Kompozitler; Geçmişi (composites; history)




Malzeme tarihine bakıldığında kompozitlerin tarih kadar eski olduğu görülür. İlk takviyeli polimerik bazlı malzemeler takviyeli bitüm veya zift Babil’de M.Ö. 4000-2000 arasında kullanılmıştır.

M.Ö. 3000 öncesinde okçuların kullandığı yayların kompozit malzemeler olduğuna, ve Mısır ve Mezopotamya’da nehir kayıklarının, papirüs kamışların bitüm matrislerde yerleştirilerek yapıldığına dair çok sayıda belge bulunmaktadır.

M.Ö. 2500’lerde Mısır’da mumyalama sanatında keten teypler ve doğal kauçuk kullanılarak ilk filament sarma prosesi uygulanmıştır.

M.Ö. 1000’deki kayıtlarda Hindistan ve Çin’de birkaç bin yıl lak kullanıldığı görülür.

Diğer bir örnek, M.Ö. 500’lerde Yunanlıların üç sıra kürekli kadırga denilen gemilerin yapımında kullandıkları kompozit malzemelerdir.

Çok kullanılan yapısal malzemelerin önemi tarih boyunca dalgalanmalar gösterir. Her grup malzemenin M.Ö.10 000 başlayan ve 2020 yılına kadar ekstrapole edilmiş relatif önemlerinin kronolojik değişimi aşağıdaki grafikte verilmiştir. Görüldüğü gibi kompozitlerin önemi ~1960’dan sonra kararlı bir büyüme göstermiştir; gelecek birkaç on yıl boyunca da bu büyümenin sürmesi beklenmektedir.



Kompozit malzemelerin geliştirilmesi çalışmaları 1940’lı yıllarda üç önemli itici nedenle hızlandırılmıştır: Birincisi, uçak, helikopter ve roketler gibi askeri araçlarda yüksek kuvvette ve hafif malzemelere olan talebin artması, ikinci neden hızla büyüyen polimer endüstrisinin çok çeşitli dallarda gelişmesiyle farklı yapılarda, hafif ve yüksek mekanik özelliklerde malzeme talebinin artmasıdır. Diğer bir neden de çok yüksek kuvvette bazı malzemelerin (cam fiberler gibi) keşfedilmesi ve bu potansiyel güçlerin özellikle askeri amaçlı kullanımının araştırılmasıdır.

Kompozit malzemeler dört jenerasyon altında toplanabilir.

·         Birinci jenerasyon (1940’lar): Cam fiber takviyeli kompozitler
·         kinci jenerasyon (1960’lar): Yüksek performans kompozitler
·         Üçüncü jenerasyon (1970-1980’ler): Yeni pazar araştırmaları gereksinimleri
·         Dördüncü jenerasyon (1990’lar): Hibrid malzemeler, nanokompozitler, biyomimetik stratejiler


Birinci Jenerasyon (1940’lar): Cam Fiber Takviyeli Polimerler (GFRP)

Havacılık sektöründe örneğin, kanat, roket burnu, helikopter rotoru, v.s. gibi parçaların bazı yüksek kuvvetli malzemelerden yapılması üzerindeki çalışmalar bu tür malzemelerin kuvvetlerinin yüksek olmasına karşın kırılganlıkları nedeniyle uygun olmadığını göstermiştir.

Malzeme Özelliklerini Geliştirme: Hafif ve kuvvetli olmayan bir matris malzeme içine fiberler yerleştirildiğinde malzemenin daha kuvveti olduğu saptanmıştır; bu durumun, matristeki çatlamanın ilerlemesinin fiberler tarafından durdurmasından ileri geldiği anlaşılmıştır. Örneğin, uçak kanadında kullanılan yüksek kuvvetli fakat ağır bir malzeme yerine, yeterli kuvvete ve sıkılığa (stiffness) sahip olmayan bir polimer (matris) uygun bir fiberle takviye edildiğinde daha kuvvetli, daha sıkı ve hafif bir ürün elde edilir. Polimer matris fiberleri çevreden gelebilecek darbelerde korurken, fiber takviyeler de kuvvetli arayüz bağlarla polimerden fiberlere transfer edilen gerilimin büyük bir kısmını omuzlar, kırılgan polimer malzemeye ilave bir kuvvet katar.

