Poliatomik moleküller ve iyonlar da rezonans ışını verirler;
ayrıca, daha uzun dalga boylu özel ışınlar emitlenir. Bu olaya "Stokes
kayması" denir.
1.
Uyarılmış Haller
İki atom arasındaki bir bağ, bağları oluşturan bir çift
elektronun atomik orbitallerinin üst üste düşmesiyle oluşan bir veya daha fazla
moleküler orbitalden oluşur. İki atomik orbitalin birleşmesiyle bir bağ
orbitali ve bir anti-bağ orbitali meydana gelir; birincinin enerjisi daha
düşüktür ve bu nedenle temel haldeki elektronlar buraya yerleşirler. Her bir
moleküler orbitalin elektronik enerji seviyesi üzerinde birbirine çok yakın bir
seri titreşim enerji seviyeleri bulunur. Bundan dolayı, her elektronik
absorbsiyon bandında, temel halden uyarılmış bir elektronik halin birkaç
titreşim seviyesine geçişten kaynaklanan, bir seri birbirine yakın titreşim
pikleri yer alır.
Pek çok molekülde çift sayıda elektron vardır; temel halde,
bu elektronlar çeşitli atomik ve moleküler orbitallerde çiftler şeklindedirler.
Pauli dışlama ilkesine göre bir orbitaldeki iki elektronun spinleri birbirinin
zıttıdır (yani çiftleşmiş spinler). Spin çiftleşmesinin (çift sayılı
elektronlu) net elektron spini yoktur ve molekül diamagnetik özelliktedir. Tüm
elektron spinlerinin çiftleştiği bir moleküler elektronik hale "tekli
(singlet)" hal denir; molekül bir magnetik alana tutulduğunda enerji seviyesinde
ayrılma (bölünme) olmaz (burada çekirdek spininin etkisi ihmal edilmiştir). Bir
serbest radikal için temel hal bir "ikiz (doublet)" haldir; burada,
tek elektron bir magnetik alanda iki düzende bulunabilir ve enerji seviyesi
ikiye ayrılır.
Bir molekülün elektronlarından biri daha yüksek bir enerji
seviyesine uyarıldığında, bir tekli veya bir "üçüz (triplet)" hal
oluşur. Uyarılmış tekli hale geçirilen elektronun spini temel haldeki
elektronla çiftleşmiş durumdadır; üçlü (üçüz) halde ise iki elektronun spinleri
çiftleşmiş değil paralel durumdadır.
Uyarılmış üçlü haldeki bir molekülün özellikleri, buna uygun
tekli haldeki özelliklerinden farklıdır. Örneğin, molekül birinci durumda
paramagnetik olduğu halde, ikinci durumda diamagnetiktir. Elektronik haldeki
bir değişiklikle de ilgili olan bir tekli-üçlü geçişi (veya tersi) olasılığı,
tekli-tekli geçişten daha azdır. Bundan dolayı, uyarılmış bir üçüz halin
ortalama yaşam süresi bir saniye (veya daha fazla) gibi uzun bir zamandır.
Uyarılmış bir tekli hal içinse bu süre 10-8 s kadardır. Bundan başka
bir temel-hal molekülünün ışın-etkisiyle bir üçüz hale uyarılması çabukça
gerçekleşemez ve bu işlem nedeniyle oluşan absorbsiyon piklerinin şiddeti, benzer
tekli-tekli geçişten oluşan piklerin şiddetinden birkaç derece daha küçüktür.
Uyarılmış bir üçlü hali, bazı moleküllerin "uyarılmış" bir tekli
halinin bir arada toplanmasıyla da oluşabilir; bu işlemin sonucunda fosforesans
davranış çıkar.
Şekil-1'de tipik bir fotoluminesans molekülün enerji
seviyesi diyagramının bir kısmı gösterilmiştir. Alttaki kalın yatay doğru
molekülün temel-hal enerji seviyesidir; normal olarak bir tekli haldir ve S0
'la gösterilir. Oda sıcaklığında temel hal, bir çözeltideki tüm moleküllerin
enerjilerini belirtir.
Şekil-1: Bir fotolüminesans sistem;
absorbsiyon, fluoresans ve fosforesans için kısmi Jablonski (enerji) diyagramı
Üst kısımdaki kalın yatay hatlar, üç uyarılmış elektronik
halin temel titreşim hallerinin enerji seviyeleridir. Soldaki iki hat birinci
(S1) ve ikinci (S2) elektronik tekli halleri, sağdaki hat
(T1) birinci elektronik üçüz hali gösterir. Normal olarak, birinci
uyarılmış üçlü halin enerjisi, karşılığı olan tekli hallerden daha düşüktür.
Dört elektronik halin her biri için çok sayıda titreşim
enerji seviyeleri bulunur. Bunlar ince yatay çizgilerle gösterilmiştir.
Şekil-1'de görüldüğü gibi, bu molekülün uyarılması, iki ışın
bandının absorbsiyonu ile gerçekleştirilmiştir, bunlardan biri l2 (S0 ® S1) dalga boyu dolayında, diğeri
daha kısa olan l2 (S0
® S2) dolayındadır. Uyarma
işlemi sonunda molekül birkaç uyarılmış titreşim hallerinden birine geçer.
