UV - Görünür Spektroskopi; Absorblayıcı Maddeler (absorbents)

Ultraviyole ve görünür ışının atomik veya moleküler tanecikler olan M maddesi tarafından absorblanması iki aşamalı bir işlem olarak düşünülebilir; birinci aşamada M maddesi  hn enerjisi alarak M* haline uyarılır.

M + h n = M*

Uyarılmış halin yaşam süresi çok kısadır (10-8-10-9 saniye) ve herhangi bir geri dönüş olayı (relaksasyon) ile son bulur. Uyarılmış halden geri dönüş, absorbsiyon olayının ikinci aşamasıdır; en çok karşılaşılan türü de uyarılma enerjisinin ısıya dönüşümü şeklinde olanıdır.

M* ¾® M + ısı

Geri dönüş, M* nin yeni taneciklere parçalanması şeklinde olabilir; bu tür işlemler "fotokimyasal reaksiyonlar" olarak tanımlanır. Veya, geri dönüş, ışının fluoresans veya fosforesans şeklinde tekrar çıkışı şeklinde de oluşabilir. M* nin yaşam süresinin çok kısa olması, herhangi bir andaki konsantrasyonunun ihmal edilebilir düzeyde olmasına neden olur. Hatta açığa çıkan ısı enerjisini ölçmek bile mümkün olmayabilir. Bu nedenle fotokimyasal parçalanmanın olduğu haller dışında kalan absorbsiyon ölçümlerinde absorblayan sistemde hemen hemen hiç bir bozulma olmaz.

Ultraviyole veya görünür ışının absorbsiyonu, çoğunlukla bağlı elektronların uyarılmasıyla sonuçlanır; bunun sonucu olarak da, test edilen maddede bulunan bağların tipleri ile ilişkili dalga boylarında absorbsiyon pikleri elde edilir. Absorbsiyon spektroskopisi bu nedenle bir moleküldeki fonksiyonel grupların teşhisinde ve ayrıca, tipik absorbsiyon bandları veren bileşiklerin kantitatif analizlerinde de uygulanabilir.

Elektronik geçişleri üç grupta düşünmek ve absorblayıcı maddenin durumunu bu temele göre incelemek uygun olacaktır. Üç elektronik geçiş;

  • p, s, ve n elektronları,
  • d ve f elektronları, ve
  • yük-transfer elektronları
olarak sınıflandırılabilir.


1. p, s, ve n Elektronları İçeren Absorblayıcılar

p (pi) elektronlar: Bu elektronlar çift bağlarda veya üçlü bağlarda bulunur; s (sigma) bağlardan daha zayıftır.

s (sigma) elektronlar: Sigma elektronlar tek veya s bağlarda ve çoklu bağlarda (çift veya üçlü bağlar) bulunur; bir çoklu bağın en kuvvetli elemanıdır.

n (non-bonding, bağlanmamış) elektronlar: Bu ip elektronlar bağ oluşturmaya yatkın değildir; bunlara serbest elektronlar denir.

Organik moleküller ve iyonlar ile bazı inorganik anyonlar bu tür absorblayıcılardır. Burada organik moleküller ve iyonlar üzerinde durulacak, bazı inorganik sistemlerden de kısaca söz edilecektir.

Daha yüksek enerji seviyesine uyarılabilen valens (değerlik) elektronlar içeren tüm organik bileşikler  elektromagnetik ışın absorblarlar. Tek bağ yapan elektronların uyarılma enerjileri oldukça yüksektir; ve elektronların ışını absorblaması, atmosferdeki bileşiklerin de kuvvetli absorbsiyon yaptıkları l < 185 nm'nin altındaki vakum ultraviyole bölgede gerçekleşir. Vakum ultraviyole bölgede çalışmalar ise çok zordur; bu nedenle, organik bileşiklerin spektrofotometrik incelemelerinin pek çoğu 185 nm’den yüksek-dalga boylarında yapılır. Yüksek-dalga boylarındaki ultraviyole ve görünür ışınla çalışmalar, "kromoforlar" denilen, ve uyarılma enerjileri oldukça  düşük olan fonksiyonel gruplarla sınırlandırılmıştır.