Endüstriyel İşbirliği: Cam üretim şirketleri camdan fiber çekmeye 1932 yılında başlamışlardır. Kimya şirketlerinin ~1930 da başlayan fenolik, üre, anilin-formaldehit gibi yeni polimerler üzerindeki çalışmaları, doymamış poliester reçineler (~1936) ve epoksi reçinelerin (~1938) elde edilmesiyle devam etti. Bu yeni termoplastik ve termoset reçineler paketleme, yapıştırıcı ve ucuz kalıplama malzemelerin üretimi amaçlı geliştirilirken, zamanla yüksek kuvvetli malzemelerin elde edilmesinde matris olarak da kullanılabilecekleri düşünülmüştür.

Takviyeli Plastik Endüstrisinin Başlaması; Cam Fiber Takviyeli Polimer (GFRP): GFRP, en basit şekliyle cam fiberlerin bir polimer ergiyik içine konulması ve karışımın bir kalıba dökülmesiyle elde edilir. Ancak fiberlerin matriste kütle veya yığınlar halinde kalmaması, matrisin tamamı içinde homojen dağılmasına yönelik olarak araştırmalar sürdürülmüştür. Matris olarak ilk sentezlenen reçinelerle çalışıldığında, kürleme için uygulanan yüksek basınçta fiberlerin hemen tahrip olduğu görülmüştür. Bunun üzerine düşük basınç allil poliester reçineler ve diğer ve bazı reçineler (1940) geliştirilmiştir. 1942 yılında ilk fiberglas lamlnatlar elde edilmiştir (PPG CR-38 ve CR-39 reçinelerle). Cam fiber takviyeli polimerlerin (GFRP) ilk uygulamaları denizcilik sektöründe olmuştur; tahta ve metal kayıkların yerini, hafif kuvvetli ve paslanmayan fiberglas kayıklar almıştır. GFRP’lerler 1943’de havacılıkta kullanılmaya başlanmıştır.


İkinci Jenerasyon (1960’lar): Yüksek Performans Kompozitler

Askeri uzay programlarındaki taleplere bağlı olarak yüksek modül değerlerine sahip daha kuvvetli ve yüksek sıcaklıklara dayanıklı yeni fiberlere yönelik araştırmalar başlamıştır. 1956 yılında fenolik reçine matrisli ve asbest takviye malzemeli kompozitler sentezlenmiştir. Aynı yıllarda metal matris kompozitler (MMC) üzerinde çalışmalara başlanmıştır.

Karbon ve Boron: 1960’lı yıllarda artan talep ve gelişen teknoloji takviye malzemeleri üzerindeki çalışmaları tetiklemiştir. Grafit (karbon) ve boron fiberlerin sentezlenmesiyle daha yüksek stiffness ve daha kuvvetli yeni takviye malzemeler elde edilmiştir. Bir yıl kadar sonra grafit fiberler poli matrislerde takviye olarak kullanılmaya başlanmıştır. Karbonun aluminyum ve magnezyum gibi metallere karşı reaktif olması başlangıçta grafitin metal matrislerde kullanımını engellemiştir; ancak daha sonra karbon fiberlerin hava-dayanıklı kaplamalarla kaplanmasıyla bu engel aşılmış ve grafit-aluminyum, grafit-magnezyum kompozitleri üretilmiştir.

Aramid Fiberler: Aromatik poliamidlerden elde edilen ilk aramid fiber “kevlar” adı altında 1971 yılında üretilmiştir. Daha sonra Kevlar üretiminde kullanılan öncül polimerin aromatik halkaları arasındaki amid gruplarının pozisyonlarında değişiklikler yapılarak bazı özellikler kazandırılması ve geliştirilmesiyle aleve dayanıklı Nomex elde edildi.

Takviyeli Plastiklerden Genel Kompozit Kavramına Geçiş: 1960’larda farklı kompozitler üzerindeki araştırmalar yoğunlaştırılmış ve çeşitli fiberler ve çeşitli matrislere dikkate alınarak kompozit tanımı genelleştirilmiştir; “kompozit, iki heterojen fazın uygun koşullar altında bir araya getirildiği bir malzemedir”. Kompozit malzemelerin dizaynı, bilim adamları ve mühendisleri kompozitteki iki faz arasındaki arayüz üzerinde çalışmaya yönlendirdi. Heterojen yapıların mekanik özellikleri komponentler arasındaki arayüzlerin kalitesine bağlı olduğundan, fiber ve matris arasındaki kimyasal bağları güçlendirecek katkı maddeleri geliştirilmiş ve yeni oryantasyonda malzemeler elde edilmiştir.

