Şekil-1: Tipik bir sıvı
kromatografisi cihazında sıvı akışını
gösteren diyagram
gösteren diyagram
1. KOLON KROMATOGRAFİ
Klasik sıvı kromatografisi yönteminde çapı 10-50 mm olan ve
50-500 cm uzunluğunda katı sabit faz malzemesi içeren cam tüpler kullanılır.
Uygun bir akış hızı alınabilmesi için katı malzemenin tanecik büyüklüğünün
150-200 mikrometreden fazla olması gerekir. Dolgu maddesinin yukarısındaki
sıvının yüksekliği hareketli fazı kolon boyunca yürütebilecek seviyede
olmalıdır. En iyi akış hızı dakikada bir
mililitrenin onda bir kaçı kadardır ve tabii ayırma işleminde harcanan zaman da
fazla olur. Klasik uygulamanın çabuklaştırılması için sıvı akış hızının vakumla
çekilerek veya pompa ile ittirilerek hızlandırılması olumlu sonuçlar vermez.
Sıvı kromatografisinin uygulanmaya başlandığı ilk yıllarda
kolon veriminin, dolgu maddesinin tanecik boyutları küçültülerek önemli
derecede artırılabileceği düşünülmüştür. 1960 yıllarında çapı 10 mikrometre
gibi çok küçük taneciklerin üretildiği ve kullanıldığı yeni bir teknoloji
geliştirilmiştir. Bu teknolojide, klasik sıvı kromatografisinde kullanılan
basit sistemlerin tersine çok karmaşık cihazlara gereksinim vardır.
"Yüksek-performanslı sıvı kromatografisi, HPLC (highperformance liquid
chromatography)" denilen bu tip cihazlar klasik kromatografilerde
yapılamayan uygulamalarda çok başarılıdır.
Yüksek - Performanslı
Sıvı Kromatografisi
Şekil-2'de, deneyle elde edilen bir sıvı kromatografisi
verilerinin grafikleri verilmiştir; şekilde tepsi yüksekliğinin, akış hızı ve
dolgu maddesinin tanecik çapına göre değişimleri görülmektedir. Eğrilerin hiç
birinde, bir minimum yoktur; sıvı kromatografisinde bu tip minimumlarla sadece
çok düşük akış hızlarında karşılaşılır. Yine aynı konuda görülen denklem(8),
verim ile hareketli faz arasındaki ilişkiyi yeteri derecede tanımlayamaz;
burada, Giddings tarafından çıkarılan daha kompleks bir denklem kullanılır (J.C Gidings, Anal. Chem., 35, 1338, 1963).
Şekil-1'de ayırma veriminin, küçük tanecik çaplarında çok
arttığı açık bir şekilde görülmekledir. Bu tip maddelerle hazırlanan kolonlarda
uygun akış hızları, yüksek basınçlı pompa ile sağlanabilmiştir. Bu da HPLC
cihazındaki sistemin klasik sıvı kromatografisinde kullanılan yükleme (kendi
ağırlığı ile) kolonuna göre çok daha ayrıntılı ve karmaşık olduğunu gösterir.
Şekil-2'de böyle bir cihazın bölümlerinin gösterildiği bir blok diyagram
verilmiştir.
Şekil-2: Dolgu maddesi tanecik
büyüklüğünün ve akış hızının tepsi yüksekliğine (H) etkisi. Kolon boyutları 30
cm x 2.4 mm dir; madde N,N-dietil-p-aminobenzen, hareketli faz heksan, metilen
klorür ve izopropil alkoldür; dolgu maddesi corosil II ince slikajel
a. Solvent Verme
Sistemi
Çözgen (Solvent)
Rezervuarı ve Gaz Giderme Sistemi
Modern bir HPLC cihazında, her biri 1-2 lt kapasiteli bir
veya daha fazla cam veya paslanmaz çelik rezervuarlar bulunur. Rezervuarlarda
çözünmüş gazları, çoğunlukla oksijen ve azotu, giderecek düzenekler vardır. Bu
gibi gazlar kolonda ve dedektör sistemlerinde kabarcıklar oluşturarak çalışmayı
bozarlar; band genişlemesine ve dedektörün algılama bozukluğuna neden olurlar.
Gaz giderici düzeneklerde bir vakum pompa sistemi, bir distilasyon sistemi veya
Çözgeni ısıtan ve karıştıran bir sistem bulunur.
Tek bir çözgenin kullanıldığı ayırmaya "tek kaynaklı
(isokratik) sıyırma" denir. Polariteleri birbirinden önemli derecede
farklı olan iki (bazan daha çok) çözgenin kullanıldığı ve "dereceli
sıyırma (gradient)" adı verilen yöntemde ayırma verimi oldukça yüksektir.
Sıyırma işlemi başlatıldıktan sonra iki çözgenin oranları programlı bir şekilde
değiştirilir; değiştirme bazan sürekli, bazan da kademeli olarak yapılır.
Modern HPLC cihazlarında, iki veya daha fazla rezervuardan bir karıştırma
odacığına sürekli olarak değişen hızlarda çözgen verilir; Çözgenlerin hacimleri
arasındaki oran zamanla doğrusal veya üstel fonksiyon olarak değiştirilebilir.
Şekil-3'de dereceli sıyırma işlemi ile yapılan iyi bir
ayırma görülmektedir. 3b' deki kromatogramda sıyırmada hacimce 50/50 metanol/su
çözeltisi kullanılmıştır. 3a'daki kromatogramda ise ayni çözgen çifti
sıyırmanın başlangıcında 40/50 oranında olacak ve sonra metanol oranı dakikada
% 8 hızla artacak şekilde bir uygulama yapılmıştır. Dereceli sıyırma yöntemiyle
yapılan ayırmalarda, ilk çıkan piklerde herhangi bir bozulma olmaksızın ayırma
süresi kısaltılabilir.
Şekil-3: Kademeli sıyırma ile ayırma
veriminin artırılması; (a) dereceli sıyırma, (b) tek kaynaklı sıyırma
Pompalar
HPLC cihazlarının çoğundaki pompaların çıkış basıncı 1000
psi (libre/inc2) den büyüktür, dakikada 3 ml hızla akış sağlayan
4000-6000 psi lik pompalar tercih edilir. Akış hızı ± % 2 lik bir toleransla sabit olmalıdır.
Bu amaçla kullanılabilen iki mekanik pompa tipi vardır; bunlar:
- Vidalı
(screw-driven) şırınga tipi pompalar
- Pistonlu
pompalar
Birinci tip pompalarda kolaylıkla kontrol edilebilen,
darbesiz bir akım alınır; ancak kapasitede düşme ve çözgen oranlarının
değiştirilmesinde sorunlarla karşılaşılır. Pistonlu pompaların kullanım
alanları daha geniştir, kademeli olarak azaltılan miktarlarda darbeli bir akım
verir. Pistonlu pompaların avantajı istenildiği kadar çözgen basabilmesidir;
ayrıca iç hacminin küçük olması dereceli sıyırma işlemi için ideal bir durumdur
(Şekil-4).
HPLC cihazlarında pnömatik pompalar da kullanılabilir; en
basitinde hareketli faz, sıkıştırılmış hava ile basınçlandırılan bir kabın
içindeki portatif bir rezervuarda bulunur. Basittir, ucuzdur ve darbesiz akım
verirler; kapasiteleri ve çıkış basınçları sınırlıdır, çözgenin viskozitesine
göre akış hızı değişir. Ancak dereceli sıyırma işlemi için uygun değildir.
