi, (b) bazı fotoemissiv yüzeylerin spektral
responsları
(%1 ve %10 eğrileri belirtilen kuvantum verimindeki responsun değerini gösterir
Bu durumda akım, uygulanan potansiyelden bağımsız, ışın gücü
ile doğru orantılı hale gelir. Fototüpler ~90 V potansiyelde çalıştırılır, bu
değer doygunluk bölgesi içindedir.
Ticari fototüplerde değişik fotoemissif yüzeyler kullanılır.
Kullanıcı yönünden fotoemissif yüzeyler dört grupta toplanır (Şekil-32 b):
- Yüksek
hassasiyetli yüzeyler: En hassas katotlar şekilde 1 ve 2 kod ile
gösterilen bialkali tiplerdir; bunlar potasyum, sezyum ve antimondan yapılır;
(1) safir pencereli, (2) kireç camı pencerelidir.
- Kırmızı
hassas yüzeyler: Kırmızı hassas yüzeyler çok alkali tipli (Na/K/CS/Sb
gibi) veya Ag/O/Cs yapılı malzemelerdir (3). Ga/In/As bileşimi kırmızı
bölgeyi 1.1 mm’ye kadar
genişletir; kireç camı pencerelidir.
- Ultraviole
hassas yüzeyler: Ultraviyole hassas formülasyonlarda tüp şeffaf pencereler
içine konulur.
- Düz
responslu yüzeyler: Düz responslar Ga/As bileşimi ile elde edilir (4).
Işın olmadığı halde de fototüpler küçük bir akım üretirler;
bu "kara akım" ısıl olarak çıkarılan elektronlardan oluşur.
c. Fotomultiplier Tüpler (PMT): Fotomultiğlier tüpler UV ve görünür
bölgelerde çok hassastır ve cevaplaması (respons) çok hızlıdır. (Şekil-33)
Fotomultiplier tüp bir dizi fotokatotdan (dinodlar) yapılır.
Fotokatotlar, sezyum-antimon intermetalik bileşiklerden üretilen fotohassas
malzemelerdir.
Şekil-33: Bir fotomultiplier tüpün şematik
görünümü
Katot yüzeyi ışınla karşılaştığında elektronlar çıkarır.
Birinci dinod, katottan 90V daha pozitif bir potansiyelde tutulur, ve bu
nedenle de elektronlar kendisine doğru akar. Dynode'a çarpan her elektron ilave
birkaç elektron çıkarır; bunlar, birinci dinoddan 90 V daha pozitif olan ikinci
dinoda doğru hızlandırılırlar. Burada da yüzeye çarpan her elektron yeni birkaç
elektron çıkarır. İşlemin ayni şekilde tüm dinodlarda tekrarlanmasıyla herbir
foton 106 –107 elektron çıkarır; bu elektron şelalesi,
anotta toplanır. Sonuçta oluşan akım
elektronik olarak kuvvetlendirilir ve ölçülür.
d. Sintilasyon Sayıcılar: Sintilasyon
sayıcılarda iyonlar önce bir dinoda çarpar, elektron emisyonu meydana gelir. Bu
elektronlar sonra bir fosfor ekrana (veya levhaya) çarparlar ve fotonlar
çıkarırlar. Fotonlar multipliere giderler, çoğalırlar ve amplifiye edilirler.
e.
Fotovoltaik Hücreler: Fotovoltaik dedektörlerde akım, bir
yarı-iletken tabakada yaratılır. (Şekil-34a)
Fotovoltaik hücreler, esas olarak, görünür bölgedeki ışını
saptamak ve ölçmekte kullanılır. Hücre en yüksek hassasiyeti 550 nm'de
gösterir; 350 ve 750 nm'de algılama yeteneği, maksimum değerin %10' una kadar
düşebilir. Kullanım aralığı insan gözünün algılayabileceği seviyeye yaklaşır.
Fotovoltaik hücrede, üzerine selenyum veya bakır(1) oksit
gibi yarı-iletken bir madde çöktürülmüş düz bir bakır veya demir elektrot
bulunur. İkinci (veya toplayıcı) elektrot yarı-iletkenin dış yüzünün ince
geçirgen bir altın, gümüş, veya kurşun filmi ile kaplanmasıyla hazırlanır; tüm
sistem şeffaf bir zarf içine alınarak korunur. Yeterli enerjideki ışın
yarı-iletkene ulaştığında kovalent bağları kopararak iletici elektronlar ve
boşlukların oluşmasına yol açar. Elektronlar metalik filme doğru, boşluklar ise
yarı iletkenin çöktürüldüğü tabana doğru göç ederler. Serbest elektronlar dış
devreden akarak bu boşluklarla etkileşirler. Sonuçta bir elektrik akımı oluşur,
büyüklüğü yarı-iletken yüzeye çarpan fotonların sayısı ile orantılıdır.
Bir fotovoltaik hücrenin ürettiği akımlar bir galvanometre
veya mikroampermetre ile ölçülebilecek kadar büyüktür; dış devrenin direnci
küçükse, fotoakımın büyüklüğü, hücreye çarpan ışının gücü ile doğru
orantılıdır. Akımlar tipik olarak 10-100 mA
seviyelerindedir.
Işın gücünün saptanmasında kullanılan engel-tabakalı hücrede
bir dış elektrik enerjisi kaynağına gereksinim yoktur. Diğer yandan hücrenin iç
direncinin düşük olması, hücre çıkışının yeterli derecede kuvvetlendirilmesini
engeller. Bu durumda, engel-tabakalı hücre yüksek seviyeli aydınlatmalarda tam
bir algılama yapabildiği halde düşük seviyelerde hassasiyetini kaybeder.
Engel-tabakalı hücrenin diğer bir dezavantajı da
eskimesidir; akım çıkışı, sürekli aydınlatma sonucu kademe kademe zayıflar;
özel devre dizaynları ve deney koşulları seçilerek bu etki en aza
indirilebilir.
f. Fotoiletken (Fotokondüktivite) Dedektörler: Bu ip dedektörlerde elektronlar ve
boşluklar bir yarı-iletkende üretilir. Yakın-infrared bölgedeki (0.75-3 mm) ışını en hassas izleyebilen dedektörler,
bu aralıktaki ışın absorblandığında direnci düşen fotoiletkenlerdir. Genellikle
kurşun ve kadmiyum sülfürler veya selenürlerden hazırlanan yarı-iletken
maddelerden yapılır. Gelen ışın iletkenliği değiştirir ve farklı fotoakım
doğar. (Şekil-34b)
Fotonlar yeteri kadar enerjiye sahipse, yani,
Efoton= hn
ise, kimyasal bağlardan elektrolar çıkar; serbestçe dolaşan
elektronlar yarı-iletkenin direncini düşürür.
En çok kullanılan fotoiletken madde kurşun sülfür, 0.8-2 mm bölgesinde hassastır. Hücrenin yapıldığı
cam veya kuvartz levhalar üzerine bu maddeden ince bir tabaka çöktürülür. Sonra
tüm sistem, yarı-iletkenin atmosferle reaksiyona girmemesi için, havası
boşaltılmış bir kap içine yerleştirilir.
g. Silikon Fotodiodlar: Siklon fotodiodlarda İletim bir ters-bias bağlantı
boyuncadır. Bir silikon diod dedektör, bir silikon çip üzerinde
oluşturulmuş ters bias bir pn bağlantısıdır. Ters-bias, bağlantının
iletkenliğini sıfıra kadar düşüren bir tüketme tabakası yaratır. Işın n
bölgesine çarptırılırsa, yine de boşluklar ve elektronlar oluşur. Boşluklar
tüketme tabakasından p bölgesine difüzlenerek orada yok edilirler; yani, ışın
gücüyle orantılı olarak iletkenlikte bir artış olur.
Negatif voltaj tüketme bölgesindeki elektrik alanını artırır. Bu durumda
bariyer voltajı çok büyüktür; dolayısıyla, bağlantıda difiüzyon olmaz; yani,
difüzyon akımı,
ID = 0 olur.
Bir silikon fotodiod dedektör basit bir vakum fototüpünden
daha fazla, bir fotomultiplier tüpten daha az hassastır; spektral aralığı
250-1100 nm'dir.
Şekil-35’de bir silikon fotodiodun yapısı ve fotodiod
spektrumu verilmiştir. Fotodiodun responsivitesi dalga boyuna bağlıdır.
h. Çok Kanallı Foton Dedektörleri: Çok kanallı foton dedektörleri optik
görüntüyü bir video elektrik sinyaline çevirebilen bir dizi ince fotoduyar
malzeme içeren dedektörlerdir. Bu tip görüntü algılayıcılar önceleri televizyon
için geliştirilmiş, daha sonraları spektroskopik cihazlarda kullanılmaya
başlanmıştır.
Görüntü algılayıcı bir monokromatörün odak düzlemi üzerine
yerleştirilir. Dağıtılan ışın çok kanallı dedektöre çarptığında odak düzlemi
boyunca, ışının şiddetine bağlı bir yük paterni oluşur. Bu yük paterni saptanır
ve bir spektruma çevrilmek üzere saklanır. Spektrumun tüm birimlerl sıra ile
değil "anında" algılanır. Yani bir çok kanallı dedektör bir fotoğraf
levhası gibi çalışır, her biri farklı bir dalga boyunu karşılayan çok sayıdaki
giriş yarıklarının görüntülerini algılar. Bir spektrumun tüm birimlerinin
anında kaydedilmesi çok önemli bir olaydır.
Çok kanallı foton dedektörler, bir çip üzerinde belli bir şekilde
düzenlenmiş küçük fotoelektrik hassas elementler dizisinden oluşur. Çeşitli
tipte çok kanallı dedektörler bulunur. Spektroskopik uygulamalarda kullanılan
en önemlileri: Fotodiod dizileri (photodiode arrays, PDA), yük transferi aletleri (Charge Transfer
Device, CTD), vidikonlar.
Fotodiod dizileri (Photodiode arrays, PDA): Silikon diod dizileri çok sayıda
fotoduyar silikon diod çiftlerinden yapılır, depolama kapasitörleri bir silikon
çip üzerinde bulunur. Tek bir çip üzerindeki diod-kapasitör çiftlerinin sayısı
üreticiye göre değişir; bunlar 211, 256, 512, 1024, 2048, 4096 gibi sayılar
olabilir. Diodların genişlikleri 15-50 mm,
yükseklikleri 500 mm dolayındadır .
Çipin uzunluğu 1-6 cm arasındadır.
Fotodiod ve kapasitör çiftlerinden başka çipte, bilgisayar
işlemlemesi için bir çıkış sinyali veren bir integre devre bulunur.
PDA’lar, basit fotovoltaik dedektörlerlerle aynı prensibe
göre çalışır. (Şekil-36)
Küçük silikon fotodiodlar ters-bias pn bağlantısı içerirler.
Fotomultiplier tüplerden daha az hassas olmasına karşın tarama hızı ve
sinyal/gürültü oranı yüksektir. ‘Çoklu dalga boyu ölçmeleri’ni anında (1
saniyede) gerçekleştirir.
Şarj Transferi Aletleri (Charge Transfer
Device, CTD): Şarj transfer aletlerinin performansları fotomultiplier tüplere
yakındır. Ayrıca çok-kanallı ölçme yapabilme avantajına sahiptirler.
Şarj transfer aleti bir metal oksit yarı-iletken (MOS) malzeme
yapısındadır; çok sayıda bağımsız piksellerden oluşur; piksellerde yük o
şekilde depolanır ki yük paternleri ışın paternlerini karşılar.
Bu aletler doğrusal veya iki boyutlu olabilir. Yük paternini
saptamada kullanılan metoda göre iki tip yük transfer aleti kullanılmaktadır;
bunlar şarj-kapıld (CCD) ve şarj-injeksiyon (CID) alatleridir.