Kromoforların bulunduğu organik moleküllerin elektronik spektrumları çoğunlukla karmaşıktır. Böyle hallerde titreşim geçişleri elektronik geçişlere göre daha baskındır ve bazı bandların üst üste düşmesine neden olurlar; sonuçta, geniş ve sürekli absorbsiyon bandları elde edilir. Spektrumun karmaşık yapısı detaylı veya teorik analizlerin yapılmasını engeller.

Absorblama Tipleri. Elektronlar

Bir organik molekülün ışın absorblamasını sağlayan elektronlar iki grupta sınıflandırılabilir:

  • Atomlar arasında bağ oluşturan ve bu nedenle birden fazla atoma bağlı olan elektronlar.
  • Oksijen, halojenler, S ve N gibi atomlar etrafında yerleşmiş (lokalize) ve başka bir atomla paylaşılmamış veya bağ yapmamış olan elektronlar.

Kovalent bağ oluşturan elektronlar, iki atomik merkezin bulunduğu bir alanda hareket ederek bu merkezler arasındaki kulomb itme kuvvetlerini en düşük düzeye indirirler; böylece kovalent bağ oluşur. Bağlı elektronlu, atomların arasındaki mevzilenmemiş (non-lokalize) alana "moleküler orbitaller" denir ve atomik orbitallerin üst üste gelmesiyle oluştuğu kabul edilir. İki atomik orbital birleştiğinde ya düşük-enerjili bir "bağ moleküler orbitali" veya yüksekenerjili bir "anti-bağ moleküler orbitali" meydana gelir Bir molekülün elektronları, temel halde iken birinci durumdaki yerleşmeyi tercih ederler.

Organik moleküllerde tek bağların olduğu moleküler orbitallere "sigma,s, orbitalleri", ve bunları oluşturan elektronlara da s elektronları denir. Şekil-1a’da görüldüğü gibi bir sigma orbitalinin yük yoğunluğunun dağılımı, bağ ekseni etrafında simetriktir. İki pozitif çekirdek etrafında iki elektronun hareketiyle yaratılan ortalama negatif yük yoğunluğu Şekil-1a'daki gölgeli kısmın büyüklüğüyle belirtilir.

Şekil-1: Sigma ve Pi orbitallerinde elektron dağılımı

Bir organik moleküldeki çift bağ bölgesi iki tip moleküler orbital içerir: bir çift bağlı elektronu gösteren bir sigma (s) orbitali, ve diğer bir çifti gösteren bir pi (p) orbitali. Pi orbitaller atomik p orbitallerinin paralel olarak üst üste gelmesiyle oluşurlar. Bunların yük dağılımları, bağın bulunduğu eksenden geçen "hareketsiz düzlem (düşük-yük yoğunluğu bölgesi) ile bu düzlemin üstünde ve altındaki bölgelerdeki maksimum yoğunlukla tanımlanır (Şekil-1b).

Şekil-1c ve 1d anti-bağ sigma ve pi orbitallerinin yük-yoğunluğu dağılımını göstermektedir; bu orbitaller s* ve p* şeklinde gösterilir.

s ve p elektronlarından başka, pek çok organik bileşik bağlı olmayan elektronlar içerirler. Bu paylaşılmamış elektronlar n sembolü ile gösterilir. Basit bir organik moleküldeki üç tip elektron Şekil-2'de görülmektedir.

Çeşitli moleküler orbital tipleri için gerekli enerjiler bir birinden önemli derecede farklıdır. Bağlı olmayan bir elektronun enerji seviyesi, bağ ve anti-bağ p ve s orbitalleri arasındaki bir yerdedir (Şekil-3).