Şekil-4: Bir
pistonlu pompanın şematik görünümü
Pompalarla yüksek basınçlara çıkılmasının herhangi bir
tehlike yaratmayacağını belirtmek gerekir, sıvılar fazla sıkıştırılamadıklarından
sistemin bir parçasında meydana gelebilecek kopma veya açılma sadece çözgen
sızıntısına yol açar.
b. Kolon Doldurma
Sistemi ve Örnek İnjeksiyonu
Ön Kolonlar
Bazı HPLC cihazlarında çok bilinen ön kolonlar vardır. Ön
kolonlardaki dolgu maddesi analitik kolondaki dolgu maddesi ile kimyasal yapı
bakımından aynidir, fakat tanecik boyutları daha büyüktür. Böylece ön kolon
boyunca olan basınç düşmesi, sistemin geri kalan kısmındakine kıyasla ihmal
edilebilir bir düzeydedir. Ön kolonun amacı, çözgendeki safsızlıkları tutarak
analitik kolonun kirlenmesini önlemektir. Ayrıca ön kolon hareketli fazı sıvı
ile doyurarak sabit fazı oluşturur; böyle bir durumda analitik kolondaki dolgu
maddesinden sabit fazın sıyrılması işlemine gerek olmaz. (Şekil-5c)
Örnek İnjeksiyon
Sistemleri
HPLC'de en çok döner örnek valf sistemi kullanılır. (Şekil-5a).
Bazan kızak valflerde de kullanılmaktadır. (Şekil-5b). Kızak, Kel-F'den
üretilmiştir ve iki tetrafluoroetilen parçası arasındaki düzlemde hareket eder
konumdadır. Örnek valfe bir şırınga ile çekilir, sonra kızak soldan sağa doğru
hareket ederek örneğin solvent akımı içine girmesini sağlar.
Örnek injeksiyonu bir şırıngayla da yapılabilir. İnjektör
İgnesi silikon, neopren veya teflondan yapılmış bir conta (septum)'ya
batırılarak sisteme verilir; injektör çekildiğinde conta kendi kendini kapatır.
Kolonlar
HPLC kolonları kalın kenarlı cam tüpten veya hassas-delikli
paslanmaz çelik borudan yapılır. İnert yüzeylerin gerektiği özel kimyasal
maddeler ve biyolojik uygulamalar da PEEK (bir mühendislik plastiğidir) ve cam
tüp kolonlar kullanılır (600 psi altındaki basınçlarda).
Kolon uzunlukları çoğunlukla 15-150 cm, iç çapı 2-3 mm
kadardır. 1 m veya daha uzun kolonlar, kısa kolonları ucuca bağlayarak
hazırlanabilir. Kolonlar sarılmış halde kullanılır; bu durumda kolon veriminde
biraz düşme gözlenir.
HPLC kolonlarında en fazla kullanılan dolgu maddesi mikroporöz silikadır. Alumina ve Celite (diyatome toprağı) de çok kullanılan maddelerdir. Dolgu maddelerin tanecik büyüklüklerinin 1.5-10 mikrometre aralığında olması istenir.
HPLC kolonlarında en fazla kullanılan dolgu maddesi mikroporöz silikadır. Alumina ve Celite (diyatome toprağı) de çok kullanılan maddelerdir. Dolgu maddelerin tanecik büyüklüklerinin 1.5-10 mikrometre aralığında olması istenir.
Şekil-5: HPLC, (a) döner örnek valfi,
(b) kızak örnek valfi, (c) ön ve ana kolonun şematik görünümleri
Şekil-6: Dolgu maddesi tanecik
büyüklüğünün kolon tepsi yüksekliği ve dedektör responsuyla ilişkisi
İkinci bir tip dolgu maddesi zarlı (pellicular)
taneciklerdir; bunlar 40 mikrometre kadar çaptaki cam taneciklerinin, 1-3 mm kalınlıkta silika jel, alumina veya bir
iyon değiştirici reçine gibi poröz bir madde ile kaplanarak hazırlanır. Böyle
bir ince tabaka fazlar arasındaki dengenin hızla kurulmasını sağlar; böylece
kolon verimi yükselir. Zarlı dolgu maddeli kolonlara sınırlı miktarlarda örnek
verilebilir; bu miktar pöröz maddenin ancak onda biri kadar olabilir.
c. Dedektörler
HPLC'de, gaz kromatografide olduğu gibi çok hassas dedektör
sistemlerine gereksinim olmaz. Bu nedenle örneğe bağlı olarak çeşitli
dedektörler kullanılabilir. Tablo-1'de çok kullanılan dedektörler ve
özellikleri verilmiştir.
Tablo-1: Bazı Sıvı Kromatografisi Dedektörlerinin
Özellikileri
Özellikileri
Ultraviole ve Görünür
Iışık Dedektörler
En çok kullanılan dedektörler ultraviyole veya görünür ışın
absorbsiyonuna dayanan dedektörlerdir. Fotometreler ve spektrofotometreler
ticari cihazlardır. Fotometrelerde bir civa kaynaklan alınan 254 ve 280 nm
bandları kullanılır; bu dalga boylarında pek çok organik fonksiyonel grup
absorbsiyon yapar. Spektrofotometrik dedektörler fotometrelerden daha
elverişlidir, çünkü bunlarda örnekteki maddelerin absorbsiyon yapacağı dalga
boylarını seçme olanağı vardır. Fotometrik dedektörlerde cihazın dalga boyu
aralığında, örnekteki maddelerin ışığı absorblaması, fakat çözgenin herhangi
bir absorbsiyona neden olmaması gerekir. Şekil-7'de ultraviyole fotometrik bir
dedektörün şematik diyagramı verilmiştir.
Şekil-7: HPLC ultraviyole
dedektörler
Refraktif İndeks Dedektörler
Refraktif indeks bir bulk özelliğidir, dolayısıyla refraktif indeks
dedektörünün algılaması hareketli fazdaki tüm komponentlerin toplam refraktif
indeksine dayanır.
Refraktif indeks dedektörü en az hassas sıvı kromatografisi
dedektörüdür; çevre sıcaklığı, basınç, akış hızı değiştiğinde dedektörün
algılaması da değişir. Çeşitli dezavantajlarına rağmen, refraktif indeks
dedektörleri, noniyonikler, UV bölgede absorbsiyon yapamayan maddeler ve flüoresans
olmayan
bileşikler için çok uygun dedektörlerdir. Refraktif indeks dedektörleri
çeşitlidir; diferansiyel refraktif indeks, Fresnel metodu, Christiansen etki,
interferometre, termal lens, dielektrik sabiti dedektörler gibi.
Şekil-8’de bir diferansiyel refraktif indeks dedektörünün
şematik diyagramı verilmiştir. Burada çözgen ve analit çözeltileri bir cam
levha ile birbirinden ayrılmıştır. Cam levha, iki çözeltinin refraktif
indeksleri birbirinden farklı olduğunda gelen ışının sapmasını sağlayacak bir
açı ile yerleştirilmiştir. Bir ışık demeti optik maskeden geçerek hücre
bölmesine gelir. Mercekler demeti yönlendirerek örnek ve referans hücrelerden
geçmesini ve düz aynaya gelmesini sağlarlar. Ayna demeti yansıtarak tekrar
örnek ve referans hücrelerine gönderir. Mercekten geçen demet bir fotosel
üzerine odaklanır. Demetin yerini şiddeti değil, açısal sapması belirler;
sapma, iki hücredeki maddeler arasındaki refraktif indeks farkının bir
sonucudur. Fotoelektrik hücrede demetin odak konumu (yeri) değiştiğinde çıkış
da değişir ve fark sinyal elektronik olarak modifiye edilerek örnek
hücresindeki madde konsantrasyonuyla orantılı bir sinyal şekline dönüştürülür.
