1900 - 1964: Kuantum Teorisi

Yirminci yüzyılın başında bilim adamları doğanın en temel prensiplerini anladıklarına inandılar: örneğin, atomların doğanın katı yapı taşları olduğu, Newtonian’un hareket kanununun doğruluğu, fizik proemlerinin pek çoğunun çözüldüğü gibi. Ancak Newtonian mekaniğin yerini Einstein relativite teorisinin almasıyla bilim dünyası zaman içinde ellerindekilerin yetersizliğini anlamaya başladılar. Özellikle kuantum mekaniği alanındaki büyüme, fiziğin temel kurallarını tümüyle değiştirdi.



1900: Max Planck (Fizik Nobel Ödülü 1918), atomların kuanta denilen elektromagnetik ışını (enerji demetleri) absorbladığını veya emitlediğini ileri sürdü. Kuantum kavramı Newtonian fiziğine karşıt bir yorum olarak görüldü. Plank, kuantum teorisiyle ışığın enerjisinin (bir foton) frekansıyla doğru orantılı olduğunu da ileri sürdü; bu kavram önemli fiziksel fenomenlerin açıklanmasını sağladı. Planck sabiti bir fotonun enerjisini ışığın frekansıyla ilişkilendirir. Işık hızı sabit olduğunca Planck sabiti (h = 6.626 x 10−34 Joule-saniye) doğanın temel bir sabitidir. Planck’ın çalışmalarından önce elektromagnetik radyasyonun (ışık), sınırsız sayıda frekans ve dalga boylarında dalgalar halinde yayıldığı düşünülüyordu. Planck, sıcak objelerden emitlenen sınırlı sayıdaki ışık spektrumuna odaklandı.

1905: Albert Einstein (Fizik Nobel Ödülü 1921), bir ışık kuantumunun (foton) partikül gibi davrandığını ileri süren Planck’ın görüşlerini ciddi olarak dikkate alan bilim adamlarından biridir.
Albert Einstein, özel görelilik ve genel görelilik kuramları ile iki yüzyıldır Newton mekaniğinin hakim olduğu uzay anlayışında bir devrim yarattı.

Kütle-enerji eşdeğerliğiyle (E = mc2) yıldızların nasıl enerji oluşturduğuna açıklama getirdi, nükleer teknolojinin önünü açtı.

Fotoelektrik etki ve Brown hareketine getirdiği matematiksel açıklamalar, modern fiziğe diğer katkıları arasındadır. Brown hareketi ve istatistiksel fizikle ilgili olarak, Einstein hareket ile molekül büyüklüğü arasındaki matematik ilişkiyi saptayarak molekül ve atomların büyüklüğünün hesaplanmasını sağladı.

Einstein kuantum mekaniğinin bazı sonuçlarına, özellikle belirsizlik ilkesine oldukça şüpheci yaklaştı fakat bu yaklaşımlar ileride geniş kabul görmüştür.

1909: Hans Geiger (1882-1945)) ve Ernest Marsden (1889-1970) (, (Ernest Rutherford yönetiminde) alfa partiküllerinin saçılmasını (altın bir folyo kullanarak) inceledi, saçılma açılarını gözledi ve atomların küçük, yoğun ve pozitif yüklü bir çekirdeği olduğu yorumunu ileri sürdü.

1911: Ernest Rutherford (1871-1937), alfa-saçılma deneylerinin (Hans Geiger ve Ernest Marsden’in) sonuunda çekirdeği tanımladı

1912: Albert Einstein (1879-1955) uzay-zaman bükülmesini açıkladı.


1913: Niels Bohr (Fizik Nobel Ödülü 1922), kuantum görüşüne dayanan bir atomik yapı teorisi geliştirdi. Bohr, Planck’ın radyasyonun kuantum teorisi üzerinde başladığı çalışmalarına, J.J. Thompson ve E. Rutherford ile atomun klasik modelini kuantum teorisiyle geliştirmeye devam etti. Bu zaman içinde Bohr kendi atomik yapı modelini geliştirdi. Bohr modeline göre uyarılan bir enerji bulunduğu temel halden, daha yüksek enerjili bir orbitale atlar. Uyarılan atom kuantize miktarlarda enerji emitleyerek elektronlarının çekirdeğe daha yakın enerji orbitlerine geri dönmesini sağlayabilir.