Bazı enerji seviyeleri arasındaki elektronik geçişler, ışının absorbsiyonu ile olur. Şekil-3'de dört elektronik geçiş görülmektedir; bunlar: s ® s*, n ® s*, n ®  p* ve p ® p* dır.


s ® s* Elektronik Geçişleri

Bir molekülün bağ s orbitalindeki bir elektron, molekülün ışın absorblamasıyla uyarılarak anti-bağ s* orbitaline geçer, yeni durumda molekül s, s* uyarılmış halde bulunur. Gerekli enerji, diğer elektronik geçişlerle kıyaslandığında, s ® s* geçişi için en fazladır. Örneğin C – H tek bağları içeren metan molekülü 125 nm'de, sadece s ® s* geçişi ile bir maksimum absorbsiyon verir. Etanın absorbsiyon piki 135 nm’de elde edilir, ve metanda olduğu gibi s ® s* geçişiyle gerçekleşir. Burada dalga boyunun daha yüksek (135 nm) olması etan molekülünde bulunan C – C bağının özelliğinden ileri gelir; C – C bağının kuvveti, C – H bağına kıyasla daha düşüktür ve uyarılma için daha az enerjiye (daha yüksek dalga boyu) gereksinim vardır.

Ultraviyole bölgede, s ® s* geçişi sonunda absorbsiyon bandları elde edilemez; bu nedenle s ® s* geçişi üzerinde durulmayacaktır.

n ® s* Elektronik Geçişleri

Ortaklaşmamış elektron çiftleri (bağlı olmayan elektronlar) içeren atomlardan oluşan doygun bileşiklerde n ® s* elektronik geçiş gözlenebilir. Bu tip geçişte s ® s* tipindeki geçişten daha az enerjiye gereksinim vardır; 150-250 nm arasındaki bölgede, çogunlukla da 200 nm'nin altındaki dalga boylarında gerçekleşir. Tablo-1'de bazı tipik n ® s* geçişleri verilmiştir. Böyle bir geçiş için gerekli enerji miktarı, molekülün atomik bağının tipine, kısmen de yapısına bağlıdır. Bu tip absorbsiyonlarda molar absorbtivitelerin (e) büyüklüğü orta derecelerdedir ve çoğunlukla 100-3000 lt/cm.mol aralılığında bulunur.

Su veya etanol gibi polar solventlerin bulunması durumunda, n, s* halinin oluşması için gerekli maksimum absorbsiyon daha kısa dalga boylarına kayar. UV bölgede n ® s* geçişiyle oluşan pikleri veren organik fonksiyonel grupların sayısı azdır.

Tablo-1: n ® s* Geçişiyle Oluşan Bazı Absorbsiyon 
Örnekleri(a)

n ® p* ve p ® p* Elektronik Geçişleri

Absorbsiyon spektroskopisinin organik bileşiklere uygulanmasında yararlanılan elektronik geçişlerin hemen hepsi n veya p elektronlarının p* uyarılmış duruma geçirilmesi temeline dayanır; bu işlemler için gerekli enerjiler absorbsiyon piklerinin uygun spektral bölgede (200-700 nm) bulunmasını sağlarlar. Her iki geçiş için de p orbitalinin bulunabilmesi için doymamış molekülde doymamış fonksiyonel gruplara (kromofor)  gereksinim vardır.

n, p* durumuna uyarılmayla oluşan pikler için molar absorbtivite değerleri düşüktür ve 10-100 L/cm.mol aralığındadır; oysa p ® p* geçişindeki değerler, normal olarak 1000-10000 aralığına girer. İki absorbsiyon tipi arasındaki diğer tipik bir fark da piklerin oluştuğu dalga boyuna solventin etkisidir. Solventin polaritesi arttıkca n ® p* geçişiyle gerçekleşen pikler çoğunlukla daha kısa dalga boylarına doğru kayar; buna "hiposkromik" veya" mavi kayma" denir. p ® p* geçişinde ise daima değil, fakat çoğunlukla tersi bir durumla karşılaşılır; bu da "bathokromik" veya "kırmızı kayma" olarak adlandırılır. Mavi kayma bağlı olmayan elektron çiftinin solventle sarılmasıyla artar, bu durumda n orbitalinin enerjisi azalır. Bunun en belirgin örneği 30 nm ve daha fazla kaymanın gözlendiği su veya alkol gibi solventlerin bulunduğu ortamlardır; bu gibi hallerde bağlı olmayan elektron çifti ile solventin protonu arasında bir hidrojen-bağı oluşur.  Burada n orbitalinin enerjisi hidrojen bağının enerjisi kadar azalır. n ® p* geçişi olduğu zaman kalan tek n elektronu hidrojen bağının varlığını sürdüremez; böylece n, p* uyarılmış hal enerjisi solventin etkisinden kurtulur. Sonuçta, hidrojen bağının enerjisine eşit (kabaca) enerjide bir mavi kayma gözlenir.