Vidiconlar: Vidiconlar görüntü algılayan vakum
tüpleridir ve televizyon görüntülerinde çok kullanılırlar. Yapısı bir
televizyon tüpüne benzer, burada bir hedef alan peşpeşe bir seri yatay süpürme
işlemi ile taranır, taramada bir elektron akımı kullanılır. Bir monokromatör,
vidicon tüpü, ve bilgisayar bulunan bir cihaza "optik çok-kanallı
analizör" denir. Böyle bir cihaz, spektrumun tamamını (veya bir kısmını)
anında kaydedebilmesi bakımından çok önemlidir. Dedektörün küçüklüğü ya dalga
boyunu veya rezolusyonu sınırlayan bir dezavantajdır.
Termal dedektörlerde aktif element, sıcaklık değişiminin en
yüksek derecede olması için mümkün olduğu kadar küçük tutulan bir malzemedir.
Işın gelişi kesildiğinde element ortam sıcaklığına geri döner.
Termal dedektörler çeşitlidir; bunlar başlıca dört grup
altında toplanabilir. Termokupllar ve termopiller, bolometreler, golay ve
pnömatik dedektörler, piroelektrik dedektörler.
İnfrared ışının ölçülmesi, kaynak şiddetlerinin ve infrared
fotonun enerjisinin düşük olması nedeniyle, zordur. Bu özellikler, bir infrared
dedektörden alınan sinyalin küçük olmasına yol açar, ve ölçümün yapılabilmesi
için büyük kuvvetlendirmeye gereksinim olur. Bir infrared cihazın hassasiyeti
ve doğruluğu dedektör sistemine bağlıdır.
Daha önce anlatılan fototüpler infrared için uygun değildir,
çünkü bu bölgedeki fotonlar enerji kaybederek elektronların fotoemisyonuna yol
açarlar. Bu nedenle ısıl dedektörler ve fotoiletkenliğe dayanan tayin
yöntemleri uygun olur.
Çok kısa dalga boyları dışındaki tüm infrared bölgede,
ışının ısıtma etkisiyle tepki veren ısıl dedektörler kullanılabilir. Bu
cihazlarla, ışın küçük bir siyah cisim tarafından absorblanır ve oluşan ısı
artışı ölçülür. Bir spektrofotometreden gelen ışın demetinin gücü çok azdır (107
– 109 W), saptanabilir bir sıcaklık yükselmesi üretildiğinde,
absorblayıcı elementin ısı kapasitesinin olabildiğince küçük olması gerekir.
Absorblayıcı elementin boyutunu ve kalınlığını küçültmek ve tüm infrared demeti
element yüzeyi üzerinde yoğunlaştırmak için pek çok çalışma yapılmıştır. En iyi
koşullarda, binde birkaç derecelik (0C) ısı yükselmeleri
algılanabilmektedir.
İnfrared ışının ısıl yöntemle ölçülmesinde çevreden gelen
ısıl etkiler sorun yaratır. Absorblayıcı element bir vakumlu ortamda ve bir
koruyucu içinde tutularak çevre ısılarından korunur. İstenmeyen ısı
kaynaklarını en aza indirmek için infrared cihazlarda daima kesilmiş (chopped)
ışın kullanılır. Böylece istenilen analit sinyali chopperin frekansı olur; Bu
sinyal, uygun devrelerle istenmeyen ışın sinyallerinden tamamen ayrılır.
a. Termokupllar ve Termopiller: En basit tarifiyle bir termokupl, bir
metalin iki ucunun, başka bir metalin (veya yarıiletken bir metal alışımın)
uçlarına kaynatılmasıyla (ergitilerek) oluşan bağlantılardır. İki termokupl
bağlantısı arasında, bağlantılar arasındaki sıcaklık "farkı" ile
değişen, bir potansiyel doğar. Uygulamaların çoğunda bağlantılardan biri
(referans bağlantısı) sabit tutulur (çoğunlukla bir buz banyosu içinde) ve
ikinci bağlantı sıcaklığa-hassas dedektör olarak çalıştırılır. (Şekil-37)
Termokupulun hassasiyeti termopiller kullanılarak
yükseltilebilir. Termopiller, termokupuların
(örneğin 6 adet) seri olarak bağlanmasıyla hazrlanan bir tür termal
dedektörlerdir. Seri bağlanma nedeniyle çıkış toplanabilir özelliktedir.
‘Sıcak’ bağlantılar aktif element, ‘soğuk’ bağlantılar referans gibi davranır.
Bu tür dizaynlar termal enerjiyi elektrik sinyaline çevirebilen çok basit bir
aygıtlardır.
İnfrared çalışmada kullanılan dedektör bağlantısı çok ince
tel halindeki Pt ve Ag veya Sb ve Bi gibi metal sistemlerinden, veya metallerin
iletken olmayan bir destek malzemesi üstünde buharlaştırılmasıyla
hazırlanabilir. Hazırlanan bağlantı, çoğunlukla, karartılır (ısı absorblama
kapasitesini düzenlemek için) ve infrared ışını geçiren bir penceresi bulunan
vakumlu bir odacığa yerleştirilir.
Referans bağlantı ise kapasitesi daha büyük olacak ve gelen
ışından özenle korunacak şekilde dizayn edilir. Analit sinyali kesilmiş
olduğunda, sadece iki bağlantı arasındaki sıcaklık farkı önemlidir; bu nedenle,
referans bağlantının sabit bir sıcaklıkta tutulmasına gereksinim olmaz.
İyi dizayn edilmiş bir termokupl dedektör 10-6 0C
sıcaklık farkına tepki verebilir (6-8 mV/mW aralığında bir potansiyel farkı). Bir
infrared dedektörün termokuplu bir düşük-impedans (zahiri direnç) cihazıdır;
çoğunlukla, bir yüksek-impedans önamplifikatöre bağlanır.
b. Bolometreler (Direnç Termometreleri): Bolometreler elektrik direncinde, gelen
ışından aldığı ışın miktarıyla orantılı bir elektrik direnci üreten
aygıtlardır. Gelen ışını absorbladıklarında önce sıcaklıkları yükselir, bu
durum elektrik direncinin değişmesine yol açar. Hassas element platin veya
nikel gibi metal şeritlerden, veya bir yarı iletkenden (bunlara termistör de
denir) yapılmış olabilir; örneğin, germanyumla doplanmış yarı-iletkenleler
gibi. Yarı-iletken tiplerin kullanım alanları metalik tiplerden daha yaygındır.
Bu malzemeler, sıcaklığa bağlı olarak önemli direnç değişiklikleri gösterirler.
Respons elementi küçüktür ve ışın ısısını absorblaması için karartılmıştır.
Direnç termometrelerinin IR cihazlarda kullanımı diğer infrared dedektörler
kadar yaygın değildir.
Bolometre, sabit sıcaklıktaki bir ısı yutucuya bağlanmış
absorblayıcı bir elementtir; Gelen elektromagnetik ışın malzeme tarafından
absorblandığında serbest elektronların kinetik enerjileri artar. Serbest
elektronların atomlarla çarpışmaları sonucunda malzemenin dokusunda titreşimler
meydana gelir; bu durum sıcaklık değişimi olarak gözlenir.
c. Golay (Pnömatik) Dedektörler: Golay dedektörü performans
karakteristikleri çok iyi olan hassas bir gaz termometresidir. Silindirik bir
odacıkta ksenon gazı bulunur. Silindirin bir ucuna bir infrared pencere
yapıştırılmıştır; diğer ucunda, dış yüzü gümüşlenmiş esnek bir diyafram vardır.
Işık demeti gümüşlenmiş bir yüzeyden bir vakumlu fototüpün katoduna yansıtılır.
Hücreye IR ışın girdiğinde karartılmış membran ısınır, bu da iletkenlikle
ksenonu ısıtır. Basınçta meydana gelen yükselme gümüşlenmiş diyaframın
bombeleşmesine neden olur. Sonuçta, fototüpün aktif yüzeyine çarpan yansıtılan
ışık miktarı değişir; böylece, infrared demetin gücü ile ilgili fotoakımda bir
değişme olur.
Golay hücresi diğer ısı dedektörlerinden daha pahalıdır ve
yakın ve orta infrared ışına karşı çok hassastır; bu nedenle de bu spektral
bölgelerde çok nadiren kullanılır. Diğer taraftan, 50 mm (200 cm-1 )den büyük dalga boylarında fevkalade
sonuç verir; bu nedenle, en çok uzak-infrared bölgede kullanılır.
d.
Piroelektrik Dedektörler: En hassas termal dedektörlerdir. Lityum
tantalat (LiTaO3), baryum titanat, ve triglisin sülfat (TGS) gibi
bazı kristallerin sıcaklığa-hassas dipol momentleri vardır. Bu tür maddeler
metal levhalar arasına konulduğunda sıcaklığa-hassas bir kapasitör oluşur, bu
da infrared ışının gücünü ölçmede kullanılır. Burada iletilen sinyal
kapasitanstır. (Şekil-38)
Şekil-38: Piroelektrik
dedektör ve amplifier devresi
Dedektörün responsu, malzemenin elektrik polarizasyonunun
sıcaklıkla artması halinde yükselir. Polarizasyonun değişmesi dielektrik
sabitinin de değişmesine neden olur. Radyant enerji absorblanırken sıcaklık
yükselir ve elektrik polarizasyon artar; dolayısıyla malzemedeki akım yer
değiştireceğinden dış devrede bu değişikliğe eşdeğer miktarda bir akım meydana
gelir. Bu halde piroelektrik element doğrudan bir akım jeneratörü gibi davranır.
Piroelektrik etki: Bazı malzemelere ısı uygulandığında
pozitif ve negatif yükler malzemenin zıt uçlarına doğru hareket ederler.
Malzeme ısıtılmaya devam edildiğinde statik elektrik oluşur. Bu özellikten
yararlanılarak çeşitli aygıtlardan elektrik akımı elde edilebilmektedir.
İyonlaştırıcı ışın (UV, X-ışını, v.s.) bir gaz içinden
geçtiğinde gaz molekülleriyle çarpışarak iyon çiftlerinin (yüklü moleküller ve
serbest iyonlar) meydana gelmesine neden olur. Ortamda bir elektik alanı
bulunuyorsa her bir iyon zıt işaretli kutba doğru göç eder. Bir iyon odacığı bu
sisteme göre çalışan bir iyonizasyon ışını algılayıcısı, yani dedektördür.
Odacık, genellikle metal bir kaptır; merkezinde, kabın
kenarlarından izole edilmiş tel bir elektrot bulunur. Kap uygun bir gazla
doldurulur ve kabın dış kısmıyla elektrot arasına doğru akım voltajı
uygulanarak bir elektrik alanı oluşturulur. Gazdan ışın geçirildiğinde meydana
gelen iyonlar kendileriyle ters işaretli elektrotlara doğru giderler. Kabın
dışı topraklandığından merkezdeki elektrotun potansiyeli yaklaşık olarak sıfır
volttur; işlem sonunda bu elektrota meydana gelen akım ölçülür.
Kütle spektrografisi dedektörleri iyon dedektörleridir.
Argon, ksenon veya kripton gibi bir inert gazdan X-ışını
geçirildiğinde her X-ışını kuvantumuna karşılık çok sayıda pozitif gaz iyonlar
ve elektronlar (iyon çiftleri) oluşur ve iletkenlik artar. İyonizasyon odaları,
orantılı sayıcılar, Geiger-Mueller tüpleri, nötron sayıcılar ve sintilasyon
sayıcıları gibi bu tip dedektörler iyon dedektörleridir.
Gaz kromatografisi dedektörerin çoğu, GC kolonundan gelen
akımdaki bileşenlerin iyonlaştırılmasında farklı iyonizasyon metotlarının
kullanıldığı iyon dedektörleridir; bunlar, bir kapasitör veya vakum tüpüne
benzer. Örneğin, argon, helyum, elektron yakalama, alev iyonizasyon gibi
dedektörler bu tip dedektörlerdir.
a.
Channeltron: Channeltron
dedektör, elektron multiplier dedektörün yoğun bir şeklidir.
Channeltron boynuz
şeklinde bir sürekli dinoddur; iç kısmı elektron yayan bir malzemeyle
kaplanmıştır. Channeltron’a çarpan bir iyon ikincil elektronlar yayınlanmasına
neden olur ki bu durum ikincil elektronların hızla çoğalmasına ve bir akım
pulsu doğmasıyla sonuçlanır.