Bu fazla enerji elektromagnetik radyasyon (ışık fotonu) kuantasıdır ve elektronun atlama yaptığı orbitler arasındaki enerji farkına eşittir. E = Eson-Eilk = hn  (h Planck sabitidir).

1919: Ernest Rutherford (1871-1937) bir proton için ilk kanıtı buldu.

1921: James Chadwick (Fizik Nobel Ödülü 1935) ve E.S. Bieler (1895-1929) , çekirdeği bazı şiddetli kuvvetlerin bir arada tuttğu sonucunu elde etti.

1923: Arthur Compton (Fizik Nobel Ödülü 1927) X-ışınlarının kuantum (partikül) doğasını keşfetti, böylece fotonların partikül özelliği doğrulandı.

1924: Louis de Broglie (Fizik Nobel Ödülü 1929) elektronların dalga özelliğini öne sürerek tüm maddelerin dalga özelliğine sahip olduğu önerisini ileri sürdü. Bu kavram de Broglie hipotezi olarak tanındı (dalga-partikül ikiliği); hipoteze göre, dalga boyu (buna de Broglie dalga boyu da denir), bir partikülün momentiyle ters orantılıdır. 

1925: Wolfgang Pauli (Fizik Nobel Ödülü 1945) bir atomdaki elektronlar için dışlama (exclusion) prensibini formüllendirdi; bir atomda özdeş iki elektron aynı anda aynı kuantum halini (enerji halini) işgal edemez. Pauli'ye göre, bir orbitale spini 1/2 olan bir elektron (fermiyon) yerleşmişse, aynı orbitale yerleşen ikinci fermiyonun spini ters yönde (yani -1/2) olmalıdır. Böylece birbirine ters yönde spinli iki fermiyonun yer aldığı orbital dolmuş olur. Atomaltı partiküller satistik davranışlarına bağlı olarak iki gruptur; Pauli dışlama prensibine uyan fermiyonlar (1/2 spinli) ve uymayan bozonlar (1 spinli).

1925: Walther Bothe (Fizik Nobel Ödülü 1954) ve Hans Geiger atomik proseslerde enerji ve kütlenin korunduğunu örneklerle açıkladı.

1925: Max Born (Fizik Nobel Ödülü 1954), Niels Bohr'un atom teorisine göre, elektronlar çekirdeğin çevresinde yörüngeler arasında atlama yaparken sabit dalga boylarında ışını absorplar ve emitler. Teori, hidrojen atomu tarafından oluşturulan spektrumun iyi bir tanımını sağlamıştır, ancak daha karmaşık atomlara ve moleküllere uyacak şekilde geliştirilmesi gerekiyordu. Werner Heisenberg'in 1925'teki ilk çalışmasının ardından Max Born kuantum mekaniğinin daha da geliştirilmesine katkıda bulundu. Ayrıca Erwin Schrödinger'in dalga denkleminin, değişkenliğe ilişkin istatistiksel (tam değil) tahminleri verdiği şeklinde yorumlanabileceğini de kanıtladı.

1926: Erwin Schrödinger (Fizik Nobel Ödülü 1933), bozonlar için kuantum sisteminin davranışını tanımlayan dalga mekaniğini geliştirdi. Maddenin (örneğin elektronlar) hem partikül hem de dalgalar olarak kabul edilebileceğini varsayarsak, 1926'da, elektronların atomların enerji seviyelerini doğru bir şekilde hesaplayan bir dalga denklemi oluşturdu. Max Born, kuantum mekaniğine bir olasılık yorumu getirdi. G.N. Lewis, bir ışık kuantumu için “foton” adını önerdi.

1927: Elektron çıkışı (beta decay) olan bazı malzemeler gözlendi. Atom ve çekirdek farklı enerji seviyelerine sahip olduğundan, geçişte sürekli spektruma sahip ne kadar elektron üretildiğini görmek zordur. (Cevabı 1930’da veridi.)