İkinci bir solvent etkisi, hem p ® p* ve hem de n ® p* geçişlerini etkiler; artan solvent polaritesi ile kırmızı kayma oluşur. Bu etki 5 nm gibi küçük değerlerdedir ve n ® p* geçişlerinde gözlenen mavi kaymanın sonucunda gözlenir. Burada, absorber ve solvent arasındaki çekici polarizasyon güçleri hem uyarılmamış hem de uyarılmış durumların enerji seviyelerini düşürür. Enerji seviyesi düşüşü uyarılmış durumda daha fazladır. Bu nedenle solventin polaritesi arttıkça iki durum arasındaki enerji farkı da azalır ve sonuçta küçük kırmızı kaymalar oluşur.

Organik Kromoforlar

Organik kromoforlardan bazılarının adları ve maksimum absorbsiyonun elde edildiği dalga boyları Tablo-2'de verilmiştir. Tablodaki değerler, fonksiyonel grupların teşhisi için belirlenen kaba değerlerdir; bunlar solvent ve molekül yapısına göre kısmen değişik olabilir. Bazı piklerin titreşim etkileri nedeniyle geniş olması maksimum noktanın yerini belirlemekte zorluk yaratır.

Tablo-2: Bazı Tipik Kromoforların Absorbsiyon 
Özellikleri



Kromoforların Konjugasyon Etkisi

Moleküler-orbital oluşumunda, konjugasyon işlemi p elektronlarının  yerleşmelerini bozar; bu durumda orbitaller dört (veya daha fazla) atomik merkeze göre oluşur. Yerleşmenin bozulmasıyla p* orbitalinin enerji seviyesi düşer ve anti-bağ özelliği azalır; absorbsiyon maksimumu böylece daha uzun dalga boylarına kayar.

Tablo-3'deki verilerden görüldüğü gibi tek bir organik molekülde çok sayıda kromofor varsa ve kromoforlar birbirinden iki veya daha fazla tek bağla ayrılmışlarsa bu durumda absorbsiyon şiddeti yaklaşık olarak kromoforların absorbsiyonları toplamı kadardır. Örneğin bir çift bağ içeren 1-penten için lmaks = 184 nm, emaks ~10000 iken, birbirinden üç tek bağla ayrılan iki çift bağlı 1,5-heksen lmaks =184 nm, emaks =20000 dir; yani ikinci maddenin (diolefin) absorbsiyon piki aynı dalga boyunda, fakat ilk moleküle (olefin) göre iki kat kuvvetlidir.

Kromoforların konjugasyonu (kromoforlar arasında bir tek bağ bulunması) spektral özelliklerde önemli etkilere neden olur. Örneğin (Tablo-3) konjuge bir dien olan 1,3-bütadiene ait absorbsiyon bandı lmaks = 217 nm’de olduğu halde konjuge olmayan 1,5-Heksenin lmaks = 185 nm dedir; burada konjugasyon dalga boyunu 32 nm yükseğe kaldırmıştır.

Üç çift bağın konjuge olması durumunda lmaks = 250 nm dir ve aradaki fark 65 nm ye çıkar, yani kırmızı kayma etkisi daha da artar.