Transport Dedektör
Tansport dedektör metal zincir, tel veya disk gibi bir
taşıyıcıdır. Sürekli olarak kolon akımından geçer, örneğin bulunduğu hareketli
fazdan örneği ekstrakt eder ve yüzeyinde ince bir film tabakası halinde
biriktirir; film üzerinde kalan hareketli faz buharlaştırılarak uzaklaştırılır.
Bu işlemden sonra taşıyıcı, üzerinde biriken maddenin saptanması için uygun bir
algılama sistemiyle taranır. Bu amaçla, örneğin, piroliz ürünlerinin saptanması
istendiğinde alev iyonizasyon dedektörü (FID) kullanılır; bunun için taşıyıcı
ısıtılır, örnekteki piroliz ürünleri açığa çıkar ve ürünler çoğunlukla karbon içerdiğinden
FID ile algılanır.
Hareketli fazda uçucu olmayan maddeler bulunması halinde
doğru sonuç vermez, ayrıca kullanılan solventin uçucu ve çok saf olması
gerekir.
Şekil-9’da, transport dedektörlere bir örnek olarak
hareketli tel (moving wire) dedektörün şematik diyagramı verilmiştir. Bu tip
bir dedektörde, sürekli hareket eden bir tel halka ile sıyırıcının bir kısmı
bir alev iyonizasyon dedektörüne taşınır. Tel önce sıyırıcıdan geçer, onu bir
fırına taşır ve burada sıyırıcının çözgeni buharlaşır. Buradan azot atmosferi
altında tutulan piroliz fırınına gelen
örnek piroliz olur; piroliz ürünleri azot gazıyla taşınarak alev iyonizasyon
dedektörü (FID) içindeki merkez tüpe taşınır ve bileşenler iyonizasyon
dedektörü tarafından algılanır. FID, hareketli fazdaki solventten etkilenmeyen
bir dedektördür.
Şekil-9: Pye Unicam hareketli tel dedektörü
Elektrokimyasal
Dedektör
Elektrokimyasal dedektör uygun elektrotların bulunduğu bir
hücrede analitin oksitlenme/indirgenme reaksiyonları sonucunda oluşan akımın
ölçülmesi esasına göre çalışır. Doğan akımın seviyesi doğrudan analit
konsantrasyonuyla orantılı olduğundan bu tip dedektörler kantitatif tayine
olanak verir.
Elektrokimyasal dedektölerin uygulama alanı fazla geniş
değildir; fakat hassasiyetinin yüksek olması nedeniye özellikle doğal ürünler
ve yiyecek maddeleri incelmelerinde kullanılır. Oksijen, metal kirlilikleri ve
halojenler ölçmelerde önemli hatalara neden olurlar.
Elektrokimyasal dedektörlerde üç elektrot bulunur;
oksitlenme veya indirgrnme reaksiyonunun olduğu iş elektrodu, yardımcı elektrot
ve referans elektrot. Referans elektrot hareketli fazın taban iletkenliğinde
olabilecek değişiklikleri dengeler. Eektrotlar çeşitli geometrik şekillerde
yerleştirilebilir; ince tabaka hücrelerde en çok kullanılan yerleşimler şekil-10(b)
ve (c)’degörüldüğü gibidir.
Şekil-10: (a) Bir elektrokimyasal
dedektör, (b), (c) farklı elektrod konfigürasyonları
Kütle spektroskopisi de hassas bir özel dedektör olarak
kullanılmaktadır. Ticari bir cihazda sıyırıcıyı iyon kaynağına taşıyan bir
paslanmaz çelik veya poliimid kayış vardır. Kaynağa ulaşmadan önce kayış bir
infrared buharlaştırıcının altından geçerek sıyırıcıdaki solventin büyük bir
kısmı buharlaşır, sonra iki farklı vakum odasından geçen örnek kütle
spektrofotometresine girer. Burada örnek, iyon odacığı içine püskürtülerek
buharlaştırılır. Tayin sınırları 0.2-1 ng gibi çok düşük değerler arasındadır.
Yüksek performans sıvı kromatografisinde hareketli faz
sıvıdır. Sabit faz katı, sıvı tabakası, iyon değiştirici reçine, mikroporöz
tanecikler, modifiye reçineler gibi değişik maddeler olabilir. Sabit faza göre
ayırma mekanizmaları da farklılıklar gösterir; şöyle ki:
1.
Adsorbsiyon (Sıvı-Katı) Kromatografisi
2.
Dağılma (Partition) Kromatografisi
3.
İyon-Değiştirme Kromatografi
4.
Jel geçirgenlik veya Jel süzme
(Moleküler-Exclusion veya Size-Exclusion) Kromatografi)
1. Adsorbsiyon
(Sıvı-Katı) Kromatografisi
Kromatografideki ilk uygulamaların tamamı adsorbsiyon
esasına dayanıyordu, burada sabit faz çok ince bir katı maddenin yüzeyidir.
Böyle bir dolgu maddesinde madde ve sıyırıcı solvent katı yüzeyi üzerinde yarış
halindedirler ve adsorbsiyon kuvvetlerin etkisi altındadırlar. Nötral organik
bileşiklerin ayrılmasında en çok kullanılan yöntem HPLC yöntemi ile sıvı-katı
kromatografisidir. Bir maddenin bir çözgen ve adsorblayıcı bir katı madde
arasındaki en ideal dağılımı, "Kromatografiye Giriş, Şekil-1"deki A
eğrisi adsorbsiyon izotermi ile tanımlanır. Bu eğri düşük konsantrasyonlarda
bir doğruya yakındır; bu durum sıyırma işleminin doğrusal olduğunu ve pik
bozulmasının da en düşük düzeyde bulunduğunu gösterir.
Sabit ve Hareketli
Fazlar
Sıvı-katı kromatografisinde en çok kullanılan adsorblayıcı
silika jel ve Aluminadır. Dolgu maddelerinin tanecik büyüklükleri çok çeşitli
olabilir; HPLC’de kullanılan tipik silika jel dolgu maddesinin tanecik
büyüklüğü 10 mm dir ve malzemenin % 80'
i 8-12 mm aralığına girer.
Sıvı-katı kromatografisinde başarı, hareketli fazın seçimine
bağlıdır; solvent değiştirilerek maddelerin kapasite faktörü (k’), ideal değerler
olan 1-10 aralığına girecek şekilde değiştirilebilir. Bir solventin k’ değerine
etkisi, onun sıyırma gücü (e0)
ne bağlıdır, bu ise bazı referans solventlere karşı relatif olarak ölçülebilir.
Örneğin X maddesi için,
yazılabilir. Burada (KX)1 ve (KX)2,
(1) ve (2) çözgenleri kullanıldığında X maddesinin katı adsorbent üzerindeki
dağılma katsayılarıdır. AX maddenin molekül büyüklüğü, e10 ve e20 (1) ve (2)
solventlerinin sıyırma kuvvetleridir. Tablo-2'de alumina adsorbent
kullanıldığında çeşitli çözgenlerin n-pentana göre sıyırma kuvvetleri
verilmiştir. Silika jel'ın e0
değerleri, alumina için olan değerlerin 0.77 sine eşittir. Sıyırma gücü yüksek
olan bir çözgen düşük olana kıyasla adsorblanan tanecikleri daha hızlı sıyırır.
Adsorbsiyon kromatografisinde çoğunlukla kademeli sıyırma
yapılır. Bunda, sıyırma gücü düşük bir çözgenle kolaylıkla sıyrılabilen
maddeler çekilir. Sonra sıyırma gücü yüksek bir çözgen ilave edilerek daha sıkı
bağlı maddeler alınır.