1927: Werner Heisenberg (Fizik Nobel Ödülü 1932) “belirsizlik prensibini (uncertainty principle) ileri sürdü; buna göre bir sistemin iki tamamlayıcı özelliği, (konum ve momentum gibi) aynı anda tam doğrulukla ölçülemez. Bu önerme partiküllerin çift doğasını (örneğin, ışının hem dalga ve hem de partikül özelliği) güçlendirdi; yani, elektromagnetik radyasyon (spektrumun bir bölgesi görünür ışıktır) dalga ve partikül özelliğini birarada içerir. Heisenberg’in Belirsizlik Prensibine göre, momentum ve konumun (pozisyonun) eşzamanlı (simultane) ölçümündeki belirsizlik daima sabit bir miktardan daha büyüktür; yaklaşık olarak Planck sabitine eşittir (Dx  Dp ³ h). x ve p değerlerinin aynı anda doğru olarak ölçülmesi imkansızdır; veya, iki parametreden birinin belirsizliğine razı olmadıkça diğeri tam olarak saptanamaz.

1928: Paul Dirac (Fizik Nobel Ödülü 1922) elektronu tanımlarken kuantum mekaniği ve özel relativiteyi birleştirdi. Atomaltı partikülleri tanımlamada önemli gelişmeler kaydetti.

1930: Wolfgang Pauli, beta çıkışı (1900-1958) (decay) için sürekli elektron spektrumunu açıklamada neutrinoyu önerdi.

1931: Paul Dirac (1902-1984) denklemiyle pozitif yüklü partiküllerin varlığını kanıtladı; bu yeni objelere “pozitron” adını verdi. Antipartiküllerin ilk örneği olan pozitronlar tam olarak elektronlar gibidir, fakat pozitif yüklüdür.


1931: James Chadwick (Fizik Nobel Ödülü 1935) nötronu keşfetti. Nükleer bağlanma ve bozulma (decay) mekanizması temel problemler oldu.

1931: Linus Pauling (Fizik Nobel Ödülü 1954), iki farklı atomun iki elektronunun kovalent bağ yapmasını kuantum mekaniğiyle açıkladı. Pauling'in çalışmasının kimyasal reaksiyonlara kuantum teorisinin uygulanmasıda çok önemli katkısı olmuştur.


1932: Carl D. Anderson ((Fizik Nobel Ödülü 1936), kuantum mekanik teorinin geliştirilmesinde Paul Dirac, tüm maddelerin bir ayna görüntüsü-karşımadde ihtiva edeceğini öngördü. Bir partikül ve onun antipartikülü, şarj edilirse, zıt şarjlara sahip olmalıdır. 1932'de Carl Anderson bir bulut odasında kozmik ışın partiküllerinin izlerini inceleyerek, bir elektronunkine benzer bir kütleli pozitif yüklü bir partikül keşfetti. Carl Anderson'ın partikülü, deneyle kanıtlanmış ilk antipartiküldür ve bir "pozitron" olarak adlandırılmıştır.

1933-34: Enrico Fermi (Fizik Nobel Ödülü 1938) beta çıkışı için bir teori geliştirdi; bu teori, zayıf etkileşimleri ortaya koydu. Böylece nötrinolar ve partikül çeşnilerin (flavor) kullanıldığı ilk teori oldu.

1933-34: Hideki Yukawa (Fizik Nobel Ödülü 1949), relativite ve kuantum teorisini birleştirerek protonlar ve nötronlar arasında yeni partiküllerin değiştokuşuyla (“pionlar” denilen mezonlar) meydana gelen çekirdek etkileşimlerini tanımladı. Çekirdeğin büyüklüğünden, varsayımsal partiküllerin (mezonlar) kütlesinin, elektronun 200 katı kadar olduğu sonucunu çıkardı. Bu çalışma nükleer kuvvetlerin mezon teorisinin başlangıcı oldu.

1937: Kozmik ışınlarda elektron kütlesinin 200 katı bir tanecik keşfedildi. Başlangçta fizikçiler bunun Yukawa'nın pion’u olduğunu düşündüler, ancak daha sonra bir müon olduğu keşfedildi.