Aldehitler, ketonlar ve karboksilik asitlerin çift bağlı oksijenleri ile olefinik bir çift bağın konjugasyonu da benzer bir durum gösterir (Tablo-3). İki karbonil veya karboksilat grubunun konjugasyonu da aynı etkiyi yapar. a-, b-doymamış aldehitler ve ketonlar için n ® p* geçişi nedeniyle oluşan absorbsiyon piki 40 nm veya daha fazla bir dalga boyuna kayar; ayrıca p ® p* geçişiyle kuvvetli bir absorbsiyon piki oluşur. Bu son pik, karbonil grubunun konjuge olmaması halinde sadece vakumlu ultraviyole spektrofotometrede gözlenebilir. Konjuge sistemler için absorbsiyon piklerinin dalga boyları, çift bağlı atomlara bağlanan grup tiplerine göre değişir.

Tablo-3: Çok Sayıda Kromoforun Absorbsiyon Etkisi


Aromatik Sistemlerin Absorblaması

Aromatik hidrokarbonların ultraviyole spektraları, p ® p* geçişinden kaynaklanan üç band takımı ile tanınır. Örneğin, benzen 184 nm deki (emaks. = 60000) kuvvetli, 204 nm deki (emaks. = 7900) zayıf (bu banda E2 bandı denir), ve 256 nm deki (emaks. = 200) daha zayıf (bu banda da B bandı denir) üç band ile tanınır. Benzenin ve diğer pek çok aromatik maddenin uzun-dalga boylu bandı bir seri keskin pik içerir; bu durum moleküldeki titreşim geçişlerinin temel elektronik geçişlerin üstüne binmesinden olur. Polar solventler aromatik halkada bazı sübstitüsyonlar yaparak bu ince yapıyı yok ederler.

Benzenin karakteristik üç bandı da halkada bulunabilecek sübstitüentlerden etkilenir; genel amaçlı spektrofotometrelerde, son iki-uzun dalga boylu bandlar bulunduğundan bunlar üzerindeki etki özellikle önemlidir. Tablo-4'de E2 ve B bandlarına sübstitüentlerin etkisi görülmektedir.

Tablo-4: Aromatik Bileşiklerin Absorbsiyon 
Karakteristikleri

Bazı fonksiyonel gruplar kendileri ultraviyole bölgede absorbsiyon yapmadıkları halde kromofor piklerini daha yüksek dalga boylarına kaydırır ve şiddetini artırırlar; bunlara "oksokrom" denir. Tablo-4'de, –OH, –NH2 gruplarının benzen kromoforunda, özellikle B bandı üzerindeki oksokromik etkisi açıkca görülmektedir. Oksokromik sübstitüentlerde, halkanın elektronları ile etkilenecek en az bir çift n elektronu bulunur. Bu etkileşim p* halini kararlı duruma getirir, enerji düşer, ve sonuçta kırmızı kayma olur. Oksokromik etki fenolat anyonunda fenole kıyasla daha belirgindir; anyonda fazladan bulunan ortaklaşmamış bir çift elektron etkileşimi artırır. Anilinyum katyonunda ise tersi bir durum vardır; anilindeki bağlı olmayan elektronlar anilinyum katyonunun oluşmasıyla kaybedilir ve oksokromik etki de kalkar.

İnorganik Anyonların Absorblaması

Bazı inorganik anyonlar n ® p* geçişi nedeniyle ultraviyole absorbsiyon pikleri verirler. Bunlar arasında nitrat (313 nm), karbonat (217 nm), nitrit (360 ve 280 nm), azido (230 nm), ve tritiyokarbonat (500 nm) iyonları sayılabilir.


2. d ve f Elektronları ile İlgili Absorbsiyon

Pek çok geçiş-metali iyonları spektrumun UV veya görünür bölgesinde absorbsiyon yaparlar. Lantanid ve aktinid serisi metaller için işlem, 4f ve 5f elektronlarının elektronik geçişleri ile gerçekleşir; birinci ve ikinci geçiş-metalleri serisi için ise absorbsiyondan 3d ve 4d elektronları sorumludur.



Lantanid ve Aktinid İyonlarının Absorblaması


Şekil-4: Holmiyum, praseodmiyum, erbiyum ve samaryum iyonlarının spektrumları

Lantanid ve aktinid iyonlarının çoğu ultraviyole ve görünür bölgede absorbsiyon yaparlar. Pek çok organik ve inorganik absorblayıcının davranışlarının aksine bu iyonların spektraları dar, iyi-tanımlanmış ve karakteristik absorbsiyon pikleri içerirler; bunlar metal iyonundaki ligand tiplerinden çok az etkilenirler. Tipik bazı spektrumlar Şekil-4'de görülmektedir.