Polimer matris kompozitler (PMC), matris olarak bir polimer reçine ve takviye ortamı olarak da fiberler ve/veya diğer takviye malzemeler içeren kompozitlerdir. Takviye faz ve matris arasındaki etkileşim kuvvetli kimyasal bağlardan zayıf sürtünme kuvvetlerine kadar farklı şekillerde olabilir.



Üçüncü Jenerasyon (1970 ve 1980’ler): Yeni Pazarlar ve Özelliklerin Sinerjisi Üzerinde Araştırmalar

Havacılık ve çeşitli sivil endüstri dalları, spor ve otomobil endüstrileri kompozit pazarında çok önemli yerleri olan sektörlerdir. Bilgisayarların da kullanıma girmesiyle malzeme dizaynında yeni bir yaklaşıma, özelliklerin sinerjini araştıran çalışmalara ağırlık verilmiştir.

Metal Matris Kompozitler (MMC): Uzay yarışları başladığında araştırmaya kapsamına alınan MMC’lerin optimizasyon çalışmaları gündeme geldi. Metal matris kompozitler yüksek kuvvet, yüksek sıcaklık dayanıklılığı ve düşük termal genleşme katsayısı (CTE) özelliklerini birarada içerir; bu nedenle MMC malzeme termal çevrim peridotları sırasında fazla kasılmaz ve genleşmez. Metalik matrisler için 1970’lerde yeni fiberlerin (SiC gibi) geliştirilmesi, karbon ve boron fiberlerin kaplanmasıyla MMC’ler 1990 yılarında uzay çalışmalarında yaralanılan çok önemli bir malzeme durumuna geldi (örneğin, SiC / Cu, Al2O3 / Al, SiC / Al, v.s.).

Metal matris kompozitler (MMC), esneyebilir (ductile) bir metal matris ile takviye malzemelerden oluşan kompozitlerdir; matris daima bir metal olarak tanımlanırsa da metaller ve hafif metal alaşımlarıdır. Metal matris kompozitlerin çalışma sıcaklıkları 200-800 0C dolayındadır; bu nedenle yüksek sıcaklık uygulamaları gerektiren ortamlara uygundur.


Seramik Matris Kompozitler (CMC): Seramik matris kompozitlerin geliştirilesi, yüksek sıcaklığa dayanıklı takviye fiberlerin (SiC gibi) keşfinden sonra olabilmiştir; çünkü, seramiğin sinterleme prosesinde uygulanan yüksek sıcaklıklar, düşük-ergime noktalı fiberlerin bozulmasına neden olur. CMC’leri elde edilmesinde Nicalon SiC fiberlerin sentezi (1976) ilk temel adım olmuştur. Seramiklerde fiber, çatlamaya karşı köprü görevi yapar, çatlamanın ilerlemesini yavaşlatır, durdurur. Ancak bu işlevi yaparken fiberlerin, çatlamadan dolayı oluşan enerjinin bir kısmını absorblayarak metal matristeki yerleşimleri bozulur; istenmeyen bu durum fiberlerin kaplanmasıyla giderilmiştir. (Örneğin, SiC takviyeli alumina seramik)

Seramik matris kompozitlerde (CMC) matris, seramik olarak tanımlanan geniş bir inorganik malzemeler grubudur; örneğin, silika bazlı camlar, kristalin seramikler, intermetalikler ve karbon gibi. Bunların tümü yüksek sıcaklıklara dayanıklı yapısal malzemelerdir. Kimyasal bağları genellikle bir kovalent hibrid ve iyoniktir; dolayısıyla ergime noktaları yüksek, kimyasal stabiliteleri yüksek, elastik modülleri yüksek ve atomik hareketlilikleri düşüktür. Bu özelliklerinin sonucu olarak çok serttirler ve kaymaya (creep) dirençlidirler, fakat kırılgandırlar.

Karbon-karbon kompozitler (CCC) karbon (veya grafit) fiber takviyeli karbon matris kompozitlerdir; hem takviye ve hem de matris faz karbondur. Monolitik grafit kırılgandır ve kuvvetli olmayan bir malzemedir. Yüksek sıcaklık uygulamalarda termal kararlılığın fevkalade olduğu, karbon matris içinde yüksek-kuvvetli karbon fiberler bulunduğu karbon-karbon kompozitler geliştirilmiştir.