Şekil-39(a) ve (b)’de
bir Channeltron dedektörün çalışması gösterilmiştir. Giriş ucu topraklanır veya
bir miktar pozitif potansiyel uygulanır; çıkış ucu yüksek pozitif potansiyel
altındadır. Kabın giriş yüzüne bir elektron çarptığında 2-3 ikincil elektron
üretilir; bunlar, pozitif bias ile kanalın alt kısmına hızlandırılır. İkincil
elektronlar, 107-108 elektronun yarattığı puls oluşuncaya
kadar, kanal boyunca artarak ilerler.
b. Daly Dedektör: Daly
dedektörü, tokmak şeklinde metal bir kap (door knop), bir sintilatör (fosfor
ekranlı) ve bir fotomultiplierden hazırlanmış bir gaz faz iyon dedektörüdür.
İyonlar tokmak kaba çarptığında ikincil elektronlar yayımlanır. Kap ile
sintilatör arasına uygulanan yüksek voltajla (~20 000 V) elektronlar
hızlandırılır, fosfor ekran üzerine gönderilir ve burada fotonlara dönüşürler;
fotonlar (ışık), fotomultiplier tarafından algılanır. (Şekil-39c)
c. Faraday Kap: Faraday
kap, metal (iletken) bir kaptır, vakum altında çalışan bir elektrottur. Üzerine
yüklü bir tanecik demeti (elektronlar veya iyonlar) çarptığında doğan elektrik
akımı bir elektrometreyle ölçülür. Kap, ölçülen akım değerleri daha sağlıklı
olması için ikincil elektronların kaybı en az seviyede olacak şekilde dizayn
edilmiştir. (Şekil-39d) Metale bir iyon demeti çarptığında, iyon nötralleşirken
metal az miktarda yük kazanır ve deşarj olurken de kazandığı yüke eşdeğer
miktarda bir elektrik akımı yaratılır; yani, iyonların vakumda yük taşıyıcılar
olduğu bir devrede faraday kap devrenin bir parçasıdır. Devredeki bu metal
parçada elektrik akımının ölçülmesiyle vakumda iyonlar tarafından taşınan yük
miktarı saptanır.
Şekil-39: (a) ve (b) bir channeltron dedektör ve çalışma
prensibi, (c): dalay dedektör, (d) Faraday kap, (e) mikrokanal levhanın çalışma
şeması, (f) bir dinod dizili elektron multiplier tüp
d.
Mikrokanal Levha (Microchannell Plate) (MCP): Mikrokanal levha, 2-boyutlu algılama
yapabilen ve amplifiye edebilen bir elektron mutiplierdir. MCP, sadece
elektronlara karşı değil, iyonlara, vakum UV ışınlarına ve X-ışınlarına karşı
da hassas bir dedektördür; bu nedenle kullanım alanı oldukça yaygındır. (Şekil-39e)
MCP, üzerinde, iç kısmı bir elektron emissiv maddeyle kaplanmış
bir tabaka bulunan, iç çapı 10-15 um olan cam kapiler dizisinden oluşur.
Kapilerler yüksek voltaj altında tutulurlar; birinin iç duvarına bir iyon
çarptığında çığ gibi ikincil elektronlar yaratırlar. Bu etkiyle 103
-104 dolayında kazanç sağlanır ve çıkışta bir akım pulsu üretilir.
e.
Fotomultiplier Tüp (PMT): Fotomultiplir tüpler daha çok
UV-görünür spektroskopisinde kullanılan dedektörlerdir. Bunlarda bir
fotoemissiv katot, birkaç dinod ve anot
bulunur. Katot, ışın fotonları çarptığında elektronlar yayar. Dinodlar, her bir
elektronon çarpmasıyla birkaç elektron yayar.
Tüpe giren bir radyasyon fotonu katoda çarpar, birkaç
elektron yayımlanır; Bunlar, katottan 90 V daha pozitif olan birinci dinoda
yönlendirilirler. Birinci dinoda çarpan elektronların her biri birkaç elektron
çıkarır, bunlar hızlandırılarak ikinci dinoda yönlendirilirler; aynı çarpışma
ve elektron çıkışlarıyla olay üçüncü dinotda ve diğerlerinde devam eder.
Sonuçta oluşan tüm elektronlar anotta toplanır; bu noktada her orijinal foton
106 - 107 elektron üretmiştir. Sonuç akım modifiye edilir
ve ölçülür.
f. Elektron Multiplier Tüp (EMT): Elektron
multiplierler tüpler iyonların algılanmasında kullanılan çok önemli
dedektörlerdir; özellikle aynı cihazda pozitif ve negatif iyonların ölçülmesine
olanak verirler. İki tip elektron multiplier vardır; bunların ikisi de Faraday
kap prensibinden yararlanılarak dizayn edilmiştir. Bir Farday kap bir dinod
kullanır ve dolayısıyla sadece bir sinyal amplifikasyonu üretir.
Elektron multiplier tüpler
iki tiptir:
- Dinod dizili EMT
- Channel (sürekli) EMT
Dinod dizili elektron
multiplierlerde dinod dizileri vardır. Bunlar, artan potansiyeller altında
tutulurlar, sonuçta bir dizi amplifikasyon meydana gelir. (Şekil-39f)
Kanal (channel)
multiplierlerde boynuz şeklinde sürekli bir dinod bulunur; dinod yüzeyinde
tekrarlanan çarpışmalar sunucu amplifikasyonlar meydana gelir. (Bak.
Channeltron Dedektör)
Her iki durumda da iyonlar
dönüşüm dinodunu geçer ve ilk amplifikasyon dinod yüzeyine çarparak ikincil elektrotlar
çıkarır; bunlar, birinci tip EMT’lerde ikinci dinoda yönlenirken, ikinci tip
EMT’lerde (sürekli dinodlar), bir elektronlar şelalesinin oluşumuyla sonuçlanan
tekrarlanan çarpışma işlemlerine uğrarlar.
Çeşitli fotoelektrik dedektörlerin tersine
X-ışını dedektörler, çoğunlukla, foton sayıcı sistemlerdir. Burada bir ışın
kuvantumu olarak çıkan her bir elektrik pulsu transduser tarafından
absorblanarak sayılır; sonra, ışının gücü birim zamandaki puls sayısı cinsinden
sayısal olarak kaydedilir. Bu tip çalışmada dedektör ve sinyal prosesörünün
algılama zamanları, transduserin kuvantayı absorblama hızına göre çok süratli
olmalıdır; yani, foton sayma yöntemi sadece şiddetleri oldukça düşük ışınlara
uygulanabilir. Işının şiddeti arttıkça puls hızı cihazın algılama zamanından
daha büyük olacağından, ancak, saniyedeki ortalama puls sayısını veren
kararlı-hal akımı ölçülebilir (Şekil-40a).
Şekil-40(b)’deki grafikte görüldüğü gibi,
gelen fotonların sayısı az olduğunda saptanan foton sayısı, yaklaşık olarak
sayılan akım pulsları sayısına eşittir; gelen fotonların sayısının yüksek
olması halinde ise, sayılan foton sayısı saptanandan daha düşük olur. Zayıf
ışın kaynaklarında foton ölçme yöntemi diğer yöntemlerden (ortalama puls ve
akım ölçme) daha başarılıdır. Sinyal pulsları kaynak, dedektör ve diğer
elektronik kısımların taban gürültüsünden daha büyükse alınan sonuçlar daha
hassastır. X-ışını çalışmalarında, kullanılan kaynak çoğunlukla düşük enerjili
olduğundan, foton sayma yöntemi uygulanır. Ayrıca foton sayma ile, bir
monokromatör bulunmadığı halde de spektra alınabilir.
X-ışını cihazları, ilk olarak ışının
saptanması ve ölçülmesi için fotoğraf emisyonlarında kullanılmıştır. Yöntemin
elverişli, süratli ve doğru sonuçlar vermesi nedeniyle modern cihazlara da ışın
enerjisini elektrik sinyallerine çeviren dedektörler takıldı. Bu amaçlarla
kullanılan üç tip transduser vardır, gazlı dedektörler, sintilasyon sayıcıları
ve yarı iletken dedektörler.
a. Gazlı dedektörler: Argon, ksenon veya kripton gibi bir
inert gazdan X-ışını geçirildiğinde her X-ışını kuvantumuna karşılık çok sayıda
pozitif gaz iyonlar ve elektronlar (iyon çiftleri) oluşur ve iletkenlik artar.
Anoda ulaşan elektronların sayısına uygulanan potansiyelin etkisi Şekil-40c’de
gösterilmiştir; görüldüğü gibi, şekilde birkaç özel voltaj bölgesi bulunur.
Şekil-40: a) Foton sayma sistemi
elementleri, (b) foton sayma metodunda doğrusallıktan sapma eğrisi (c) çeşitli
tiplerdeki gazlı dedektörlerde gaz amplifikasyonu
Tekrar birleşme potansiyellerinde iyon
çiftleri üzerindeki hızlandırma kuvveti düşüktür ve pozitif ve negatif
tanecikleri ayıran hız kısmi bir birleşmeyi engelleyebilecek seviyede değildir.
Bunun sonucunda anoda ulaşan elektronların sayısı, gelen ışının başlangıçta
oluşturduğu sayıdan daha azdır.
İyonizasyon odası bölgesinde anoda ulaşan
elektronların sayısı sabittir ve tek bir fotonun oluşturduğu sayıya eşittir.
Orantılı bölgedeki elektronların sayısı uygulanan potansiyelle hızla artar.
Sebebi, hızlandırılmış elektronlar ve gaz moleküllerinin çarpışmasıyla ikincil
iyon-çiftlerinin oluşmasıdır; sonuçta iyon akımı yükselir (gaz amplifikasyonu).
Geiger-Mueller bölgesinde elektrik pulsu çok
büyüktür, fakat daha hızlı hareket eden elektronların daha yavaş olan pozitif
iyonlardan uzaklaşmasıyla oluşan pozitif yüklü bölge, elektronların sayısını
sınırlar. Bu etki nedeniyle anoda ulaşan elektronların sayısı başlangıçta gelen
ışının tipi ve enerjisinden bağımsız olur, fakat tüpün gaz basıncı ve
geometrisine göre değişir. Şekilde 1 MeV b taneciklerinin bulunduğu yüksek enerjili bölgede oluşan
elektronların sayısının, 100 keV b
tanecikli X-ışınları ile oluşan sayıdan daha fazla olduğu da görülmektedir. 1
MeV b
tanecikli ışın pulsunun büyüklüğü (puls yüksekliği) daha fazladır. Dört tip
X-ışını dedektörü geliştirilmiştir: Geiger-Mueller tüpleri, orantılı sayıcılar,
iyonizasyon odaları, nötron sayıcılar. (Şekil-41)
Geiger-Mueller tüpleri: Geiger tüpü bir gazlı dedektördür,
bunda gaz amplifikasyonu 109 dan daha büyüktür. Her foton çığ gibi
elektron ve katyon üretir; sonuçta alınan akımlar çok büyüktür ve tabii
algılanması ve ölçülmesi de oldukça kolaydır. (Şekil-41a)
Geiger bölgesinde çalışan bir odacıktan
sürekli bir elektrik iletimi sağlanamaz, çünkü daha önce de değinilen pozitif
yüklenmiş bölge elektronları anoda doğru yönlendirir. Sonuçta ani bir puls
alınır ve tüpün iletkenliği kaybolur. İletkenlik tekrar başlamadan önce bu
bölgenin yükü, katyonların odacığın duvarlarına göç etmeleri ile kaybolmalıdır.
Tüpün iletken olmadığı "ölü zaman" süresince ışın algılanamaz; bu
nedenle tüpün ölü zamanı, algılama yeteneğindeki üst sınırı tanımlar. Bir
Geiger tüpünün ölü zamanı 50-100 ms aralığındadır.