Lantanid serisi elementler çeşitli enerji seviyelerindeki 4f elektronlarının, aktinid serisi elementler ise 5f elektronlarının geçişleri sonunda ışın absorblarlar. Yüksek enerjili orbitallerde bulunan elektronlar 4f ve 5f elektronlarının bulunduğu iç orbitalleri dıştan gelecek etkilere karşı korurlar; bu nedenle oluşan bandlar düzgün ve dardır, solventten veya dış elektronlarla bağlanan gruplardan etkilenmezler.


Birinci ve İkinci Geçiş Metalleri Serisi Elementlerin Absorblaması


İlk iki geçiş metalleri serisinde bulunan 18 elementin iyonları ve kompleksleri, oksidasyon durumunda değillerse, görünür bölgede absorbsiyon yapma eğilimindedirler. Lantanid ve aktinid elementlerinin tersine, absorbsiyon bandları geniştir (Şekil-5) ve kimyasal çevre faktörlerinden kuvvetle etkilenirler. Çevresel etkilere örnek olarak sulu bakır(2) iyonlarının açık mavi, bakırın amonyaklı kompleksinin çok koyu mavi renk vermesi gösterilebilir.

Şekil-5: Bazı geçiş metal iyonlarının absorbsiyon spektrumları

Geçiş serisi metallerin kısmen işgal edilmiş beş orbitalleri vardır (birinci seride 3d ve ikincide 4d), bunların her birinde bir çift elektron bulunur. Bu orbitallerdeki elektronlar bağ yapmaya yardımcı olmazlar; geçiş metallerinin spektral özellikleri bu d orbitallerinin çeşitli enerji seviyeleri arasındaki elektronik geçişlerle ilgilidir. Geçiş metalleri iyonlarının renkleri ve bu renkler üzerindeki kimyasal çevrenin etkilerini açıklamak için iki teori geliştirilmiştir. Bunlardan biri "kristal alan" teorisidir ve diğerine göre daha basittir, konuyu kalitatif olarak inceler. Diğeri moleküler-orbital yöntemidir ve daha komplekstir, ancak daha kantitatif bir açıklama getirir.

Her iki teori de çözeltideki geçiş-metalleri iyonlarının d orbitalleri enerjilerinin birbirinin aynı olmadığı ve adsorbsiyonun, elektronların düşük enerjili bir d orbitalinden yüksek enerjili orbitallerden birine geçişiyle gerçekleştiği varsayımına dayanır. Dış elektrik ve magnetik alanların bulunmaması durumunda (seyreltik gaz hali gibi) beş d orbitalinin enerjileri birbirine eşittir, ve bir elektronu bir orbitalden başka bir orbitale hareket ettirmek için ışın absorbsiyonuna gereksinim olmaz. Diğer taraftan, çözeltide metal iyonu ile su ve diğer başka ligandlar arasında kompleks oluşur. Merkez metal iyonunun çeşitli d orbitallerindeki elektronlar ve vericinin (donor) elektron çifti arasındaki elektrostatik itme kuvvetleri farkı nedeniyle d orbital enerjileri bölünür (ayrılır). Bu etkiyi anlamak için çeşitli d orbitallerindeki elektronların mekanda dağılmış olduklarını düşünelim.

Ortamda çekirdek etrafındaki beş d orbitalinin elektron-yoğunluğu dağılımı Şekil-6'da görülmektedir. Orbitallerden üçü dxy, dxz ve dyz olarak tanımlanmıştır ve mekandaki yerleşimleri dışında birbiriyle aynı görünümdedirler. Bu orbitaller mekanda üç eksen arasındaki bir sahada bulunurlar; bu nedenle elektron yoğunlukları eksenler boyunca en düşük, eksenler arasındaki diagonaller (köşegen) üzerindeyse en yüksek seviyededir. Tersine olarak, dx2-y2 ve dz2 orbitallerinin elektron yoğunlukları eksenler boyunca en yüksek düzeydedirler.