1938: E.C.G. Stuckelberg (1905-1984), proton ve nötronların, elektronlar, nötrinolar, müonlar veya bunların antipartiküllerinin herhangi bir kombinasyonuna decay olamayacağını gözledi. Protonon kararlılığının enerji veya yük korunumuyla açıklanamayacağını, ağır partiküllerin bağımsız bir korunumları olduğu önerisini ileri sürdü.


1938: Isaac Isidor Rabi (Fizik Nobel Ödülü 1944), çekirdeklerdeki protonlar ve nötronlar küçük, dönen mıknatıslar gibi hareket eder. Atomlar ve moleküller bu nedenle magnetik bir alanda hizalanırlar. 1938'de Isaac Isidor Rabi bir magnetik alan üzerinden bir molekül demetini geçirdi. Işın radyo dalgalarına maruz kaldığında, dönüş yönü, ancak kuantum mekaniğine uygun olarak belirli aşamalarda değiştirilebilir. Atomlar orijinal pozisyonlarına döndüklerinde, karakteristik frekanslara sahip elektromagnetik ışın yayar.

1938: Otto Hahn (Fizik Nobel Ödülü 1944) ve çalışma arkadaşları ağır elementlerin nükleer fizyonunu keşfettiler; (1939’da teorik olarak açıklandı).

1941: C. Moller (1904-1980) ve Abraham Pais (1918-2000), protonlar ve nötronlar için “nükleon” terimini kullandı.

1946-47: Fizikçiler kozmik ışın partikülünün “müon” değil, Yukawa'nın mezon’u olduğunu kanıtladı; böylece maddenin ikinci jenerasyonunun ilk partikülü bulundu. Tamamen beklenmedik bu keşif için I.I. Rabi, ‘bunu kim ısmarladı ki?’ demiştir. Çok kuvvetli etkileşmeyen objeler “lepton” terimiyle tanımlanmaya başlandı. (elektronlar ve müonlar leptondur)

1947: Kuvvetli etkileşim yapan bir mezon (kozmik ışınlarda bulunur) bir pion (pi mezon) olarak tayin edilir. (Pionlar en hafif mezonlardır)

1947: Fizikçiler elektronlar, pozitronlar ve fotonların elektromagnetik özelliklerini hesaplayacak işlemler geliştirdiler. Feynman diyagramlarına giriş başladı.


1948: Julian Schwinger (Fizik Nobel Ödülü 1965); Relativite teorisinin ve kuantum mekaniğinin kurulmasının ardından, yüklü partiküller ve elektromagnetik alanlar arasındaki etkileşim için başlangıç relativite teorisi formüle edildi; ancak kısmen, çünkü elektronun manyetik momentinin beklenenden biraz daha büyük olduğu kanıtlandığından teori yeniden formüle edilmesi gerekti. Julian Schwinger 1948'de "renormalizasyon" yoluyla bu sorunu çözdü ve böylece yeni bir kuantum elektrodinamiğine katkıda bulundu.

1948: Sin-Itiro Tomonaga (Fizik Nobel Ödülü 1965); Yüklü partiküller ve elektromagnetik alanlar arasındaki etkileşim için başlangıç relativite teorisi formüle edilmesininde ortaya çıkan, bir hidrojen atomu içindeki varsayılan tek enerji seviyesinin iki benzer seviyede olduğu sorununu (lamba kayması) Sin-Itiro Tomonga 1948'de "renormalizasyon" yoluyla çözdü ve böylece yeni bir kuantum elektrodinamiğine katkıda bulundu.

1948: Richard Feynman (Fizik Nobel Ödülü 1965), Feynman diyagramlarını sunarak yeni bir kuantum elektrodinamiği yaratmaya katkıda bulundu; farklı partiküller arasındaki çeşitli etkileşimlerin grafik gösterimleri. Bu diyagramlar, etkileşim olasılıklarının hesaplanmasını kolaylaştırmıştır.