Geiger tüpleri, çoğunlukla, argonla
doldurulur; ayrıca alkol veya metan (bir soğutma gazı) gibi organik bir
maddeden biraz ilave edilerek, katyonların odacığın duvarlarına çarpmasıyla
ikincil elektronların oluşması önlenmeye çalışılır. Bir tüpün yaşam süresi 108
- 109 sayım kadardır, bu süre sonunda soğutma gazı tükenir. Bir
Geiger tüpü ile ışının şiddeti, akım pulslarının sayısı olarak saptanır. Alet
her tip nükleer ve X-ışınına uygulanabilir. Ölü zamanının yüksekliği bu
tüplerin diğerleri kadar çok sayım yapmasını engeller; bu da X- ışını
spektrometrelerde kullanımını sınırlar.
Orantılı
sayıcılar: Orantılı sayıcı bir gazlı dedektördür. Bunda, bir fotonun oluşturduğu
puls 500-10000 kez büyütülürken pozitif iyonlarının sayısı, ölü zaman sadece 1ms gibi kısa bir süre olacak kadar azdır. Bir
orantılı sayıcı tüpten alınan pulslar, çoğunlukla, sayılmadan önce
yükseltilmelidir. Orantılı bölgede her pulsdan çıkarılan elektronların sayısı,
doğrudan, gelen ışının enerjisine bağlıdır. Orantılı sayıcı sınırlandırılmış
bir X-ışını frekansları bölgesi için hassas duruma getirilebilir. Bunun için
sayıcıya bir "puls yüksekliği analizörü" takılır; bu alet yüksekliği
sadece belirlenmiş sınırlar içinde olan pulsları sayar. Bir puls yüksekliği
analizörü ışının elektronik olarak süzülmesini sağlar; işlevi, monokromatörün
işlevi ile aynıdır. Orantılı sayıcılar X-ışını spektrometrelerde çok yaygın
olarak kullanılan dedektörlerdir. (Şekil-41b)
İyonizasyon
odaları: İyonizasyon odalarında akımlar küçüktür (10-13 – 10-16
A0 gibi) ve uygulanan voltajdan bağımsızdır. İyonizasyon odaları,
hassasiyetleri düşük olduğundan X-ışını spektrometrelerde kullanılmazlar. Işın
odacıktaki gazı iyonlaştırdığında gaz iletkenleşir, bir elektrik akımı meydana gelir ve bu akım
ölçülür. (Şekil-41c)
Nötron Sayıcılar: Nötronlar yüksüz olduğundan, nötron
dedektöründe bir nötron-iyonizasyon tanecik dönüştürücüsü bulunur. Gelen
nötronlar tarafından dönüştürücü malzeme yakalanır ve burada nükleer bir
reaksiyonla algılanabilecek iyon tanecikler meydana gelir. Nötron dedektörler
orantılı sayıcılardır; çünkü, yaratılan yükün toplam miktarı, orijinal
nötronlardan çıkarılması gereken yük miktarıyla orantılıdır. (Şekil-41d)
Gazlı dedektörler hem nükleer reaksiyonla
çıkarılan termal nötronları, hem de geri çekilme (recoil) etkisiyle oluşan
hızlı nötronları algılar. Dedektörün duvarı 0/5 mm kalınlıktadır, paslanmaz
çelik veya aluminyumdan yapılır; her iki malzeme de yeterli koruyuculuğu
sağlayabilir. Çelik duvarın nötron absorbsiyonu %3 iken, aluminyumun sadece
%0.5 olması, yüksek algılama verimi istendiğinden, genellikle aluminyum tüpler
tercih edilir.
b. Sintilasyon sayıcıları: Sintilasyon dedektörler çok hassas
ışın dedektörleridir. En çok kullanılan modern sintilasyon dedektörlerde, %1
kadar talyum ilavesiyle aktiflendirilmiş, geçirgen (şeffaf) bir sodyum iyodür
kristali bulunur. Kristal, boyutları 3-4 inc olan silindir şeklinde bir
parçadır; düzlem yüzeylerinden biri, bir fotomultiplier tüpün katoduna doğru
çevrilir. Gelen ışın kristali çevirirken enerjisi önce sintilatöre geçer; bu
enerji sonra fluoresans ışın fotonları olarak bırakılır. 0.25 ms (bozunma süresi) gibi bir periyotta her
tanecik veya foton (ilk gelen ışın) tarafından 400 nm dalga boyu dolayında
birkaç bin tane fluoresans foton çıkarılır.
Bir sintilasyon sayıcının ölü zamanı (~0.25 ms ) bir gazlı dedektörünkinden oldukça
küçüktür. (Şekil-41e)
Sintilatör kristalde çıkan ışık parıltıları
fotomultiplier tüpün foto katoduna geçirilir; burada önce elektrik pulsuna
çevrilir, sonra yükseltilir ve sayılır. Sintilatörlerin en önemli özelliği her
parıldamada çıkan fotonların sayısının, gelen ışının enerjisiyle orantılı
olmasıdır. Bu özellikten yararlanılarak bir sintilasyon sayıcının çıkışı, sisteme
bağlanan bir puls-yüksekliği analizörü ile izlenerek enerji ayırıcı
fotometreler yapılmıştır(bunlar daha sonra görülecektir). Sodyum iyodür
Kristalinden başka stilben, ve terfenil gibi organik sintilatörler de
kullanılmaktadır. Bu maddelerin kristal haldeki bozunma zamanları 0.01-0.1 ms arasındadır. Bunlardan başka organik sıvı
sintilatörler de geliştirilmiştir; bu tip maddelerin avantajlı tarafı ışın absorblama
(kendisi için) özelliğinin katılara göre daha az olmasıdır. p-Terfenilin
toluendeki çözeltisi böyle bir maddedir.
c. Yarı İletken
Dedektörler: Yarı iletken dedektör önemli bir X-ışını dedektörüdür. Bunlara
bazan " lityum çöktürülmüş silikon" veya " germanyum"
dedektörler de denir.
Şekil-41(f)’de üzeri çok ince bir silikon
(kristalin halde) ile kaplanmış lityumlu bir dedektör görülmektedir. Kristalde
üç tabaka vardır; bunlar, X-ışını kaynağına dönük p-tip yarı iletken bir
tabaka, merkezi bir "intrinsik (gerçek)" bölge, ve n-tip bir
tabakadır. p-tip tabakanın dış yüzeyi elektrik iletiminin sağlanması için ince
bir altın tabakasıyla kaplanmıştır; çoğu zaman altın yerine, X-ışınlarını
geçiren ince bir berilyum pencere de kullanılabilir. n-tip silikonu kaplayan
bir aluminyum tabakadan alınılan sinyal yükseltme faktörü 10 kadar olan bir
ön-amplifiere beslenir. Ön-amplifier dedektörün bir parçasıdır. Dedektör ve
ön-amplifier, elektronik gürültüyü uygun bir seviyeye düşürebilmek için,
sürekli olarak sıvı azot termostatında (-196 0C) tutulur. Oda
sıcaklığında, lityumun hızla silikon içine difüzlenmesiyle dedektörün algılama
özelliği bozulur.
Bir lityumlu dedektör, p-tip bir silikon
kristali yüzeyinde lityum çöktürülerek hazırlanır. 400-500 0C'ye
ısıtıldığında lityum, kristal içine difüzlenir; bu element kolaylıkla elektron
kaybettiğinden silikonun p-bölgesi n-tipine dönüşür. Yüksek sıcaklık uygulaması
devam ederken kristal uçlarına bir de potansiyel uygulanır; bu durumda lityum
tabakasından elektronlar, p-tip tabakadan da boşluklar çıkarılır. np
bağlantısından akım geçmesi için lityum iyonlarının p-tabakası içine göç etmesi
ve iletkenlikle kaybolan boşlukların yerine geçerek gerçek bir tabaka
oluşturması gerekir. Bu ortamdaki lityum iyonları, yerini aldıkları boşluklara
kıyasla daha az hareketlidir, bu nedenle de soğutulan kristalin bu merkez
tabakasının direnci diğer tabakalara kıyasla daha yüksektir.
Bir silikon dedektörün gerçek tabakası,
gazlı dedektördeki argon gazı gibi çalışır. Başlangıçta, bir foton
absorblanarak yüksek enerjili bir foto elektron çıkar. Bu enerji silikonda
birkaç bin elektron oluşmasıyla harcanırken iletkenlikte de önemli derecede
yükselme gözlenir. Kristale bir potansiyel uygulandığında her fotonun absorbsiyonunda
bir akım pulsu alınır. Orantılı dedektörde olduğu gibi, pulsun büyüklüğü
absorblanan fotonun enerjisiyle doğru orantılıdır; ancak, pulsun ikinci bir
defa daha yükseltilmesi olayı meydana gelmez.
Şekil-41: Tipik bir, (a) Geiger sayıcı, (b)
orantılı sayıcı, (c) iyonizasyon odacığının şematik diyagramları, (d) nötron sayıcılar,
(e) bir sintilasyon sayıcısı, (f) üzeri çok ince bir silikon kaplı lityumlu bir
dedektör
d.
Duman Dedektörü: İyonizasyon duman dedektörleri küçük
bir miktarda radyoaktif bir madde içeren dedektörlerdir. Altın bir matriks içindeki radyoaktif amerikyum
oksit çok ince (~1 mm) bir rulo haline
getirilir, gümüş levhalar (~0.25 mm)
arasına sıkıştırılır ve paladyumla (2 mm) kaplanır, bir iyonizasyon
odacığına konulur. Bu kalınlık a
taneciklerinin geçmesini engellemez. Dumansız odacıkta amerikyum kaynaktan
çıkan a tanecikleri havadaki
molekülleri iyonlaştırır, pozitif ve negatif iyonlar meydana gelir; bunlar
yüklü levhalara doğru hareket ederlerken küçük bir akım yaratırlar. Çevrede
bulunan duman tanecikleri ve yanma gazları a
tanecikleri tarafından yaratılan iyonlarla etkileşirler ve onları kendi nötral
elektronik hallerine döndürürlerken ortamda levhalara doğru hareket iyonlar
azalır, akım kesilir ve alarm çalmaya başlar. (Gaz kromatografisi iyon dedektörleri,
“Kromatografi Dedektörleri” kısmında ele alınmıştır)
Kromatografi, kompleks karışımlardaki
çeşitli maddeleri birbirinden ayırmaya ve tanımlamaya olanak veren ve bilim
adamlarının çalışmalarını kolaylaştıran bir seri ayırma yöntemleri tekniğidir.
Tüm kromatografik uygulamalarda bir "sabit faz" ve bir
"hareketli faz" bulunur. Bir karışımdaki maddeler hareketli faz ile
sürüklenerek sabit faz üzerinden taşınır; Örnekteki maddelerin göç etme
hızlarının farklı olması, her bir maddenin sabit faz üzerinde gruplaşarak
ilerlemesine yol açar, böylece karışım içindeki maddeler birbirinden ayrılırlar
Bir gaz kromatografisi dedektörü kromatografik işlem
uygulanan bir karışımdaki bileşenleri süratle ve hassasiyetle algılayabilen bir
aygıttır; sisteme uzamsal ve zamansal boyutla da yerleştirilebilir. Herhangi
bir anda, taşıyıcı gazdaki madde konsantrasyonu sadece binde birkaç seviyesindedir
ve dedektör bunun çok altındaki değerleri algılayabilecek kapasitede olmalıdır.
Ayrıca bir pikin dedektörü geçtiği süre 1 sn veya daha kısa bir zaman aralığı
olduğundan, dedektör kısa bir periyot içinde tüm algılama gücünü
gösterebilmelidir. Dedektörün doğrusal ve muntazam algılamalar yapabilmesi ve
uzun süre kararlılığını koruyabilmesi istenir.
İlk kullanılan dedektörler arasında gaz yoğunluğu terazisi,
katarometre, alev temokupl dedektörü, b-ışını
dedektörü ve emissivite dedektörü sayılabilir. Gaz kromatografisi
tekniklerindeki gelişmelerin kararlı hale gelesiyle son yıllarda çok az sayıda
yeni ticari gaz dedektörü üretilmiştir. Yirmi yıl öncesinde olduğu gibi hala
çok popüler olan ve tüm gaz kromatografik çalışmaların, yaklaşık %95’inde kullanılabil
dört dedektör tipi vardır; termal iletkenlik (TCD), alev iyonizasyon (FID),
nitrojen fosfor (NPD), ve elektron yakalama (ECD). Kullanım alanı yaygın olan
bazı dedektörler, uygulama alanlarıve hassasiyetleri Tablo-2’de verilmiştir.