Altı molekül su (veya başka bir ligand) ile koordinasyon yapan bir geçişmetali iyonu düşünelim. Bu ligand moleküllerin (veya iyonların), merkezi atomun çevresinde simetrik olarak dağıldığı varsayılabilir; Şekil-6'da görülen üç eksenin herbirinin ucuna bir ligand yerleşebilir. Sonuçta geçiş metali komplekslerinin çok bilinen oktahedral yapısı oluşur. Su dipollerinin negatif uçları metal iyona doğru döner ve bu dipollerin yarattığı elektrik alanları, tüm d orbitalleri üzerinde bir itme etkisi oluşturur; böylece orbitallerin "enerjilerini artırır". Bu durumdaki orbitaller "kararsız "dir. dz2 nin en yüksek yük yoğunluğu bağ yapma ekseni üzerindedir. Bu nedenle bağlanan bir ligandın negatif alanının dz2 orbitali üzerindeki etkisi dxy, dxz ve dyz orbitallerine olduğundan daha fazladır; çünkü dxy, dxz ve dyz orbitallerinin yük yoğunlukları bağ  eksenleri üzerinde değildir. dxy, dxz ve dyz orbitallerinde oluşan kararsızlık, bu orbitallerin mekandaki yerleşimleri dışında birbirinin benzeri olması nedeniyle aynı derecede olur.

Şekil-6: Çeşitli d-orbitallerindeki elektron yoğunluğu dağılımı

Elektrik alanının dx2-y2 orbitali üzerindeki etkisi ise pek iyi bilinmemektedir. Kuvantum hesaplamaları ile bu orbitalde oluşan kararsızlığın dz2 orbitali ile aynı seviyelerde bulunduğu saptanmıştır.

Şekil-7'de (1.diagram) oktahedral yapıya ait bir enerji-seviyesi diagramı verilmiştir; bir ligand alanı bulunması halinde tüm d orbitallerinin enerjilerinin yükseldiği ve orbitallerin bir D enerji farkı ile iki gruba bölündüğü görülür. Şekilde ayrıca koordinasyon sayısı dört olan komplekslerin enerji diyagramları da çizilmiştir.

Şekil-7: Ligand alanının d-orbital enerjilerine etkisi

Bu tip komplekslerde iki konfigürasyonla (değişik biçimde düzenlenme) karşılaşılır:

·         Terahedral düzen; bu yerleşim şeklinde dört ligand, metal iyonu etrafında simetrik olarak dağılır.
·         Kare düzlem düzen; bu yerleşimde ise dört ligand ve metal iyonu tek bir düzlem üzerinde bulunur.

Her bir konfigurasyon farklı bir d-orbitali bölünme şekli gösterir (Şekil-7'deki 2. ve 3. diagramlar).

D‘nın büyüklüğü (Şekil-7) bir çok etkene bağlıdır; metal iyonunun değerliliği ve metalin periyodik tablodaki yeri bu etkenlerden ikisidir. En önemli etken ise ligandın oluşturduğu alanın kuvvetidir. Ligand alan kuvveti ne kadar büyük ise D da o kadar büyük olur.

Çok bilinen bazı ligandlar ligand alan kuvvetine göre sıralandığında: I- < Br- < Cl- < F- < OH- < C2O4-2 ~ H2O < SCN- < NH3 < etilendiamin < o-fenantrolin < NO -2 < CN- sırasını izler. Bu sıralama tüm geçiş-metali iyonları (çok az istisna ile) için geçerlidir. Herhangi bir geçiş-metalinin bu ligandlarla yaptığı çeşitli komplekslerin elde edilecek absorbsiyon piklerinin dalga boyları hakkında, (birbirine göre) kalitatif bir yorum yapılabilir. Alan kuvveti arttıkca D değeri de artacağından maksimum absorbsiyonun elde edildiği dalga boyu düşer (Tablo-5).