Tablo-2: Alumina Adsorbenti ile Bazı Solventlerin
Sıyırma Gücü
Sıyırma Gücü
Uygulamalar
Bileşiklerin adsorblanma eğilimleri birbirinden büyük
farklılıklar gösterir ve bu özellik de adsorbsiyon kromatografisinin temelini
oluşturur. Örneğin, bir organik molekülün adsorbsiyon özellikleri ile hidroksil
gruplarının sayısı arasında pozitif bir ilişki olduğu bilinir. Benzer bir
ilişki çift bağlar için de söz konusudur. Bazı fonksiyonlu gruplar içeren
bileşikler diğerinden daha sıkı tutulurlar. Adsorblama eğilimi aşağıdaki sıraya
göre azalır: asid > alkol > karbonil > ester > hidrokarbon. Adsorbsiyon
sırasının saptanmasında adsorbentin yapısı da önemlidir. Adsorbent ve solvent
seçimi deneme-yanılma yöntemiyle yapılır. Şekil-11'de HPLC ile yapılan tipik
bir sıvı-katı ayırması görülmektedir.
Şekil-11: Adrenal
steorid-kortizonların sıvı-katı kromatografisi
2. Dağılma (Partition)
Kromatografisi
Partition (Dağılma) veya sıvı-sıvı kromatografisi Martin ve
Synge'nin Nobel ödülünü kazandıkları çalışmaları ile başlamıştır (1941). Bu
çalışmada tepsi yüksekliği 0.002 cm kadar küçük olan özel bir kolon
hazırlanabileceği gösterilmiştir. Bu durumda 10 cm'lik bir kolonda 5000 teorik
tepsi bulunabilecektir. Hatta daha kısa kolonlarda bile yüksek ayırma gücüne
erişilebilecektir.
Katı Destek Maddeleri
Dağılma kromatografisinde en çok kullanılan katı destek
maddeleri silisik asit veya sika jel'dir. Bu madde suyu kuvvetle adsorblar; bu
nedenle sabit faz suludur. Bazı uygulamalarda su filmine bir tampon veya
kuvvetli bir asit (veya bir baz) ilavesi ayırmayı kuvvetlendirebilir. Alifatik
alkoller, glikoller ve nitrometan gibi polar çözgenler de tek başlarına veya su
ile karışım halinde silika jel'e emdirilerek sabit faz olarak kullanılır.
Destek olarak kullanılan diğer maddeler arasında alumina, diyatome toprağı,
nişasta, selüloz ve çok ince (toz) cam sayılabilir; bu katılar su ve çeşitli
organik sıvılarla kaplanarak kullanılır.
Şekil-12: 30 amino asit karışımının
gradient elusyon
yöntemiyle ayrılması
yöntemiyle ayrılması
Hareketli faz saf bir çözgen veya çözgenler karışımıdır;
polaritesi sabit faz sıvısından, sabit faz ile karışmayacak derecede farklı
olmalıdır. Sabit faza emdirilen çözgen karışımı çoğunlukla, polariteleri yüksek
iki çözgendir; "ters-faz" kromatografisinde ise sabit faz polar
olmayan bir çözgen, hareketli faz da polar bir çözgendir. Sabit ve hareketli
sıvı çiftlerinin seçimi deneyerek yapılır. Daha önce değinildiği gibi ayırmanın
verimli olabilmesi için kademeli sıyırma (gradient elution) uygulanır.
Şekil-12’de 30 amino asit karışımının gradient elusyon yöntemiyle ayrılması
görülmektedir.
Destek Maddesi ile
Bağlanmış Dolgu Maddeleri
HPLC’de çok kullanılan bir dolgu maddesi tipi de üzerinde
kimyasal olarak bağlanmış organik bir grup bulunan saf silika jel
tanecikleridir. Örneğin, Klorooktadesil silan'ın silika jel yüzeyi üzerinde OH
grupları ile reaksiyonundan bir hidrokarbon yüzey oluşur.
Burada R oktodesil grubunu ve daire içindeki Si'de jel
taneciği üzerindeki pek çok SiOH gruplarından birini gösterir. Silika jel'e
bağlanabilen başka gruplar da vardır; alifatik aminler, eterler, nitratlar ve
aromatik hidrokarbonlar gibi.
Kimyasal olarak bağlanmış silika, yüzey adsorbsiyonun olduğu
katı yüzey ile sıvı-sıvı dengesinin oluştuğu akıcı olmayan sıvı arasında
bulunan bir ara kademedir. Kimyasal olarak bağlı yüzeylerin, normal
katı-destekli sıvılara göre önemli derecelerde avantajları vardır.
Dağılma kromatografisi ile birbirine çok benzer maddeler
ayrılabilir. Tipik örnekler arasında bir proteinin hidrolizinden elde edilen
çok sayıdaki amino asitlerin, alifatik alkollerin ve şeker türevlerinin
analizleri verilebilir.
3. İyon-Değiştirme
Kromatografi
İyon-değiştirici reçineler kolon kromatografisinde çok
kullanılan dolgu maddeleridir. Diğer kolon yöntemlerinin tersine burada solvent
su, ayrılacak maddeler de iyonlardır. Bu nedenle iyon-değiştirici kromatografi
inorganik kimyasal analizlerde çok kullanılan bir yöntemdir. Ayni zamanda amino
asitlerin ve diğer organik asidlerin ve bazların ayrılmasında da uygundur.
İyon değiştirme, bir çözelti ve bu çözelti ile ilişki
halinde olan fakat çözünmeyen bir katı madde arasındaki, ayni işaretli
iyonların birbiri ile yer değiştirmesi olayıdır. Nötral veya sentetik pek çok
madde iyon değiştirici gibi davranır. Klay ve zeolitlerin iyon-değiştirme
özellikleri uzun zamandan beri bilinmekte ve bunlar yüzyılı aşkın bir süredir
bu amaçla kullanılmaktadır. Sentetik iyon-değiştirici reçineler ilk defa
1935'de yapıldı ve su sertliğinin giderilmesi, suyun deiyonizasyonu ve iyon
ayırma işlemlerinde geniş bir uygulama alanına yayıldı.
Sentetik iyon-değiştirici reçineler, her molekülünde çok
sayıda iyonik fonksiyonel gruplar içeren yüksek molekül ağırlıklı polimerik
maddelerdir. Katyon değiştirici reçinelerden sülfonik asit grupları (RSO3-H+)
içeren kuvvetli asit reçineleri, karboksilik asit grupları (RCOOH) içeren zayıf
asit reçinelerden daha çok kullanılır. Anyon-değiştirici reçinelerde bazik
fonksiyonel gruplar bulunur; bunlarda polimer molekülüne bağlanmış, çoğunlukla,
amin grupları vardır. Kuvvetli baz değiştiricilerde kuvaterner aminler [RN(CH)+3OH-],
zayıf baz olanlarında ise sekonder veya tersiyer aminler bulunur.
Bir katyon-değiştirme reaksiyonu aşağıdaki denklemle
anlatılabilir.
x RSO3-H+
|
+
|
M+x
|
¨
|
(RSO3-)x M+
|
+
|
x H+
|
|
katı
|
çözelti
|
katı
|
çözelti
|
Burada M+x bir katyonu, R reçine molekülünün
kalan kısmını gösterir. Anyon değiştiricinin reaksiyonu da benzer bir şekilde
yazılabilir (A-x anyondur).
x RN (CH3)3+OH-
|
+
|
A-x
|
¨
|
[RN(CH3)3]x A-x
|
+
|
x OH-
|
|
katı
|
çözelti
|
katı
|
çözelti
|
İyon-değiştirici reçineler sıyırma kromatografisinde başarı
ile kullanılmaktadır. Örneğin, Beukenkamp ve Reiman, sulfonik asit reçinesi
(asidik hali) ile doldurulmuş bir kolonla Na+ ve K+
iyonlarını ayırabilmişlerdir. Örnek kolonun tepesinden konulduğunda her iki
alkali iyon için de aşağıdaki reaksiyon olur.