Tablo-2: Tipik Bazı Gaz Kromatografisi Dedektörleri ve Algılama
Limitleri
Dedektör Tipi
|
Uygulanabilir Örnekler
|
Algılama
|
Termal
iltkenlik (TCD)
|
evrensel
|
500
pg/ml
|
Alev
iyonizasyon (FID)
|
hidrokarbonlar
|
1
pg/s
|
Nitrojen
fosfor (NPD)
|
N,
P içeren örnekler
|
P: 10-12, N: 10-11
(g/ml)
|
Elektron
yakalama (ECD)
|
halojenli
hidrokarbonlar
|
5
fg/s
|
Atomik
emisyon (AED)
|
element
seçici
|
1
pg
|
Fotoiyonizasyon
(PID)
|
gaz
ve buhar bileşikler
|
0.002-02
µg/L
|
Kütle
spektrometre (MSD)
|
ayarlanabilir
örnek
|
0.25-100
pg
|
Gaz kromatografisi dedektörerin çoğu, GC kolonundan gelen
akımdaki bileşenlerin iyonlaştırılmasında farklı iyonizasyon metotlarının
kullanıldığı iyon dedektörleridir; bir kapasitör veya vakum tüpüne benzerler.
Bir iyonizasyon dedektörü, içinde, önemli derecede
iyonizasyon potansiyeli üretebilen bir gaz bulunan sızdırmaz bir ‘iyon
odacığı’dır. Bu amaçla argon, kripton, neon, ksenon, helyum gibi gazlar
kullanılabilir. Tipik olarak odacık metalden yapılır; negatif potansiyel taşır
(katot) ve topraklanmıştır. Anot gergin bir tel, bir çubuk veya bir disk
olabilir. Odacığın bir tarafında veya son kısmında bir pencere vardır; pencere
ışını (alfa, beta, gama ve X-ışınları) ölçebilecek derecede şeffaf olmalı ve
ışının odacığın iç tarafına nüfuz etmesine olanak vermelidir. Elektrotlar bir
güç kaynağına bağlandığında ve odacığa ışın verildiğinde, iyonizasyonla oluşan
ortalama akım veya puls sayısı ve/veya bunların genliği, ışının miktarını
gösterir. İlk üretilen GC iyonizasyon dedektörlerinin (1950 yılları)
hassasiyetleri, katharometre veya alev termokupl dedektörler seviyesindeydi
(~10-6 g/ml).
a. Termal İletkenlik
Dedektörü, TCD: Kullanım alanı geniş olan bu
yöntemde, gaz akımındaki ısısal iletkenliğin değişmesi algılanır; bu amaçla
kullanılan cihaza bazan "katharometre" denir. Cihazın hassas elementi
elektrikle ısıtılan bir kaynaktır; kaynağın sıcaklığı, sabit elektrik gücünde,
etrafındaki gazın ısıl iletkenliği ile değişir. Element ince bir Pt tungsten
tel veya yarı iletken bir termistördür. Tel veya termistörün direnci gazın ısıl
iletkenliğinin bir ölçüsüdür; telin sıcaklık katsayısı pozitif, termistörünki
negatiftir.
TCD’lerde genellikle çift dedektör kullanılır; biri taşıyıcı
gazı (referans), diğeri taşıyıcı gaz ve örnek karışımının ısıl iletkenliğini
izler. Bunlar örnek injeksiyon odacığının önündeki gaz akımı içine ve kolon
çıkışına konarak taşıyıcı gazın ısıl iletkenliği yok edilir; akış hızı, basınç
ve elektrik gücündeki değişiklerin etkisi de en aza indirilir. Dedektörlerin
dirençleri, bir Wheatstone köprüsünün iki kolu üzerinde birleştirilerek
kıyaslanır. (Şekil-42a)
Hidrojen ve helyumun ısıl iletkenlikleri, pek çok organik
maddeye göre 6-10 kat daha fazladır. Bu nedenle çok az miktarlardaki organik
maddeler bile kolon akışındaki ısıl iletkenliği önemli derecede düşürür. Azot
ve karbon dioksitin iletkenlikleri organik maddelerinkine yakındır; bu nedenle
taşıyıcı gaz azot veya karbon dioksit ise ısıl iletkenlik yöntemi hassasiyetini
kaybeder. Isıl iletkenlik dedektörleri basit, kaba ve ucuzdur. Bunlar diğer
bazı dedektörler kadar hassas değildir.
b.
Alev İyonizasyon Dedektörü (FID): Pek çok organik bileşik bir
hidrojen/hava alevinde piroliz edildiğinde, bazı ara ürünler verirler; bu
reaksiyonlar alevden elektrik taşınmasına yol açarlar. Şekil-42(b)’de görülen
bir sistemle iyonlar toplanarak oluşturuldukları iyon akımı ölçülebilir. Bir
alevin elektrik direnci çok yüksektir (1012 ohm gibi) ve meydana
gelen akım da önemsizdir; bu akım ancak bir elektrometre ile ölçülebilir.
Karbon bileşiklerinin alevdeki iyon sayısı (kabaca) alevde
indirgenen karbon atomlarının sayısı ile orantılıdır; Karbonil, alkol, ve amin
gibi fonksiyonel gruplar çok az iyonlaşırlar veya hiç iyon vermezler.
Hidrojen alev dedektörleri çok kullanılan, çok hassas
dedektörlerdir. Isıl iletkenlik dedektörlerine kıyasla daha karmaşık ve daha
pahalıdır. Bunların doğrusal algılama aralığı daha geniştir.
c.
Nitrojen-Fosfor Dedektörü (NPD): Nitrojen-fosfor dedektörü (bazen
termiyonik dedektör de denir), alev iyonizasyon dedektörüne benzeyen, fakat
tamamen farklı prensiplere göre çalışan çok hassas özel seçici bir dedektördür;
10-12 g/ml fosfor ve 10-11 g/ml nitrojeni ölçebilir. Bir
fosfor atomuna karşı, bir azot atomundan 10 kat, bir karbon atomundan da 104
–106 kat daha fazla respons verir. Bu özellikler NPD’yi özellikle fosforlu
pestisidlerin tanımlanması ve tayin edilmesinde çok önemli kılar. (Şekil-42c)
Bir NPD yapı olarak alev iyonizasyon dedektörüne benzer;
farklılık, hidrojen jetine yakın bir mesafede yerleştirilmiş, içinde ısıtıcı
bir sarım olan bir ribüdyum veya sezyum klorür taneciktir; taneciğin bulunduğu
yerde, H2 ve taşıyıcı gaz N2 karışır.
Dedektör hem nitrojen ve hem de fosforun algılanması için
kullanıldığında hidrojen akımı en düşük düzeyde tutulmalıdır; bu durumda jette
gaz yanmaz. Dedektörün sadece fosforu algılanması istendiğinde daha fala
hidrojen verilir ve karışım jette yanar. Isıtılan alkali tanecik, termiyonik
emisyonla elektronlar emitler (yayar), bunlar anotta toplanır ve elektrot
sisteminde arka plan akımını yaratırlar.
Nitrojen veya fosfor içeren bir örnekle çalışıldığında
kısmen yanmış nitrojen ve fosforlu maddeler taneciğin yüzeyinde adsorblanır.
Adsorblanmış madde yüzeyin iş-fonksiyonu düşürür, bunun sonucu olarak elektron
emisyonu artar ve anotta toplanan akım yükselir.
d. Elektron-Yakalama İyonizasyon Dedektörü
(ECD): Elektron-yakalama dedektörleri, X-ışınları ölçümüne benzer
şekilde çalışırlar. Dedektörde düşük enerjili b
ışını ile elektronlar ve iyonlar üretilir. İlk kullanılan kaynak bir gümüş
sarım içinde absorblatılmış trityumdu; ancak bu maddenin yüksek sıcaklıklarda
kararsız olması nedeniyle çok daha kararlı olan 63Ni kaynak
kullanılmaya başlanmıştır. (Şekil-42d)
Kolondan çıkan akım, bir beta-vericiden geçirilir. Vericiden
gelen bir elektron, taşıyıcı gazı (çoğunlukla azot) iyonlaştırır ve bir
elektron çıkarır. Ortamda organik madde yoksa bu iyonizasyon sonunda sabit bir
akım görülür. Organik madde bulunması durumunda ise elektronlar madde
tarafından yakalanacağından akım düşer; Akım kaybı ölçülür ve sinyal meydana
gelir.
Elektron-yakalama dedektörü, FID kadar hassas bir
dedektördür; fakat dinamik aralığı sınırlıdır. Daha çok halojenli bileşiklerin
analizlerinde kullanılır. Peroksidler, kinonlar, ve nitro grupları gibi
elektronegatif fonksiyonel gruplara karşı çok hassastır. Aminler, alkoller, ve
hidrokarbonlara karşı hassasiyetleri düşüktür. Bu dedektörler en çok klorlu
tarım ilaçlarının analizlerinde kullanılır.
e. Atomik Emisyon
Dedektör (AED): Atomik emisyon dedektör, alev iyonizasyon
dedektöre benzer; farlılık, AED’lerde kısmen iyonlaşmış plazma kullanılmasıdır. (Şekil-42e)
Atomik emisyon dedektörler element seçici dedektörlerdir.
Plazma kaynak, bir örneğin tüm elementlerini atomize eder ve bunların
karakteristik atomik emisyon spektrumlarının elde edilmesini sağlar. Atomik emisyon
algılaması esasına göre çalıştığından uygulama alanı çık geniştir. Plazmanın
yaratılması için üç yöntem uygulanır: Mikrodalga-uyarmalı plazma (MIP),
indüktif bağlantılı plazma (ICP), doğru akım plazma (DCP). Bunlar arasında en
fazla kullanılanı mikrodalga-uyarılı plazmadır
Atomik emisyon dedektörde kapiler kolondan gelen akımı
plazma ölmesine ileten bir arayüz, bir mikrodalga odacığı, soğutma sistemi
bulunur. Dedektör çıkışı bir difraksiyon gratingin bulunduğu optik sistemden
geçer ve ayarlanabilir bir fotodioda gelir.
f. Fotoiyonizasyon
Dedektör (PID): Bir fotoiyonizasyon dedektörü, yüksek
enerjili fotonlarla (tipik olarak UV ışık) molekülleri kırarak pozitif yüklü
iyonlar haline dönüştüren bir iyon dedektörüdür. Gaz kromatografisi kolonundan
çıkan akım yüksek enerjili fotonlarla bombardıman edilir, moleküller yüksek
enerjili UV ışığı absorblar ve iyonizasyon potansiyeli fotonun enerjisinden
daha düşük olanlar iyonlaşırlar, pozitif bir iyon meydana gelir. Meydana gelen
iyonlar bir toplayıcı elektrotta toplanır; iyon akımı amplifiye edilir ve
okuyucuya gönderilir. Bu amaçla kullanılan UV lamba 10.6eV, 11.7eV, ve 11.8eV
olabilir. (Şekil-43a)
g. Kütle Spektrometre (MS) Dedektörler: Kütle spektrometre dedektörler, tüm
gaz kromatografisi dedektörleri arasında en güçlü olanlarıdır. Bir GC/MS sisteminde
ayırma boyunca, kütle spektrometresi sürekli olarak kütleleri tarar. Örnek
kromatografi kolonundan çıktığında bir transfer hattından geçerek kütle spektrometrenin
girişine gelir; burada bir elektron-darbe (impact) iyon kaynağı tarafından
iyonlaştırılır ve fragmanlara ayrılır. Bu işlem sırasında örnek enerjili
elektronlarla bombardıman edilir ve elektrostatik kuvvetler molekülün elektron
kaybederek iyonlaşmasını sağlar. Bombardımanın ilerletilmesi iyonların
fragmanlara dönüşmesine neden olur. Kütle analizörüne giren iyonlar burada m/z
(kütle-yük oranı) değerlerine göre sıralanırlar. İyonların çoğu tek değerlidir.