Tablo-5: Ligandların d ® d Geçişinde Absorbsiyon
Maksimumuna Etkisi


3. Yük - Transferi Absorbsiyonu

"Yük-transferi absorbsiyonu" yapabilen maddeler molar absorbtiviteleri çok yüksek olduğundan (emaks. > 10000) analitik amaçlar için oldukça önemlidir. Molar absorbtivitenin yüksek oluşu absorblayıcı maddenin tanımını ve tayinini çok kolaylaştırır. Pek çok inorganik kompleks yük-transferi absorbsiyonu özelliği gösterir; bunlara "yük-transfer kompleksleri" denir. Bu tip komplekslere örnek olarak demir(3)ün fenolik ve tiyosiyanat kompleksleri, demir(2)'nin o-fenantrolin kompleksi, moleküler iyodun iyodür kompleksi, ve prussiyan mavisinin oluşumunda bulunan ferroferrisiyanür kompleksi verilebilir.

Bir kompleksin yük-transferi spektrumu verebilmesi için kompleksi oluşturan maddelerden birinin elektron-verici, diğerinin de elektron-alıcı özellikte olması gerekir. Işının absorbsiyonu sonucu elektron alıcıya daha çok ait olan orbitale vericiden bir elektron geçer (elektron transferi). Bu iç yükseltgenme-indirgenme reaksiyonu sonunda uyarılmış hal ortaya çıkar. Buradaki olay organik bir kromoforun olayından farklıdır; organik kromofor durumunda uyarılmış haldeki elektron, iki veya daha fazla atomun oluşturduğu moleküler orbitalde bulunur. Burada ise elektron, elektron alıcıya ait olan orbitaldedir.


Demir(3)/tiyosiyanat sisteminde gözlenen yük-transferi absorbsiyonu tipik bir örnektir. Bir foton (ışın) absorbsiyonu ile tiyosiyanat iyonundan bir elektron ayrılarak demir(3) iyonuna ait bir orbitale geçer. Böylece çoğunluğu demir(2) ile nötral tiyosiyanat radikallerinden oluşan uyarılmış hal oluşur. Başka tip elektronik uyarmalarda olduğu gibi elektron kısa bir süre sonunda önceki orijinal konumuna döner. Ayrıca, uyarılmış kompleks fotokimyasal yükseltgenme-indirgenme ürünleri vererek disosiye olabilir.

Elektron-transferi eğilimi arttıkça yük-transferi işleminde daha az enerjiye gereksinim olur ve oluşan kompleks daha büyük dalga boylarında absorbsiyon yapar. Örneğin, tiyosiyanat iyonu klorür iyonundan daha iyi bir elektron vericidir (indirgeyici); bu nedenle demir(3)/tiyosiyanat kompleksinin adsorbsiyonu görünür bölgede, sarı demir(3)/klorür kopmpleksinin adsorbsiyonu ise ultraviyole bölgede bulunur. Demir(3)ün iyodür kompleksinin adsorbsiyonu tahmin edileceği gibi daha da yüksek bir dalga boyunda olmalıdır. Ancak demir(2) ve iyod veren elektron-transfer reaksiyonu %100 tamamlanan bir reaksiyon olduğundan böyle bir absorbsiyon piki elde edilememiştir.  Çünkü yük-transferi absorbsiyonu oluşması için transfer olan elektronun kısa bir süre sonra eski konumuna dönmesi gerekir.

Metal iyonunun bulunduğu yük-transfer komplekslerinin çoğunda metal elektron alıcı olarak işlev yapar. Demir(2) veya bakır (1)'in o-fenantrolin kompleksinde durum farklıdır, burada ligand alıcı, metal iyonu vericidir. Bu gibi başka örnekler de vardır.

Organik bileşiklerden çok ilginç yük-transfer kompleksleri elde edilir. Örneğin kinhidron (kinon ve hidrokinonun 1/1 kompleksi) görünür bölgede kuvvetli absorbsiyon gösterir. Başka örnekler olarak iyodun aminler, aromatikler ve sülfürlerle verdiği kompleksler sayılabilir.