1948: Berkeleyde, senkronize-siklotronda ilk yapay pionlar üretildi.

1949: Enrico Fermi (1901-1954) ve C.N. Yang (1922- ) bir pionun, bir çekirdek ve bir antiçekirdeğin kompozit bir yapısı olduğunu öne sürdü. Bu kompozit partiküller fikri oldukça radikal bir düşünceydi.
1949: K+ keşfedildi. (Decay yoluyla)

1950: Nötron pionlar keşfedildi.

1951: Kozmik ışınlarda yeni tip partiküller keşfedildi; bunlara, lamda ve K denildi.

1952: Delta partikülü keşfedildi; delta++, delta+, delta0, and delta.

1952: Donald Glaser (Fizik Nobel Ödülü 1960) kabarcık odasını icat etti; Brookhaven Cosmotron, 1.3 GeV hızlandırıcı çalıştırılmaya başlandı. Donald Glaser'ın kabarcık odası keşfi, partiküllerle yüksek enerjilerde çalışmayı sağlamıştır. Yüklü partiküller, kaynama noktasına yakın bir sıvıyla dolu bölme boyunca ileri doğru akın ederken, içerdikleri atomları iyonize ederler. Bölmenin basıncı daha sonra düştüğünde, bu yüklü atomların etrafında kabarcıklar oluşur. Partiküllerin izleri daha sonra fotoğraflanabilir ve analiz edilebilir.


1953: “Partikül patlaması”nın başlaması-gerçek bir partiküller çoğalması.

1953-1957: Elektronların çekirdek dışındaki saçılmaları, protonlar (hatta nötronlar) içinde bir yük yoğunluğu dağılımı olduğunu ortaya çıkardı. Proton ve nötronların bu elektromagnetik yapı tanımı, (bunların hâlâ temel partiküller olarak kabul edilmesine rağmen) bu objelerin bazı iç yapı incelemelerinde önerildi.

1954: C.N. Yang (1922- ) ve Robert Mills (1927 –1999) “geyç (gauge) teorileri" denilen yeni bir teoriler sınıf geliştirdi. Bu tarihte uygulanamamasına rağmen, günümüzdeki “Standart Model” formu bu tip teoriye dayanır.


1955: Emilio Segrè ve Owen Chamberlain (İkisi için de Fizik Nobel Ödülü 1959), güçlü bir partikül hızlandırıcısı ile, protonun antipartikülünün (antiproton) varlığını doğruladılar.

1956: Chen Ning Yang veTsung Dao Lee (İkisi için deFizik Nobel Ödülü 1957), sol-sağ simetri yasasının zayıf etkileşim tarafından bozulduğuna dair bir teori oluşturdular. Bir kobalt izotopunun beta bozunması sırasında elektronların hareket yönünün ölçümleri bunu doğruladı.

1957: Julian Schwinger (1918-1994) zayıf ve elektromagnetik etkileşimlerin birleştirilmesini öneren bir paper yazdı.

1957-1959: Julian Schwinger(1918-1994), Sidney Bludman (1927- ), Sheldon Glashow (1932-.) ayrı ayrı yazdıkları paper’larda tüm zayıf etkileşimlerinin, yüklü ağır bozonların (daha sonra bunlar W+ ve W- adıyla tanımlandı ) aracılığıyla olduğunu öne sürdüler. Bozon değiştokuşunu ilk olarak yirmi yıl önce Yukava tartışmaya açmış, fakat zayıf kuvvetlerin aracısı olarak pion’u önermişti.


1960: Yoichiro Nambu (Fizik Nobel Ödülü 2008), simetri ihlallerini tanımlamada, elementer partiküller  ve etkileşimlerini daha iyi anlamak için temel oluşturan matematiksel bir teori geliştirmiştir.

1961: Bilinen partiküllerin sayısı artarken, fizikçilerin partikül tipi paternlerini tanımalarına yardımcı olan, partikülleri organize eden matematiksel bir sınıflandırma şeması-grup SU(3)-hazırlandı.

1962: Denemeler, iki farklı tip nötrino bulunduğunu doğruladı; elektronlar ve müon nötrinolar.