şekilde yazılır. Burada [RB] ve [RH] katı reçine fazındaki
alkali ve hidrojen iyonlarının konsantrasyonlarıdır (veya yaklaşık
aktiviteleri). Denklem(2) aşağıdaki,
şekilde yazılabilir. KD, dağılma katsayısıdır.
Sıyırmanın hidroklorik asit ile yapıldığı koşullarda KD yaklaşık
olarak sabit kalır, çünkü sıyırıcının hidrojen iyonu konsantrasyonu, potasyum
ve sodyum iyonlarına göre çok büyüktür. Reçinenin değiştirme yapabileceği
uçları da örnekdeki alkali metal iyonları sayısından çok fazladır. Böylece [H+] ve [RH]
ın toplam konsantrasyonları, dengenin kaymasından etkilenmezler (denklem 1).
Buna göre [RH] ve [H+] ın [RB] ve [B+] ye göre büyük olduğu
koşullarda denklem(3), denklem(1) gibi kullanılabilir ve genel kromatografi
teorisi, sabit fazın iyon değiştirici bir reçine olduğu halde de uygulanabilir.
Denklem(3)'deki KD değeri reçinenin diğer iyonla
kıyaslandığında B+ iyonuna karşı ilgisini gösterir. KD
büyükse B+ iyonunun katı fazda kalma eğilimi artar, tersine KD
nin küçük olması bu eğilimi azaltır (buradaki diğer iyon H+ 'dir). H+
gibi çok bilinen bir referans iyon seçilerek bilinen bir reçinede değişik
iyonların dağılım oranları kıyaslanabilir. Böyle bir inceleme çok değerlikli
iyonların tek değerlikli iyonlara göre daha sıkı tutulduğunu göstermiştir. Aynı
değerlikli iyonlar arasında yapılan incelemelerde ise hidratlanmış iyonun, bazı
özellikleri yanında, büyüklüğünün de etkin olduğu gözlenmiştir. Tipik bir
sülfolanmış katyon değiştirici reçinenin KD değerleri aşağıdaki
sıraya göre azalır: Cs+ > Rb+ > K+ >
NH4+ > Na+ > H+ > Li+.
İki değerlikli katyonlar için de şöyle bir sıra yazılabilir: Ba+2
> Pb+2 > Sr+2 > Ca+2 > Cd+2
> Cu+2 > Zn+2 > Mg+2.
KD değerleri yakın olan iyonların birbirinden
ayrılması için, adsorbsiyon ve dağılma kromatografilerinde uygulanana benzer
yöntemler kullanılır. Örneğin, Şekil-13'de inorganik iyonların sülfonik asitli
katyon değiştirici bir reçinede (zar dolgu) ayrılmasını gösteren HPLC
kromatogramı verilmiştir.
Şekil-13: İnorganik iyonların iyon
değiştirici
kromatografiyle ayrılması
kromatografiyle ayrılması
Sıyırıcı iyonların analit içinde kalmaması için analitik
kolondan sonra bir sıyırıcı kolon bulundurulur. Katyonların ayrılmasında
sıyırıcı bir anyon-değiştirici reçinenin hidroksiti ile doldurulur. Bu reçine
HCL sıyırıcı çözeltiyi, katyonları etkilemeden adsorblayabilir. Sıyırıcı
kolondaki reaksiyon aşağıdaki gibidir.
H+ + Cl- +
ROH ¾® RCl + H2O
Anyonların ayrılmasındaki reaksiyon da,
Na+ + HCO3-
+ RH ¾® RNa + H2CO3
şeklindedir. Burada H 2CO3 'ın çözgenin iletkenliğine önemli bir tesiri
yoktur.
İyon-değiştirici kromatografisi en çok amino asitlerin
analizinde kullanılır. Örneğin, Şekil-14'de, her birinden 1.0 x 10-8
mol bulunan 17 amino asit karışımının kromatogramı verilmiştir. Ayırma zamanı
sadece 42 dakikadır. Değişik pH larda tamponlar kullanılarak kademeli sıyırma
uygulanmıştır.
Şekil-14: Amino asitlerin bir iyon-değiştirici
kolonda ayılması
kolonda ayılması
4. Jel geçirgenlik
veya Jel süzme (Moleküler-Exclusion veya Size-Exclusion) Kromatografi)
Jel kromatografisi ayırmayı örnekteki maddelerin molekül büyüklüklerine
göre yapan bir kromatografi tekniğidir. Bu tekniğe çeşitli adlar verilmiştir;
jel geçirme (gel permeation) kromatografisi, çıkarma (exclusion) kromatografisi
ve moleküler-elek (molecular sieve) kromatografisi gibi.
Jel kromatografisi, bir kolonda, sıyırma yöntemiyle yapılır.
Burada maddenin çıkma derecesi, madde molekülleri veya iyonlarının çözelti
fazına olan giriciliklerine bağlıdır; çözelti, porozitesi yüksek jel yapılı
dolgu maddesi içinde tutulmuştur. Jelin gözeneklerinden daha büyük olan
moleküller veya iyonların tamamı kolondan çıkarlar, daha küçüklerinin çıkışı
ise küçüklüğünün derecesine, şekline ve bazan da jel tarafından adsorblanma
eğilimlerine göre değişir.
Kolon Dolgusu
Jel kromatografisindeki sabit faz, su adsorbsiyonu (bazan
başka çözgenler) fazla olan ve şişebilen, küçük tanecikler halinde, poröz bir
polimerik maddedir. Çalışmaya hazırlanmış dolgu maddesinde polimer ağı içinde
tutulmuş büyük miktarda çözgen vardır. Şişen
gözeneklerin ortalama büyüklükleri adsorplanan çözgenin miktarına bağlıdır; bu
ise, polimer moleküllerindeki çapraz bağ miktarı ile saptanır.
Çok kullanılan bir polimer, polisakkarid dekstran'ın
epiklorhidrin ile çaprazbağlanmasıyla hazırlanır. Epiklorhidrin miktarının
değiştirilmesiyle gözenek büyüklükleri farklı bir seri polimer elde edilebilir.
Bu jeller Sephadex ticari adı altında satılmaktadır. Tablo-3'de Sephadex
jellerinden bazılarının özellikleri verilmiştir. Metilen birakrilamid ile
çapraz-bağlanmış poliakrilamid'den hazırlanmış reçineler de diğer bir grup
ticari reçinelerdir.
Tablo-3: Ticari Sephadex Jellerin
Özellileri
Özellileri
Jel Kromatografisinin
Teorisi
Suyla veya bir çözgenle şişirilmiş bir jel ile doldurulan
kolonun toplam hacmi aşağıdaki ifade ile verilir.
Vt = Vg + Vi
+ V0
Vg jelin katı matriksinin kapladığı alan, Vi
jel gözenekleri içinde tutulan çözgen hacmi, V0 jel tanecikleri
dışında kalan hacimdir. Bir karışma veya difüzyon olmadığı vasayıldığında, V0
aynı zamanda, maddeleri jel gözenekleri içine taşıyan solvent miktarını
gösterir. Gerçekte ise bir miktar karışma ve difüzyon olayı vardır ve bu nedenle
de Gaussian-şekilli eğride yer alan maddeler V0 ‘da bir maksimum
verirler. Jel gözenekleri içine kolaylıkla girebilecek küçüklükteki moleküller
için bu maksimum kolonun sonunda ve Vi + V0 değerinde
meydana gelir. Vi, V0 ve Vg büyüklükleri,
çoğunlukla birbirine yakındır; bu da, bir jel kolonu ile bir örnekteki büyük
moleküllerin küçük moleküllerden ayrılması işleminde kullanılan yıkama
sıvısının çok az olduğunu gösterir.