Sistemde, kromatogram alıkonma zamanlarını belirler, kütle analizörü de
piklerden, karışımda ne tür moleküllerin bulunduğunu saptar. Kullanımı en
yaygın olan küle analizörü, gaz anyon ve katyonların elektrik ve magnetik alan
vasıtasıyla uzun süre tutulmasını sağlayan kuadrupol iyon-kapanı analizördür.
(Şekil-43b)
İyon kapanı analizöründe üç elektrot bulunur. Merkez
elektrot halka; üst ve taban elektrotlar yarım küre şeklindedir. İyonizasyon ve
kütle analizi aynı yerde gerçekleşir. Ayrılan iyonlar bir iyon dedektörüyle
ölçülür; kullanımı en yaygın olan dedektör, sürekli dinod tip bir iyon
dedektörü olan elektron
multiplierlerdir.
h. Alev Temokupl Dedektör (FTD): Alev termokupl dedektörü ilk üretilen
GC dedektörlerindendir ve alev iyonizasyon dedektörlerin ((FID) öncüsü olarak
kabul edilebilir. FID’lerin üretimiyle FTD’lerin ticari önemi kalmamıştır.
(Şekil-43c)
FTD’de taşıyıc gaz olarak. hidrojen, veya hidrojen+nitrojen
karışımı kullanılır; kolondan gelen gaz küçük bir jetin ucunda yakılır; alev,
jetin üst kısmına yerleştirilmiş olan termokupl ısıtır. Gaz akımında analiz
edilecek madde olması halinde gazın yanma ısısı artacağından alevin sıcaklığı
ve termokuplun çıkışı da yükselir. Çıkış, bir potansiyometrik kaydediciye
gönderilir.
Dedektörün responsu, maddenin yanma ısısıyla orantılıdır ve
konsantrasyonun üçüncü dereceden büyüklüğünün üzerine kadar doğrusaldır;
hassasiyeti 10-6 g/ml dir (heptanda).
i.
Emissivite Dedektörü: Emissivite dedektörü, alev termokupl
dedektörün enteresan ve yenilikçi bir şekli olarak geliştirilmiş bir
dedektördür. Kolon akımı yanabilen bir gazla karıştırılır ve bir jette yakıarak
alevin parlaklığının veya renginin artması algılanır. (Şekil-43d)
Alevin ters tarafında, emitlenen ışğa odaklanmış bir mercek
(bir fotoselin üzerinde) bulunur. Alev ışığının çıkışı, basit bir
potansiyometre ağıyla dengelenmiştir.
Dedektör, aromatik hidrokarbonlara karşı seçicidir; alevin
parlaklığı veya rengi değiştiğinde sistemdeki mevcut denge bozulur ve respons
potansiyometrik kaydedicide algılanır. Hassasiyet 10-6 g/ml
seviyesindedir.
Doygun hidrokarbonlar, aromatik hidrokarbonların tersine,
yandıkları zaman alevin parlaklığını yeteri kadar değiştirebilecek özellikte
olmadıklarından responsları zayıftır, dolayısıyla bu tür bir dedektörle
tayinlerinde hassasiyet düşük olur.
j.
Alev Fotometrik Dedektör (FPD): Alev fotometrik dedektörler (FPD)
sülfürlü veya fosforlu bileşiklerin tayininde kullanılan dedektörlerdir. Bu tür
bileşikler bir hidrojen/hava alevinde kemiluminesans reaksiyon verirler. Alev fotometrik
dedektörlerde algılama, indirgen bir alevin içinde uyarılmış S2 ve HPO türlerin
oluşumuna dayanır. Bu türlerin karakteristik kemiluminesans emisyonu bir
fotomultiplier tüple, uygun optik filtreler kullanılarak ölçülür; değerler,
sülfür için 394 nm, fosfor için 510-526 nm’dir. Dedektör responsu fosfor için
doğrusal, sülfür içinse konsantrasyonun karesine bağlıdır. Seçici algılama
yapılabilmesi için, alev ve fotomultilier tüp arasına bir girişim filtresi
konulmuştur. (Şekil-43e)
Sistemde bir yanma odacığı, hidrojen (yakıt) ve hava (oksitleyici)
girişleri için gaz hatları ve yanma ürünlerinin uzaklaştırıldığı bir eksoz çıkışı
bulunur. Ayrıca, alevden yayılan UV ve görünür ışınların tutulması için termal
bir filtre (bandpass) kullanılır. Fotomultipliertüp, yanma odacığından fiziksel
olarak izole edilmiştir.
k. Pulslu Alev Fotometrik Dedektörler
(PFPD): Eski alev fotometrik dedektörlerin (FPD) sadece sülfür ve fosfor
için seçici olmalarına karşın yeni geliştirilen PFPD, başta sülfür ve fosfor
olmak üzere, N, As, Sn, Se, Ge, Te, Sb, Br, Ga, In ve Cu için de seçicidir. (Şekil-43f)
Alev fotometrede olduğu gibi PFPD’de de bir yanma odacığı
(veya yakma tüpü) ve bir fotomultiplier tüp bulunur; farklı olarak iki gaz
akımı girişi vardır. İkinci gaz akımı, yanma işleminde analit emisyon
parlaklığını düzeltmede yararlıdır.
PFPD’nin üst ksmındaki yakma teli sürekli olarak kızgın
(kırmızı) haldedir. Gazlar ve kolondan gelen akım yakıcının içine akarken
alevlenebilir karışım oranına ulaştıklarında yakma teli tarafından yakılır ve
alev geriye, yakma tüpüne düner. Yakma tüpünde bulunan kolay alevlenebilir tüm
maddeleri 10 milisaniyeden daha kısa bir zamanda süratle yakar ve sonra çıkar
gider. Bu kısa alev pulsundan sonra daha zor alevlenebilen analitler uyarılır
ve elementlerinin özelliklerine uygun ışık yayarlar. Bu periyot sırasında
fotomultiplier tüp, yakma odacığındaki olaylar sonucu analitten yayılan ışığı
kaydeder. 300 milisaniye sonra, giriş tüpleri ve kolondan yeni bir akım gelir,
alev pulsu ile aynı işlemler tekrarlanır. Saniyede üç alev pulsu kaydedilecek
şekilde işlem devam eder.
l. b-Işını İyonizasyon Dedektörü: b-ışını
dedektörü üretilen (1956) ilk iyonizasyon dedektörüdür; içinden saf
taşıyıcı gazın geçtiği bir referans hücre ile kolon akımını taşıyan bir sensör
hücreden oluşur. Her hücrede, b
emisyonu veren ve üç kademeli fisyon işlemiyle kararlı Zr(90) atomuna dönüşen
stronsyum(90) kaynağı bulunur. Doğan iyonizasyon akımları birbirlerini yok
edecek, yani sistemi dengede tutacak yönlerde düzenlenir. Bu durumda iki
hücrede olabilecek herhangi bir basınç veya sıcaklık değişimi dengeyi bozar.
Test edilecek maddeyi içeren kolon akımının bulunduğu hücrede oluşan
diferensiyal sinyal amplifiye edilir ve kaydedilir. (Şekil-44a)
m.
Termiyonik İyonizasyon Dedektörü: Isıtılan bir flamentten üretilen
elektronlar uygun bir potansiyel tarafından hızlandırıldığında, yolu üzerindeki
herhangi bir gaz veya buhar moleküllerini iyonlaştırabilecek yeterli enerjiye
sahip olur. Bu bakış açısıyla, gaz kromatografisi çalışmalarının ilk yıllarında
(1957), standart bir vakum iyonizasyon geyci modifiye edilerek bir GC dedektörü
olarak kullanılabilir hale getirilmiştir. (Şekil-44b)
Algılayıcı, içinde bir flament, ızgara toplayıcı-elektrot ve
anot bulunan bir vakum tüpüdür; şekil olarak termiyonik triod valfe benzer. Tüp
vakum altında çalışır; kolon akımını alabilecek ayarlanabilir bir giriş deliği
vardır. Taşıyıcı gaz olarak helyum kullanılır. Taşıyıcı gaz helyumdur.
Dedekörün responsu içindeki gazın basıncı ile orantılıdır (0.02-1 5 mm Hg). Bu
aralıktaki gaz basıncında respons doğrusaldır.
n.
Argon İyonizasyon Dedektörleri: İlk iyonizasyon dedektörlerini
takiben tamamen farklı prensiplere göre çalışan iyonizasyon dedektörleri
geliştirildi; bunlarda, pek çok organik bileşiği iyonize edebilecek yeterli
enerjiye sahip yarı-kararlı (metastabil) atomlar üretebilen asal gazlar
kullanıldı. Bir metastabil atom yüksüzdür, fakat dış orbitteki bir elektronun
yer değiştirmesi sırasındaki çarpışmalarla oluşan yüksek enerjiyi absorblar.
Metastabil atom bir organik bileşiğe çarptığında absorbladığı enejiyi (11.6 eV
kadar) moleküle geçirir; sonuçta, elektronu orijinal orbitine dönerken molekülden
de bir elektron çıkar. Bu prosesle üretilen elektronlar anotta toplanırken anot
akımında büyük bir artış meydana gelir. (11.6 eV enerji pek çok organik maddeyi
iyonaştırmaya yeterli bir enerjidir.) Bu grupta toplanabilen dedektöler; basit
veya makro, mikro ve termal argon dedektörleridir.
Makro Argon İyonizasyon Dedektörü: Makro argon iyonizasyon dedektörü paslanmaz
çelikten yapılmış silindirik bir kap ve PTFE (veya yüksek sıcaklıklarda
çalışıldığında uygun bir seramik) izolasyonla hazırlanmış bir sistemdir. Kabın
içinde, gümüş bir folyoyla kaplanmış 90Sr kaynak vardır. Kaynağın
radyoaktif gücü ~10 mili küri kadardır. 90Sr iki aşamada bozunur ve
her aşamada a, b tanecikleri çıkararak kararlı 90Zr atomuna dönüşür.
(Şekil-44c)
Radyoaktif kaynak tarafından üretilen elektronlar, dedektör
hücrenin büyüklüğüne ve elektrotların geometrisine bağlı olarak 500-2000 V
potansiyel uygulanarak hızlandırılırlar. Kaskat etki doğrusal bir dirençle
kontrol altına alınır. Organik buhar (örnek) varlığında akım yükselirken
doğrusal direncin uçlarındaki voltaj düşmesi de artar; böylece, elektrotlara
uygulanan voltajın da düşmesi sağlanır.
Mikro Argon İyonizasyon Dedektörü: Mikro argon dedektörlerin ‘etkin’
algılama hacmi çok küçüktür; akış hızı 0.1 ml/dak. veya dada düşük olan kapiler
kolonlarla kullanılabilecek şekilde dizayn edilmiştir. Anot boru şeklindedir,
~2.5 mm kadar çapındaki bir boşluk içine yerleştirilmiştir; böylece, anoda
sadece sınırlandırılmış bir yol üzerindeki elektronların ulaşabilmesi ve
elektrodun etrafındaki elektrik alanıın çok küçük olan anot çapı kadar bir
bölgede kalması sağlanmış olur. Kapiler kolon anodun içine kaydırılarak
yerleştirilir. Anodun ucunda bulut şeklinde metastabil argon atomlar oluşur;
kolondan gelen örnek molekülleri bu bulutun içinden geçerler ve iyonlaşırlar.
(Şekil-44d)
Şekil-44: (a) b-ışını iyonizasyon dedektörü, (b) İyonizasyon geyç dedektör, (c) makro argon, (d) mikro argon, ve (e) termal argon dedektör
Termal Argon İyonizasyon Dedektörü: Termal argon iyonizasyon dedektörü,
radyoaktif veya başka bir elektron üretici bir kaynağın kullanılmadığı bir
argon dedektörüdür. Bu tip argon dedektörleri 150 0C’da çalışırlar.
Cam 150 0C ve daha yüksek sıcaklıklarda iletken özellik
kazandığından, elektrotlardan biri camdır.