Kompozit malzemelerin özelliklerinde sinerjetik etkiler çeşitli ve kapsamlı araştırmalara konu olmuştur. Bazı sinerji örnekleri kompozit teknolojisine yeni bir bakış açısı getirmiştir. Kompozit tanımları farklı şekillerde ifade edilmeye başlanmıştır:

“Kompozitler, bir matris ve takviye fiberlerin birleşmesinden oluşan bir malzemedir (1970)”. “Kompozitler, içerdiği elementlerin özellikleri arasında bir sinerji etkinin doğduğu malzemelerdir (1980)”.


Dördüncü Jenerasyon (1990’lar): Hibridler ve Nanokompozitler

1990’larda akademik ve endüstriyel araştırmacılar kompozit modellerinde küçük, daha da küçük skalalara yönelmeye başladılar: Makroskopik skaladan moleküler skalaya doğru: Hibrid malzemeler. Nano skalaya doğru: Nanokompozitler

Hibrid Malzemeler; Doğadan Ders Almak: Hibrid malzemelerde organik ve inorganik komponentler (moleküler skalada) karışık haldedir. Yumuşakça kabukları, kemikler, odun, canlı organizmalarca yapılan pek çok malzeme inorganik ve organik komponentlerden oluşmuştur. Biyolojik makromoleküller proteinler ve mineral fazların çok çeşitli seviyelerdeki karışımıdır. Örneğin sedef, protein organik tabakalarla kalsyum karbonat tabakalardan oluşmuş sandviç yapı bir malzemedir. Kemikte matris faz kollajen protein fiberler, takviye malzeme de küçük hidroksiapatit (inorganik) kristallerdir. Aluminyum matriste takviye küçük SiC partiküller (MMC), ve alumina matriste küçük zirkon partiküller (CMC) içeren kompozitler tipik örneklerdir.

Hibrid kompozitler, konvensiyonal kompozitlerin üstün fiziksel ve mekanik özellikleriyle mikrofil kompozitlerin düzgün yüzey oluşumlarını bir araya getirmek için geliştirilmiş kompozit türleridir. Dolgu maddesi genellikle bir mikrofil ve küçük dolgulardır; tanecik büyüklüğü ~0.4-1 mm’dir. Fiziksel ve mekanik özellikleri konvensiyonal kompozitlere kıyasla daha yüksektir. Hibrid kompozitler, bir matriste iki veya daha fazla farklı fiber veya takviye içeren kompozitlerdir; hibrid kompozitler, tek tip takviyeli kompozitlere kıyasla çok daha yeterli özelliklere sahiptir. Örneğin, C ve cam fiberlerin polimerik bir reçine matriste biraraya getirildiği sistemler çok yaygındır. Karbon fiberler kuvvetlidir, oldukça serttir ve düşük yoğunlukludur. Cam fiberler karbonun sertliğine sahip değildir. Cam-karbon hibridi kuvvetli ve dayanıklıdır, darbe direnci yüksektir.


Nanokompozitler: Bilgisayar elemanlarının yapımında mikro sentezlerle başarılı sonuçların alınması, malzeme bilimcileri atom-atom yapıların oluşabileceği nano skala boyutlarda (<100 nm) kompleks malzemelere yönlendirmiştir. Biyolojik sistemler nanomalzemelere tipik modellerdir: "nanometre skala için ilginç fikirler ve stratejilerin bulunduğu biyolojiden daha zengin bir hazine yoktur”. Nanokompozitler üzerindeki araştırmalara çok emek ve para harcanmıştır. Temel sorun mikro skaladan nano skalaya ekstrapolasyonun olanaksız olmasıdır; nano skalada kuvantum etkiler önceliklidir.

Nanokompoziter, kompoziti oluşturan bir veya daha çok fazın nano skala (<100 nm) boyutlarında olduğu bir malzemeler sınıfıdır. Nano skala bir fazın ilavesindeki genel düşünce, çeşitli bileşenler arasında bir sinerji yaratılarak malzemeden istenilen yüksek performans özelliklerine ulaşabilmektir. Nanokompozit malzemelerin özellikleri malzemeyi oluşturan elemanların özellikleriyle sınırlı olmayıp, malzemenin morfolojisi ve yüzey arası karakteristiklerle de ilgilidir.



Aşağıda 1700’lü yıllardan günümüze kadar yapılan bazı ilk kompozitler ve üretilen polimerik malzemelere tipik örnekler verilmiştir.