Büyüklükleri orta derecelerde olan moleküller gözeneklerde
tutulan çözgenin bir kısmına girebilirler; bu fraksiyon Kd ile
gösterilirse sıyırıcı hacmi Ve için aşağıdaki eşitlik yazılabilir.
Ve = V0 + Kd
Vi (4)
Bu denklem bir jel kolonunun tüm maddelere karşı davranışını
tanımlayabilir. Jel gözeneklerinden geçemeyecek kadar büyük moleküller için Kd
= 0 ve Ve = V0 dır;
gözeneklere girebilen maddeler için ise Kd = 1 ve Ve = V0 +Vi
dir. Denklem(4) ün yazılmasında madde molekülleri ve jel yüzeyleri arasında
adsobsiyon gibi etkileşimlerin olmadığı varsayılmıştır. Bu tür etkileşimler
varsa, gözeneklerde tutulan madde miktarı artar; gözeneklere kolaylıkla
girebilen maddeler için Kd > 1 olur.
Tablo-4'de dekstrant-tipli jeller için deneysel olarak
saptanan Kd değerleri verilmiştir.
Tablo-4: Sephadex Jellerin Kd Değerleri
Jel Kromatografisi
Uygulamaları
Sephadex G-25 ve G-50 gibi, çok sıkı çapraz bağlı ve küçük
gözenekli jeller tuz giderme işlemlerinde, veya yüksek molekül ağırlıklı
doğal-maddelerden düşük molekül ağırlıklı molekülleri ayırmada kullanılır.
Tablo-4'deki değerlerden de anlaşıldığı gibi G-25 jeli tuzları ve proteinlerden
amino asitleri kolaylıkla ayırabilir. Burada, düşük molekül ağırlıklı
moleküllerin Kd değerleri 1'e yaklaşırken, Kd değeri
sıfır olan proteinler jelden tümüyle çıkarılırlar. Sonuçta, büyük hacimlerde
(yatak toplam hacminin % 20-30'u) örneklerle çalışılması halinde bile iyi bir
ayrılma elde edilir. Böyle bir ayırma, bir sellofan membrandan yapılan diyalize
benzer, fakat daha hızlı ve daha uygun bir ayırma yöntemidir.
Sephadex G-25 ve G-50 jelleri, Tablo-4'de verilen proteinler
ile düşük molekül ağırlıklı maddeler arasında bulunan büyüklüklerdeki
peptidlerin ayrılmasında da uygundur. Bu bileşiklerin K d değerleri 0'dan büyük 1'den küçüktür.
Tablo-4'deki çok gözenekli jeller, proteinler, nükleik asitler ve
polisakkaridler gibi makromoleküllerin ayrılması ve saflaştırılmasında
kullanılırlar; Sephadex 75, tripsin, pepsin ve sytokrom C'nin, serum, albumin,
hemaglobin ve fibrinofen gibi yüksek molekül ağırlıklı proteinlerden
ayrılmasında kullanılabilir.
Jel-geçirme kromatografisi, polimer kimyacıları ve
biyokimyacılar tarafından büyük moleküllerin molekül ağırlıklarını saptamada
kullanılmaktadır. Burada, bilinmeyen maddenin sıyrılan hacmi, ayni kimyasal özelliklerdeki
bir seri standart maddenin sıyrılan hacimleri ile kıyaslanır.
Diğer bazı sıvı kromatografileri:
Afinite (veya Bioafinite) Kromatografi: Bu yöntemde
proteinlerin, enzimler gibi özel ligandlara karşı afinitelerinden (benzeşim)
yararlanılır. Ligand, selüloz gibi uygun bir polisakkarid polimere bağlanır.
Afinite kromatografi biyomoleküllerin saflaştırılmasında kullanılır.
Zone Elektroforez: Zone elektroforez bir
elektroforetik tekniktir; bileşikler bir tamponda zonlar veya bandlar olarak
ayrılırlar ve katı, poröz, veya uygun diğer bir destek ortamında (filtre
kağıdı, agar jel, poliakrilamid jel gibi) kararlı hale dönüştürülür.
Chiral Kromatografi: Enantiomerlerin ayrılmasında
kullanılan bir tekniktir; bir enentiomere karşı diğerinden daha fazla aktif
olan ve reaksiyona girebilen bir chiral sabit faz kullanılır.
YÜKSEK-PERFORMANSLI
SIVI KROMATOGRAFİSi VE GAZ-SIVI KROMATOGRAFİSi KIYASLAMASI
Yüksek-performanslı sıvı kromatografisi (HPLC) ve gaz-sıvı
kromatografisi arasındaki kıyaslama Tablo-5'de verilmiştir. Her ikisinin de
uygulanabildiği durumlarda, gaz, sıvı kromatografisi tercih edilir, çünkü
gaz-sıvı kromatografisi cihazı çok basittir ve sonuçlar daha hızlı alınır.
Uçucu olmayan maddeler (inorganik tuzlar da dahil) ve sıcaklıkla bozunabilen kararsız
bileşikler gaz-sıvı kromatografisi ile analiz edilemezler, ancak HPLC yöntemi
uygulanabilir. Bu iki kromatografik yöntem, çoğunlukla, birbirlerini
tamamlarlar.
Tablo-5: Yüksek-Performans Sıvı ve Gaz-Sıvı
Kromatografilerinin Kıyaslaması
Kromatografilerinin Kıyaslaması
2. DÜZLEM
KROMATOGRAFİSİ
Düzlem kromatografisi iki tiptir. Bunlardan biri ince-tabaka kromatografisidir; ayırma, düz bir yüzey üzerinde bulunan ince toz halindeki katı bir tabakada da yapılır. Diğeri kağıt kromatografisidir; burada ayırma ortamı, ağır bir filtre kağıdından yapılmış bir şerit veya sayfadır.
Kağıt kromatografisi ilk olarak 19. yüzyılın ortalarında
kullanılmıştır. 1940'lı yıllarda çeşitli sahalara uygulanabilen bir teknik
olarak geliştirilmiştir. İnce-tabaka kromatografisinin gelişmesi 1950
yıllarında olmuş ve kısa sürede diğerinden daha çok kullanım alanına
yayılmıştır. Kağıt ve ince-tabaka kromatografileri kompleks inorganik, organik,
ve biyokimyasal maddeleri ayırma ve tanımlamada kullanılan basit ve ucuz
yöntemlerdir. Hatta (özellikle ince tabaka kromatografisi), bu tip karışımların
kantitatif analizlerinde bile kullanılabilirler.
Genel İlkeler
Düzlem kromatografide, örneğin bulunduğu bir damla çözelti
sabit fazın düzlem yüzeyi üzerinde bir noktaya damlatılır. Çözgenin
buharlaşmasından sonra, yüzey boyunca hareketli bir faz (yıkayıcı, developer) akışıyla
kromatogram yıkanır. Yıkayıcının hareketini kapiler kuvvetler sağlar.
"Yukarı yıkama"da hareketli faz yukarı doğru gider; radyal yıkamada
yıkayıcı bir merkezden başlayarak daireler halinde ilerler. "Aşağı
yıkama"da hareket aşağı doğrudur, bunda solventin akışına ağırlığı da
yardımcı olur.
Düzlem kromatografisinde denge konumu, kullanılan sıvı-sıvı
tipine bağlı olarak değişir. Çoğunlukla sabit faz su veya polar başka bir
sıvıdır.