Kolondan gelen argon taşıyıcı gaz, 150 0C veya
daha yüksek sıcaklıktaki silindirik cam tüp içindeki paslanma çelik tüpten
(anot) geçer. Tüp (anot), cam tüpten bir PTFE kaplamayla izole edilmiştir. Cam
yüzeyden termal olarak yayılan elektronlar yüksek potansiyel altında
hızlandırılırlar, argon atomlarıyla çarpışırlar ve metastabil atomlar
üretirler; bunlar anotta toplanırlar.
(Şekil-44e)
Termal argon dedektörlerde organik buharların algılanması
normal argon dedektörlerinde olduğu gibidir; yani, organik moleküller ve
metastabil atomlar çarpışırlar, üretilen elektronlar ve organik iyonlar
toplanır, oluşan akım yüksek impedanslı bir amplifier ile izlenir.
o. Helyum İyonizasyon
Dedektörü (HID): Helyum
iyonizasyon dedektörün kullanım alanı oldukça yaygındır. Özellikle NOX, CO, CO2,
O2, N2, ve H2 gibi, FID ve diğer dedektörlerin
algılamadığı inorganik uçucu bileşiklerin tayininde kullanılır. Helyum atomunun
iyonlaşması için radyoaktif bir kaynak kullanılır. Taşıyıcı gaz helyumdur. Gaz
kromatogrfisi cihazından çıkan akım helyum iyonlarıyla karıştırılarak
bileşenlerin iyonlaşmaları sağlanır. İyonlar bir elektrik akımı yaratırlar; ne
kadar çok iyon üretilirse o kadar büyük akımlar meydana gelir. HID’ler algılayacakları
komponenti bozmaz veya tüketmez; bu nedenle birden fazla dedektör kullanılması
gereken sistemlerde diğer dedektörlerin önünde olacak şekilde önce
yerleştirilir. (Şekil-45a)
Helyum dedektörü, argon dedektörü prensibine göre çalışır;
metastabil helyum atomu hızlandırılmış elektronlar tarafından üretilir;
enerjileri 19.8 ve 20.6 elektro volt dolayında olduğundan kolayca iyonlaşırlar,
ve kararlı gazları ve diğer uçucu bileşikleri algılayabilirler. HID’lerde,
radyoaktif bir kaynak kullanılmadan da elektron üretimi yapılabilir.
Elektronlar, bir elektrik deşarjıyla veya fotometrik olarak üretilir, uygun bir
potansiyel altında bir inert gaz atmosferinde hızlandırılır ve helyumla
karşılaştıılarak metastabil helyum atomlar üretilir
Pulslu Helyum Deşarj İyonizasyon Dedektörü: Pulslu helyum deşarj dedektöründe iki
ayrı kısım vardır. Üst kısım çapı 1.6 m olan bir tüptür; burası deşarj bölgesidir.
Alttaki kısım metastabil helyum atomları ve fotonların oluştuğu 3 mm çaplı bir
tüptür. Helyum takviye gaz dedektörün üst kısmından girer deşarj kısmına geçer.
Deşarj elektrotlara potansiyel uygulandığında elektronlar yüksek enerjili
fotonlar ve biraz da metastabil helyum atomları üretilir. (Şekil-45b)
Şekil-45: (a) Helyum deşarj iyonizasyon, ve
(b) pulslu helyum deşarj iyonizasyon dedektörleri, (c) puslu elektron yakalama
dedektörü, (d) 13C ve 3H’in birarada sayabilien bir radyoaktivite dedektörü
Pulslu Deşarj Elektron Yakalama İyonizasyon
Dedektörü: Pulslu
elektron yakalama dedektörü, pulslu deşarj helyum iyonizasyon dedektörünün
gelişmiş bir tipidir. Fonksiyonları, geleneksel elektron yakalama dedektörüne
benzer; farklılığı elektron üretim yöntemidir. Dedektör iki kısımdan oluşur;
üst kısım deşarj olayının meydana geldiği çapı daha küçük olan bir bölmedir.
Alt kısım kolon akımında elektron yakalama işleminin meydana geldiği geniş
çaplı bir bölmedir. Elektrotlar arasına potansiyel uygulanır, deşarjla
elektronlar, yüksek enerjili fontlar ve bir miktar da metastabil helyum
atomları medana elir. Propanla doplanmış helyum ikinci elektrodun tam altından
girer ve metstabil atomların parçalanmasıyla ve fotonlar tarafından elektronlar
üretilir. (Şekil-45c)
p. Radyoaktivite Dedektörü: Radyoaktif
dedektörlerin iki tipi vardır; biri sadece 13C ölçer, diğeri 13C
ve 3H ölçer. Her iki sistemde de taşıyıcı gaz helyum veya argon
olabilir; kolon akımı, bakır oksit doldurulmuş bir fırına gönderilir. Burada
tüm maddeler oksitlenerek karbon dioksit ve su çıkar.
Sadece 13C’ün
sayılması istendiğinde yanma ürünleri bir kurutma tüpünden geçirilir, sonra %10
propan karıştırılır ve sayıcı tüpe gönderilir. Sayıcı tüpte radyoaktif
tanecikler tarfından iyonlaşır ve elektronlar üretilir ve anoda doğru
hızlandırılır. Böylece aynı işlemler devam ederek taşıyıcı gazın iyonizasyonu
ilerler ve alınan sinyal büyür. Bu reaksiyonlar kararlı bir deşarj oluştuğunda
sonlanıır. Reaksiyonların durmaması için ortamın soğutulması gerekir; bu işi
akıma karıştırılan propan yapar; propanın görevi soğutucu gaz olmasıdır.
Sayıcı
tüp metal bir silindirdir, merkezinde izole edilmiş çubuk şeklinde bir elektrot
bulunur. Kasanın dışı topraklanır ve merkez elektron ile kasa arasına yüksek
potansiyel uygulanır. Sayıcıdan alınan sinyal zamana göre integre (toplanır)
edilir ve böylece integratörden çıkış akımı, saniyede meydana gelen parçalanma
sayısıyla orantılı olur.
13C ve 3H’in birarada
sayılması istendiğinde (Şekil-45d), kolon akımındaki maddelerin tümünün karbon
ve suya dönüşmesinden sonra, gaz akımına bir miktar hidrojen ilave edilir ve
diğer bir fırındaki ısıtılmış demir tozlarından geçirilir. Bu fırında
karışımdaki su, hidrojen ve trityuma indirgenir. Ayrıca, hidrojenin fazlası
sistemdeki adsorbtif uçları doyurararak trityuun adsorblanmasını minimum düzeye
düşürür. Sonra çıkış gazı, %10 propan ilave edildikten sonra sayıcıya
gönderilir ve işlem 13C de olduğu gibi devam eder; sonuçta, hem 3H
ve hem de 13C sayılır.
Sıvı kromatografide, gaz kromatografide olduğu gibi çok
hassas dedektör sistemlerine gereksinim olmaz. Bu nedenle örneğe bağlı olarak
çeşitli dedektörler kullanılabilir.
En çok kullanılan dedektörler ultraviyole ışın
absorbsiyonuna dayanan dedektörlerdir. Bunlar fotometrik ve spektrofotometrik
olabilir. Fotometrelerde bir civa kaynaklan alınan 254 ve 280 nm bandları
kullanılır; bu dalga boylarında pek çok organik fonksiyonel grup absorbsiyon
yapar. Spektrofotometrik dedektörler fotometrelerden daha elverişlidir, çünkü
örnekteki maddelerin absorbsiyon yapacağı dalga boylarını seçme olanağı vardır.
Fotometrik dedektörlerde cihazın dalga boyu aralığında, örnekteki maddelerin
ışığı absorblaması, fakat çözgenin herhangi bir absorbsiyona neden olmaması
gerekir.
Sıvı kromatografisi sistemleri için çok çeşitli dedektörler
geliştirilmiş olmasına rağmen burada, bu bölümde kullanımı yaygın olan birkaç
tip dedektör üzerinde durulmuştur. Bunlar, UV dedektörler, refraktif indeks
dedektörler, fluoresans dedektör, elektrik iletkenlik dedektörü,
elektrokimyasal dedektör, transport dedektörler, buharlaştırmalı ışık saçılması
dedektörü, kütle spektrometresi, radyoaktivite dedektörüdür. Kütle
spektrometresi ve radyoaktivite dedektörü, gaz kromatografisi dedektörleri
bölümünde incelenmiş olduğundan burada tekrar ele alınmamıştır.)
a. UV dedektörler: UV dedektörler, sıvı ve iyon
değiştirici kromatografide de kullanılan çok önemli dedektörlerdir; 180-350 nm
aralığında ışık absorblayabilen maddeler için uygundur. Hassasiyetlei, yaklaşık
olarak 10-8-10 -9 gm/ml dir. Tüm olefinler, aromatikler,
>CO, >CS, -N=O ve –N ≡ N– grupları içeren moleküller gibi pek çok
bileşik UV bölgede (200-350 A) absorbsiyon yapar; tek veya çift bağları (p elektronlar) vardır ve bağlanmamış
elektronları bulunur. Ultraviyole dedektörler bir örneğin ışığı absorblama
yeteneğini ölçer; işlem, örneğin özelliğine göre, bir veya birkaç dalga boyunda
ölçüm yapılmasını gerektirebilir. Dört tip UV dedektör vardır; sabit dalga
boylu, değişken (veya çoklu) dalga boylu, değişken (veya çoklu) dalga boylu
dispersiv, diod dizili (diod aray)
Sabit Dalga Boylu UV Dedektörler: Sabit dalga boylu UV dedektörde tek dalga
boyunda bir ışık kullanılır; ışık, özel bir deşarj lambasından ede edilir. Bu
amaçla kullanılan en popüler lamba düşük basınçlı cıva buharı lambasıdır;
ışığının büyük kısmı 254 nm dalga boyundadır. Düşük basınçlı kadmiyum (225 nm)
ve çinko (214 nm) lambalar da uygun diğer lambalardır. Lambalar tümüyle
monokromatik değildir, diğer dalga boylarında ışık da yayarlar, ancak bunların
şiddetleri çok düşüktür. Monokromatik ışık elde edilmesi için uygun bir filtre
kullanılır. (Şekil-46a). Dedektör, içinden kolondan gelen akımın geçtiği silindirik bir
hücredir. Uygun bir UV lambadan (veya görünür bölgede çalışılıyorsa görünür
lamba) gelen ışık örnek hücresinden geçer ve bir fotoelektrik hücreye çarpar.
Sabit dalga boylu dedektörde ışığın dalga boyu kullanılan lambaya bağlıdır.
Değişken (veya Çoklu) Dalga Boyu: Çoklu-dalga boylu bir dispersiv
dedektör Şekil-46(b)’de
görülmektedir. Işık kaynağı bir deuteryum veya ksenon deşarj lambası
gibi, dalga boyu aralığı geni bir kaynaktır. Gelen ışık iki ayna (kavisli)
tarafından paralelleştirilerek holografik bir difraksiyon grating üzerine
gönderilir. Dağıtılan ışık kavisli bir ayna vasıtasıyla bir düz ayna üzerinde
odaklanır ve bu aynanın açısı uygun değere getirilerek özel dalga boyu seçilir.
Seçilen dalga boyundaki ışık bir mercek tarafından örnek akış hücresine,
dolayısıyla kolon akımına gönderilir. Hücreden çıkan demet diğer bir mercek
tarafından bir fotosel üzerinde toplanır; algılama, geçen ışığın şiddetinin bir
fonksiyonu olarak kaydedilir. Dedektör, genellikle tarama (scan) moduna göre
ayarlanır; hareketli faz akışı durdurularak, örnek hücresindeki bileşenin
spektrumunun çizilmesi tercih edilir.