1783: İlk balonun uçurulması. Kompozit malzeme olarak keten fabrikler ve kâğıt (J. M. ve J.É. Montgolfier, 25 Nisan), ipek fabrikler ve kauçuk (J.A.Charles ve F.P.Rozier, 1 Aralık) kullanıldı.


1839: Doğal kauçuğun gum ve sülfürle vulkanizasyonuyla pnömatik lastik yapıldı (Charles Goodyear). 1887’de pnömatik bisiklet lastiği (John Boyd Dunlop, 1887) ve 1895’de pnömatik sökülebilir araba lastiği (A. & E. Michelin) yapıldı.


1839: Polistiren elde edildi (E. Simon). 1862: İlk plastikler kâğıt hamurundan elde edilen nitroselülozla üretildi. “Parkesine”: nitroselüloz + kâğıt (Alexander Parkes)


1870: “Celluloid”: nitroselüloz + kamfor (John Wesley Hyatt). 1872: Poli(vinil klorür) üretildi.


1878, 1879: Ampulde kullanılan karbon fiber yapıldı: Filament, pamuk ipliğinin karbonizasyonuyla yapıldı (Joseph Wilson Swan, 1878). Filament olarak karbonize bambu kıymıkları kullanıldı (Thomas Alva Edison, 1879).

1884: Üre formaldehit üretildi. 1889: İlk yapay ipek fiber “Rayon”, kâğıt hamurundan rejenere selülozik filamentler çekilerek üretildi (Hilaire de Chardonnet). 1898: Polikarbonat üretildi (A. Einhorn).


1903: İlk uçağın yapılması ve uçurulması: Deneme uçuşları: Samuel P. Langley (7 Ekim, 8 Aralık), İlk uçağın başarıyla uçurulması: O. ve W. Wright (17 aralık).


1907: Fenol formaldehit reçinesi üretildi (S. Smith ). Bakalit elde edildi: fenol formaldehit+pamuk (Leo Baekeland).


1927: Anilin formaldehit reçinesi üretildi. (Soc. Anon. pour l'Ind. chim. A Bale).


1933: Doymamış poliester reçine üretildi (Carleton Ellis). Doymamış poliester reçine + cam fiber  kompozit yapıldı (P. Castan).


1935: Polietilen (PE) üretildi (R. Gibson, E.Fawcette). 1935: Naylon; fiber yapılabilen poliamidin keşfi (Wallace H. Carothers). (1943’de naylondan uçak lastiği yapıldı)


1936: Melamin formaldehit reçinesinin patenti alındı (William F. Talbot).


1938: Epoksi reçinelerin ilk patenti alındı (P.Castan). Epoksi + cam fiber kompozit yapıldı(C. Ellis).


1941: Polietilentereftalat (PET) üretildi (J. R. Whinfield ve J. T. Dickson). 1942: İlk poliakrilonitril (PAN) akrilik fiber üretildi (Herbert Rein).


1942: Fiberglas kayıkların doğumu (Ray Green). 1944: İlk cam fiber takviyeli kompozit GFRP radar anteni yapıldı (TBM Avenger Torpedo Bomber). 1953: İlk GFRP araba kasası yapıldı (Chevrolet Corvette).



1960’lar: a-Olefinlerin stereoregüler polimerizasyonu gerçekleştirildi; izotaktik polipropilen (PP) üretildi (K. Ziegler ve G. Nata. 1963).


1964: Polimidler yapıldı. Aramid fiber Kevlar (S. Kwolek & W. Sweeny) ve Nomex üretildi (Wilfred Sweeny).


1959-1969: Boron ve karbon fiberler üretildi. İlk boron fiber üretildi, C.P.Talley (1959). Grafit whisker yapıldı; mikroyapı kontrolüyle çok yüksek elastik modüllü karbon fiber elde edilebileceği ispatlandı, Roger Bacon (1960).


Kömür katranından (zift) karbon fiber yapıldı, Sugio Otani (1963). Petrol ziftinden karbon fiber yapıldı, Leonard S. Singer (1965). Rayondan karbon fiber üretildi, R. Bacon (1969).


1969: İlk cam fiber takviyeli uçak; The Eagle AC-7.

1970’ler: Karbon fiberler spor malzemeleri yapımında kullanılmaya başlandı. Grafit tenis raketleri, golf sopaları, v.s. gibi.


1990’lı yıllar: Uzay araçlarında metal matris kompozitler uygulanmaya başlandı.