Kolon kromatografisinde ilk geliştirilen ilkeler kağıt ve
ince-tabaka ortamlarına da uygulanabilir. Bu ortamlar içinde sabit ve hareketli
fazlar arasında tekrar tekrar madde transferi lolur. Maddenin hareket hızı
dağılma katsayısına bağlıdır.
Kontrol edilemeyen değişkenleri dengeleyebilmek için bir
maddenin dolaştığı mesafe, aynı koşullarda standart bir maddeninki ile kıyaslanır.
Bu iki mesafe arasındaki oran R std
şeklinde tanımlanır.
1. İnce-Tabaka
Kromatografisi
Sabit Faz
İnce-tabaka kromatografisinde kullanılan katı
adsorblayıcılar, kimyasal bileşim ve tanecik büyüklüğü bakımından çeşitli
tipteki kolon kromatografilerinde kullanılananlara benzer. Ençok kullanılan
adsorblayıcı, sıvı- sıvı ayırmasında su veya diğer polar çözgenler için bir
destek malzemesi görevi yapan silikajel'dir. Hazırladıktan sonra kurutulan
silika tabakası neminin çoğunu kaybedip katı bir tabaka haline dönüştürülerek
sıvı-katı ayırmalarında da kullanılabilir. Böyle bir kurutma işlemi yapılırken
silika yüzeyinin atmosfere açık olmamasına dikkat edilmelidir; aksi halde yüzey
birkaç dakika içinde tekrar nem çekerek destek malzemesinin (silika jel) sıvı-sıvı
ayırması yapabilecek şekle dönüşmesine neden olur.
İyon değiştirici reçineler ve Sephadex jelleri de
ince-tabaka kromatografisinde sabit faz olarak kullanılabilirler.
İnce-Tabaka
levhalarının Hazırlanması
Bir ince-tabaka levhası bir cam veya "mylar"
levhası veya mikroskop kızağı üzerine, çok ince toz halindeki katı maddenin
sulu bir karışımı (çamur) yayılarak hazırlanır. Katı taneciklerin levha üzerine
ve birbirine tutunması için karışım içine, çoğunlukla, bir bağlayıcı konulur,
karışımın levha üzerinde yayılması ve yüzeye sıkıca yerleşmesi için levha bir
süre bekletilir; bazan da bir etüvde bir kaç saat ısıtılır.
İnce tabaka üzerinde maddelerin iyi ve temiz bir şekilde
ayrılabilmesi, levhanın kaplandığı maddenin tanecik büyüklüğü dağılımına ve
tabaka kalınlığının düzgünlüğüne bağlıdır. Sabit kalınlıkta bir tabaka
oluşturmak için çeşitli sürme yöntemleri geliştirilmiştir. Çeşitli firmalar
kaplanmış halde levhalar pazarlamaktadır.
Levhanın Develope
Edilmesi
İnce-tabaka levhalarının develope edilmesinde uygulanan
tipik işlemler Şekil-11'de gösterilmiştir. Levhalar, çoğunlukla, 5x20x20 cm.
boyutlarındadır. Levhanın bir ucu yakınına bir damla örnek konur ve yeri bir
kalem ile işaretlenir. Örneğin çözücüsü buharlaştırılır ve levha, develope
edecek madde buharları ile doyurulmuş kapalı bir kap içine konur. Levhanın bir
ucu, Şekil-15'deki yöntemlerden birine göre, develop çözücüsüyle nemlendirilir
(örnek develop solventine daldırılır). Developer levhanın tümünü geçtikten
sonra levha çıkarılır, kurutulur ve üzerinde ayrılmış olan maddeler uygun bir
yöntemle tanımlanır.
Şekil-16'da, bir karışımdaki amino asitlerin iki yönde
develope edilerek ayrılması görülmektedir (iki-yönlü düzlem kromatografisi).
Örnek kare şeklindeki levhanın bir köşesine konur ve önce A çözücüsü
kullanılarak yukarı akış yöntemiyle develope edilir. B çözücüsü konulur ve
tekrar yukarı akış ile develop edilir. B çözücüsü de uzaklaştırıldıktan sonra
levhaya, amino asitlerle pembeden mora kadar değişen renkler oluşturan
ninhidrin maddesi yayılarak amino asitlerin konumları belirlenir. Saptanan
lekeler, standart örneklerdeki amino asitlerin konumları ile kıyaslanarak teşhis
edilir.
Şekil-15: İnce tabaka kromatografisi
için üç tip sistem; (a) yukarı akışlı, (b) aşağı akışlı, (c) yatay akışlı, S:
örneğin başlangıçtaki konumu, D: developer, C: kromatografik yüzey, W: pamuk
fitil
Şekil-16: Bazı amino asitlerin iki
yönlü ince-tabaka kromatogramı; A: toluen-2-kloroetanol-pridin, B:
kloroform-benzil alkol-asetik asit
Taneciklerin
Tanımlanması
Ayırma işleminden sonra örnekteki maddelerin yerlerini
belirlemek için çeşitli yöntemler uygulanır. Bunlardan en çok kullanılan ve pek
çok organik karışımlarda uygulanabilen iki yöntemde iyod veya sülfürik asit
çözeltileri kullanılır. Çözelti levha üzerine yayıldığında organik maddelerle
koyu renkli ürünler vererek reaksiyona girer. Ninhidrin gibi bazı özel maddeler
de kullanılabilir. Ayrılma işleminde fluoresans maddeler oluşuyorsa bunların
tanımlanması UV bir lamba ile yapılabilir; veya, sabit faza fluoresans bir
madde konularak develope işleminden sonra levha UV bir lamba altında
incelenebilir.
Kantitatif Analiz
Levha üzerinde açığa çıkan leke alanlarını daha önce
hazırlanmış olan standartların alanlarıyla kıyaslayarak yarı kantitatif
sonuçlar alınabilir. Daha iyi ve hassas sonuçlar için levha üzerindeki leke
kazınarak alınır, ekstraksiyon ile madde katı kısımdan ayrılır ve uygun bir
fiziksel veya kimyasal yöntemle analiz edilir. Bir başka metot da lekeden,
fluoresans veya yansıma yoluyla çıkan ışının bir densitometre ile ölçülmesidir.
2. Kağıt
Kromatografisi
Kağıt kromatografisi ile yapılan ayırmalar ince-tabaka
levhalarına benzer şekildedir. Burada çok saf, porozitesi ve kalınlığı düzgün
ve ayni kaliteli kağıtlar kullanılır. Bu kağıtlar yeterli miktarda su
adsorblanmışlardır ve sıvı-sıvı tip kromatografi sınıfında bulunurlar. Su
yerine başka sıvıları adsorblamış kağıtlar da olabilir, bunlarda sabit faz
farklıdır. Örneğin, silikon yağı veya parafin ile işlem görmüş bir kağıtla,
ters-faz kağıt kromatografisi yapılabilir; bunda hareketli faz polar bir solventtir.
Bir adsorbent veya iyon-değiştirici reçine içeren özel kağıtlar da vardır;
bunlar adsorbsiyon ve iyon-değiştirici kağıt kromatografisi olarak kullanılır.
3. ELEKTROFOREZ VE
ELEKTROKROMATOGRAFİ
Elektroforez, bir elektrik alanının etkisi altında bulunan
bir çözeltideki taneciklerin göç etmesi şeklinde tarif edilir. Eskiden, bu
taneciklerin kolloidal oldukları ve adsorbladıkları iyonlar nedeniyle yüklü
hale geldikleri kabul edilirdi. Böyle bir tanımlama bugün için fazla bağlayıcı
bulunmaktadır ve elektroforez terimi iyonlara da kolloidal taneciklere de
uygulanabilen bir tanım olarak kabul edilmektedir. Elektroforetik yöntemlerle
bir karışımdaki maddeler, agregatlar (yapışık veya bir arada toplanmış gruplar)
halinde veya tek tek ayrılabilir.