Değişken (veya Çoklu) Dalga Boylu Dispersiv
UV Dedektör: Deuteryum lambadan gelen ışık, iki eğri lamba tarafından yönlendirilerek
holografik bir difraksiyon gratingde toplanır. Gratingde dağıtılan ışık bir
eğri ayna ve düz aynadan yansıtıldıktan sonra, bir diğer düz aynaya gelir. Bu
aynanın uygun bir açıya ayarlanmasıyla özel dalga boyundaki ışık seçilir ve bir
mercekle örneğin bulunduğu (dolayısıyla kolon akımının geldiği) hücreye
yönlendirilir. Hücreden çıkan ışık demeti çıkıştaki mercekle bir fotosel
üzerine odaklanır; geçen ışığın şiddetiyle bağıntılı bir respons verir. Dedektör,
genellikle maddenin spektrumunu çizen bir alete bağlanır. (Şekil-46c)
Diod Dizi (Ddiod Array) Dedektör: Diod dizi dedektörünün fonksiyonu
dispersiv enstrumandan tamamen farklıdır.
Geniş aralıklı bir emisyon kaynaktan (deuteryum lamba gibi) gelen ışık bir
akromatik mercek sistemiyle paralelleştirilir ve böylece ışığın tamamı,
holografik bir grating üzerinde bulunan dedektör hücresinden geçer. Böyle bir
düzenlemeyle kaynaktan çıkan tüm dalga boylarındaki ışık örnekten geçmiş olur.
Gratingden çıkan dispers (dağıtılmış) ışık bir diod array üzerine düşer.
Array’de yüzlerce diod vardır, her diyotun çıkışı bir bilgisayar tarafından
alınır ve bir sabit diskte depolanır. İşlem sonunda her bir dioda karşılık
gelen UV dalga boyundaki kromatogram çizilir. (Şekil-46d)
Enstrumanların çoğu, ayırma işlemini takiben en az bir diodu izleyebilecek
şekilde dizayn edilmiştir; böylece ayırma gerçekleşirken kromatogram da
çizilebilmektedir. Bu tür sistemler örnekteki komponentleerin doğrudan
spektrumlarını verdiğinden ideal sistemlerdir. (Eğri, absorbsiyon-dalga boyu
ilişkisini gösterir.)
b. Refraktif İndeks Dedektörleri: Refraktif indeks bir bulk özelliğidir,
dolayısıyla refraktif indeks dedektörünün algılaması hareketli fazdaki tüm
komponentlerin toplam refraktif indeksine dayanır.
Şekil-46:
(a) Sabit dalga boylu UV-görünür dedektör, (b) değişken dalga boylu UV dedektör
(referans hücresi gösterilmemiştir), (c) değişken dalga boylu dispersiv UV
dedektör, (d) diod –array UV
dedektör, (e): Bir diferansiyel
refraktif indeks dedektörü
Refraktif indeks dedektörü en az hassas sıvı kromatografisi
dedektörüdür; çevre sıcaklığı, basınç, akış hızı değiştiğinde dedektörün
algılaması da değişir. Çeşitli dezavantajlarına rağmen, refraktif indeks
dedektörleri, noniyonikler, UV bölgede absorbsiyon yapamayan maddeler ve
flüoresans olmayan bileşikler için çok uygun dedektörlerdir. Refraktif indeks
dedektörleri çeşitlidir; diferansiyel refraktif indeks, Fresnel metodu,
Christiansen etki, interferometre, termal lens, dielektrik sabiti
dedektörler gibi.
Şekil-46(e)’de: bir diferansiyel refraktif indeks
dedektörünün şematik diyagramı verilmiştir (sapma açısına göre). Burada çözgen ve analit çözeltileri bir cam
levha ile birbirinden ayrılmıştır. Cam levha, iki çözeltinin refraktif
indeksleri birbirinden farklı olduğunda gelen ışının sapmasını sağlayacak bir
açı ile yerleştirilmiştir. Bir ışık demeti optik maskeden geçerek hücre
bölmesine gelir. Mercekler demeti yönlendirerek örnek ve referans hücrelerden
geçmesini ve düz aynaya gelmesini sağlarlar. Ayna demeti yansıtarak tekrar
örnek ve referans hücrelerine gönderir. Mercekten geçen demet bir fotosel
üzerine odaklanır. Demetin yerini şiddeti değil, açısal sapması belirler;
sapma, iki hücredeki maddeler arasındaki refraktif indeks farkının bir
sonucudur. Fotoelektrik hücrede demetin odak konumu (yeri) değiştiğinde çıkış
da değişir ve fark sinyal elektronik olarak modifiye edilerek örnek hücresindeki
madde konsantrasyonuyla orantılı bir sinyal şekline dönüştürülür.
c. Fluoresans Dedektör: Fluoresans dedektör en hassas sıvı
kromatografisi dedektörüdür; bu nedenle eser miktarlardaki maddelerin
analizlerinde kullanılır. Çok hassas olmasına karşın, responsu ancak sınırlı
bir konsantrasyon aralığında doğrusaldır. (Şekil-47a)
Doğal olarak fluoresans olmayan maddelere karşı hassas
olmayışı da bu tip dedektörün diğer bir dezavantajıdır. Bu tür bileşiklerin
saptanması maddelerin fluoresans türevleri üzerinden yapılabilir. Fluoresans
dedektörler basit veya kompleks olabilir. Basit bir fluoresans dedektörde bir
tek dalga boyu uyarıcı kaynak ve bir algılayıcı bulunur; algılayıcı tüm dalga
boylarının fluoresans ışığını izler. Bu tip bir fluoresans dedektör bazı
örnekler için çok hassastır ve oldukça da ucuzdur. Ancak tek bir dalga boyunda
uyarılması ve sadece geniş bir emisyon dalga boyu nedeniyle çok yönlü
kullanımlar için uygun değildir. Kompleks bir dedektör ise çok amaçlıdır;
bunda, fluoresans spektrometreye küçük bir algılayıcı hücre yerleştirilmiştir.
Uyarıcı ve emisyon dalga boylarının seçilebilir olmasından dolayı çok yönlüdür.
Ayrıca, istenildiğinde uyarma ve emisyon spektrumları elde edilebilir.
d. Elektrik iletkenlik dedektörü: Elektriksel iletkenlik dedektörü
(İyon-değiştirici kromatografide de kullanılır)
hareketli fazın iletkenliğini ölçer. Ortamın kendi iletkenliğinden ileri
gelebilecek iletkenlikler uygun elektronik düzenlemelerle giderilmelidir.
Hareketli fazda tampon olması halinde dedektörde bir taban sinyali meydan
gelir; bu durumda ölçme başarısız olur.
Elektrikli kondüktivite dedektörü bir bulk dedektör tipidir; dolayısıyla
çözelti ve solventteki tüm iyonları algılar. Algılayıcı elektrotların
polarizasynunu önlemek için alternatif akım kullanılmalıdır; böylece ölçülen
değer, elektrot sisteminin direnci değil, impedansı olur.
Fiziksel kimya bakış
açısıyla bir çözeltinin iletenliği, onun direncinden daha önemlidir. (Şekil-47b)
Elektriksel
kondüktivite dedektörün algılayıcısı, diğer tüm dedektör algılayıcılar arasında
en basit olanıdır. Sistemde, içinde iki elektrot bulunan uygun bir akış hücesi
vardır; elektrotlar, bir Wheatstone köprüsünün bir koluna impedans komponeneti
olacak şekilde yerleştirilirler. İyonlar algılayıcı içinde hareket ettiklerinde
elektrotlar arasındaki impedans değişeceğinden, köprüden buna eşdeğer miktarda
bir dengeleme sinyali meydana gelir. Ancak bu sinyal hücredeki iyon konsantrasyonuyla
doğrusal olarak değişen bir sinyal değildir; bu nedenle elektronik devre
tarafından modifiye edilerek doğrusal sinyal şekline dönüştürülür ve kaydedilir.
e. Elektrokimyasal
dedektör: Dedektör, uygun elektrotların bulunduğu bir hücrede analitin
oksitlenme/indirgenme reaksiyonları sonucunda oluşan akımın ölçülmesi esasına
göre çalışır. Doğan akımın seviyesi doğrudan analit konsantrasyonuyla orantılı
olduğundan bu tip dedektörler kantitatif tayine olanak verir.
Elektrokimyasal dedektölerin uygulama alanı fazla geniş
değildir; fakat hassasiyetinin yüksek olması nedeniye özellikle doğal ürünler
ve yiyecek maddeleri incelmelerinde kullanılır. Oksijen, metal kirlilikleri ve
halojenler ölçmelerde önemli hatalara neden olurlar.
Elektrokimyasal dedektörlerde (Şekil-47c) üç elektrot
bulunur; oksitlenme veya indirgrnme reaksiyonunun olduğu iş elektrodu, yardımcı
elektrot ve referans elektrot. Referans elektrot hareketli fazın taban
iletkenliğinde olabilecek değişiklikleri dengeler. Eektrotlar çeşitli geometrik
şekillerde yerleştirilebilir
f.
Transport Dedektörler: Transport dedektör metal zincir, tel
veya disk gibi bir taşıyıcıdır. Sürekli olarak kolon akımından geçer, örneğin
bulunduğu hareketli fazdan örneği ekstrakt eder ve yüzeyinde ince bir film
tabakası halinde biriktirir; film üzerinde kalan hareketli faz
buharlaştırılarak uzaklaştırılır. Bu işlemden sonra taşıyıcı, üzerinde biriken
maddenin saptanması için uygun bir algılama sistemiyle taranır. Bu amaçla,
örneğin, piroliz ürünlerinin saptanması istendiğinde alev iyonizasyon dedektörü
(FID) kullanılır; bunun için taşıyıcı ısıtılır, örnekteki piroliz ürünleri
açığa çıkar ve ürünler çoğunlukla karbon içerdiğinden FID ile algılanır. Hareketli
fazda uçucu olmayan maddeler bulunması halinde doğru sonuç vermez, ayrıca
kullanılan solventin uçucu ve çok saf olması gerekir.
Şekil-47(d)’de,
transport dedektörlere bir örnek olarak hareketli tel (moving wire) dedektörün şematik
diyagramı verilmiştir. Bu tip bir dedektörde, sürekli hareket eden bir tel
halka ile sıyırıcının bir kısmı bir alev iyonizasyon dedektörüne taşınır. Tel
önce sıyırıcıdan geçer, onu bir fırına taşır ve burada sıyırıcının çözgeni buharlaşır.
Buradan azot atmosferi altında tutulan
piroliz fırınına gelen örnek piroliz olur; piroliz ürünleri azot gazıyla
taşınarak alev iyonizasyon dedektörü (FID) içindeki merkez tüpe taşınır ve
bileşenler iyonizasyon dedektörü tarafından algılanır. FID, hareketli fazdaki
solventten etkilenmeyen bir dedektördür.
g. Buharlaştırmalı
Işık Saçılması Dedektörü: Bu tip bir dedektörde, kolon akımını
küçücük damlacıklar halinde atomize eden bir püskürtücü bulunur. Damlacıklar
buharlaştırılarak solventi uzaklaştırılır ve maddeler (solutes) atomizasyonun
gazı içinde ince, süspansiyon şeklinde dağılır. (Şekil-47e)
Atomizasyon gazı hava veya tercihen inert bir gaz olabilir.
Süspanse tanecikler bir ışık demetinden geçer, ışığın saçılmasına neden olur ve
saçılan ışık bir çift optik fiberden geçerek bir fotomultipliere gelir; çıkış
elektronik olarak işlenerek bir bilgisayar sistemine veya potansiyometrik
kaydediciye gönderilir.
Teorik olarak dedektör uçucu olmayan tüm maddeleri algılar.
Işık dispersiyonu çoğunlukla Raleigh saçılması karakterinde olduğunda, algılama
maddenin kütlesiyle orantılı olur; bu özellik nedeniyle dedektöre ‘kütle
dedektörü’ de denilmektedir. Doğrusal bir algılama, taneciklerin büyüklüğünün
kontrol altında tutulmasını gerektirir. Dedektörün hassasiyeti 10-20 ng madde
miktarıdır.
Şekil-47: (a) Tek dalga
boyu uyarmalı fluoresans dedektör, (b) elektriksel iletkenlik dedektörü, (c)
elektrokimyasal dedektörler, (d) tipik bir transport dedektör şeması, (e)
Buharlaştırmalı ışık saçılması dedektörü şeması