Elektroforetik yöntemler ayırma işleminin, bir destek veya
sabitleyici ortamın bulunmadığı hallerde yapılmasına göre iki gruba ayrılır.
"Serbest-çözelti" yönteminde örnek çözeltisi, bir tampon sıvı ile
doldurulmuş U-tüpünün tabanına topluca konulur. Tüp uçlarının yakınına
yerleştirilen elektrotlarla bir elektrik alanı uygulanır; yüklenen taneciklerin
farklı hızlarla elektrotlardan birine veya diğerine doğru hareket ettikleri
gözlenir. Farklı göç hızları sonucunda ayrılma olur; bu hızlar, ortamdaki
taneciklerin yük/kütle oranları ile yapısal hareketliliklerine de bağlıdır.
Serbest-çözelti yöntemi, Tiselius tarafından geliştirilmiş ve proteinlerin
ayrılmasında kullanılmıştır; bu çalışmasıyla Tiselius 1948 Nobel ödülünü
kazanmıştır. Yöntem, biyokimyanın gelişmesinde bir başlangıç olmuştur; ancak
bazı deneysel sorunlar nedeniyle geniş bir uygulama alanına yayılamamıştır. Bu
sorunlar ayrılan maddelerin, konveksiyonla, yoğunlukla ve mekanik titreşimlerle
birbirine karışma eğilimlerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca ayrılan madde
bandlarını saptayacak çok hassas optik sistemlere de gereksinim vardır.
Ayırma işleminin bir kağıt, çok ince bir katı tabaka veya
uygun bir katı madde ile doldurulmuş bir kolon gibi sabitleyici bir ortamda
yapılması halinde, serbest-çözeltili elektroforez işlemlerinde karşılaşan pek
çok sorun giderilebilir. Bu yöntemde, daha önce anlatılmış olan çeşitli
kromatografik yöntemlere ilave olarak elektrik alanı bulunur. Ortamın
özelliklerine bağlı olarak ayırma, elektroforetik etkiler sonucunda veya
elektroforez ile adsorbsiyon, iyon-değiştirme, veya diğer dağılma dengelerinin
birleşimi sonucunda oluşur. Sabitleyici bir ortamdaki elektroforeze dayanan
ayırma yöntemlerine çeşitli adlar verilir; bunlar, elektrokromatografi, zone
elektroforez, elektrogöç ve iyonoforez' dir. Burada anlatılan elektrokromatografidir.
Elektrokromatografik
Deney Yöntemleri
Elektrokromatografide kullanılan katı ortamlar çok ve çeşitlidir.
Kağıt, selüloz asetat membranlar, selüloz tozlar, nişasta jelleri, iyon
değiştirici reçineler, cam tozları, ve agar jelleri örnek olarak sayılabilir.
Katının fiziksel yapısına bağlı olarak ayırma işlemleri kağıt şeritler,
membranlar, kolonlar, tepsiler, cam veya plastikle desteklenmiş ince
tabakalarda yapılabilir. Bazı dezavantajları olmasına karşın filtre kağıdı ve
selüloz asetat en fazla kullanılan sabitleştiricilerdir.
Şekil-17'de kağıt elektroferezinde uygulanan yöntemlerden
üçünün şematik diyagramı görülmektedir.
Şekil-17a'daki yöntemde bir kağıt şerit, tampon bir karışımla doldurulmuş iki
kap arasına yatay olarak yerleştirilmiş ve uçları tampon çözeltilere
daldırılmıştır. Buharlaşma olmaması için cihaz hava-geçirmez bir sistem içinde
bulundurulur. Örnek şeritin merkezine toplu olarak konur ve iki elektrod
arasına 100-1000 V aralığında bir doğru akım uygulanır. Elektrod
reaksiyonlarının kağıttaki tamponun bileşimini değiştirmemesi için, elektrodlar
izole edilir. Miliamper seviyelerinde akımlar gözlenir. Uygun bir elektroliz
periodu sonunda kağıt çıkarılır, kurutulur ve kolorimetrik maddelerle oluşan
bandlar tanımlanır.
Şekil-17b'de ters-V biçiminde bir düzen görülmektedir.
Burada örnek V' nin tepe noktasına konur; katyonik tanecikler V'nin bir kolundan,
anyonik olanlar da diğer kolundan akarlar.
Şekil-17c'deki cihaz ise iki-yönlü elektrokromatografi
yöntemine göre çalışır. Levha şeklindeki kağıt dikey olarak yerleştirilmiştir;
örnek tamponlanmış bir çözgenle levhadan aşağı doğru taşınır. Hareketli ve
sabit fazlar arasındaki dağılma farklılığı sonucunda dik yönde ayrılma oluşur.
Ayrıca, çözeltinin akış yönüne dik yönde uygulanan bir elektrik akımı ile yatay
eksen boyunca da değişik hızlarda elektrogöç olur. Böylece örnekteki maddeler,
örneğin verildiği noktadan başlayan radyal birer yol boyunca birbirlerinden
ayrılırlar.
Şekil-17c'deki yöntem hem analitik hem de preparatif
uygulamalarda kullanılmaktadır. Analitik uygulamalarda kağıdın alabileceği
kadar tampon çözelti kullanılır; deney sonunda kağıt çıkarılır, kurutulur ve
tanımlama çözeltileri uygulanır. Preparatif uygulamalarda ise tampon çözeltinin
akışı sürdürülerek her madde tüpler içinde toplanır.
Şekil-17: Kağıt kromatografisinde
kullanılan bazı cihaz tipleri
Elektrokromatografi
Uygulamaları
Elektrokromatografik analiz yöntemleri, çok çeşitli
biyolojik maddeleri ayırmak zorunda olan biyokimyacılar ve klinik kimyacıları
için çok önemlidir. En çok kullanım yeri klinik teşhislerdir; proteinler,
serum, urin, miğde suyu ve diğer vücut sularındaki büyük moleküller
elektrokromatografi ile ayrılabilir. Elektrokromatografi, alkaloidler,
antibiyotikler, nükleik asitler, vitaminler, doğal pigmentler, steroidler,
aminoasitler, karbohidratlar ve organik asitler gibi küçük moleküllerin
ayrılmasında da kullanılır.
İnorganik iyonların ayrılmasında da elektrokromatografi
önemli bir cihazdır. Şekil-18a'da bir kompleksten altı metal iyonunun ayrılması
görülmektedir. Kompleks iyonun yüküne bağlı olarak anodik veya katodik göçmeler
olmuştur. Ayrıca nikel(2) iyonunun hareketi, dimetilglioksim çökeleği ile
geciktirilmiştir. Çözeltide katyonlar (0.05 M), 0.1 M tartarik asit içinde,
yıkama sıvısı: 0.01 M amonyum tartarat, 0.05 M dimetil glioksimde ve 4 M
amonyakta karışımıdır.
Şekil-18b'de örnekdeki maddelerin, sürekli elektroforez ve
sıyırma işlemi sırasında izledikleri yol gösterilmiştir. Kağıdın taban kısmına
konulan uygun kaplar içinde her fraksiyon ayrı ayrı toplanabilir. Çözeltie her
biri 0.05 M olan As(III), Sb(III) ve Sn(III) iyonları ile 0.02 M tartarik
asit0.04 M laktik asit ve 0.04 M l-alanin vardır.
Şekil-18: İnorganik iyonların
elektrokromatogramları