Doğrudan üçüz hale uyarılma mümkün olmaz, çünkü bu işlem çoklukta bir
değişiklik gerektirir.
2.
Deaktivasyon (Aktifliğin Bozulması)
Uyarılmış bir molekül birkaç mekanik kademeyle temel haline
geri döner. Şekil-1'deki dik oklarla gösterildiği gibi, bu kademelerden ikisi
(bir ışın fotonu çıkar) fluoresans ve fostoresanstır. Dalgalı çizgilerle
gösterilmiş olan diğer deaktivasyon kademeleri ışımasız işlemlerdir. Temel hale
geçişteki en olası durum yaşam süresi minimum olan uyarılmış haldir. Buna göre,
fluoresansla deaktivasyon ışımasız işleme kıyasla daha hızlı ise, fluoresans
olayı gözlenir. Eğer ışımasız bir yolun hız sabiti daha yüksekse, fluoresans
olayı gözlenmez veya çok zayıftır.
Fluoresans olayının gözlenebildiği sistemler oldukça azdır.
Yapısal ve çevresel durum ışımasız relaksasyon veya deaktivasyon hızını,
emisyon reaksiyonu hızının (kinetik olarak) buna rakip olduğu bir noktaya kadar
azaltır. Bu hızı kantitatif olarak saptayabilecek emisyon işlemi ile ilgili
yeterli bilgi vardır.
Emisyon Hızı: Fluoresans
emisyon uyarma işleminin tersi olduğundan, bir uyarılmış halin yaşam süresi ve
uyarma işlemine uygun absorbsiyon pikinin molar absorbtivitesi arasında basit
ters bir ilişki bulunur. Deneylerle de doğrulandığı gibi uyarılmış halin tipik
yaşam süresi, molar abrorbtiviteler 103 – 10-5 aralığında
olduğunda 10-7 – 10-9 saniyedir (ve emisyonla deaktive
olur). Geçiş işlemi olasılığının düşük
olduğu daha zayıf absorblayıcı sistemler için, yaşam süresi 10-6 –
10-5 saniye gibi daha uzun olur. Deaktivasyon işlemi fluoresans
şiddeti azaltır.
Titreşim Relaksasyonu
(Gevşemesi): Şekil-1'de görüldüğü gibi, bir molekül, uyarma işlemi
sırasında titreşim seviyelerinden herhangi birine gönderilebilir. Çözeltilerde,
uyarılmış moleküllerle solvent arasındaki çarpışmalar sonunda fazla titreşim
enerjisi kaybolur; böylece bir enerji transferiyle solventin sıcaklığında az
bir artış gözlenir. Titreşimce uyarılmış bir molekülün ortalama yaşam süresi 10-12
saniye veya daha az ise relaksasyon işlemi olur; bu süre bir elektronik
uyarılmış halin yaşam süresinden daha kısadır. Buna göre, çözeltiden fluoresans
oluşması, daima "uyarılmış bir halden en düşük titreşim seviyesine"
bir geçiş olmasıyla gerçekleşir. Elektron "temel halin herhangi bir
titreşim seviyesine" geri dönebildiğinden (Şekil-1a), diğer bir titreşim
relaksasyonu ile hızla en düşük temel hale düşer.
Titreşim relaksasyonu yeterliyse elektronik bir geçişten
oluşan fluoresans bandı absorbsiyon bandından daha düşük frekanslara kayar;
Sadece temel haldeki en düşük titreşim seviyesi ve buna uygun uyarılmış hal
seviyesi arasındaki geçişlerle oluşan rezonans piki absorbsiyon bandının
üzerine düşer.
İç Dönüşüm (İç
Değişme): "İç dönüşüm" terimi ile, bir molekülün ışın yaymadan
daha düşük enerjili bir "elektronik" hale geçtiği molekül içi işlemler
tarif edilir. İç dönüşüm, özellikle iki elektronik enerji seviyesinin, titreşim
seviyelerinde bir üst üste düşme olayı yaratacak kadar yakın olması durumunda
ortaya çıkar. Bu durum iki uyarılmış tekli hal için Şekil-1'de gösterilmiştir.
Üst üste durumda iki uyarılmış halin potansiyel enerjileri birbirine eşittir;
bu eşitlik verimli bir geçiş sağlar. Üst üste titreşim seviyeleri yoluyla iç
değişme olasılığı, bir yüksek uyarılmış halden fluoresansla enerji kaybetme
olasılığından daha fazladır. Buna göre (Şekil-1), l2 ışını ile uyarılma sonunda S2 ve S0
arasındaki bir geçişten oluşan bandın çıkmasıyla, l3 dalga boyunda fluoresans üretilir. Burada,
uyarılan molekül yüksek elektronik halden bir seri titreşim relaksasyonları,
bir iç değişme ve diğer relaksasyonlar yoluyla daha düşük elektronik halin en
düşük titreşim seviyesine ilerler. Bu halde, fluoresans uyarmayı yapan l1 veya l2 dalga boylarına bağlı olmayarak,
"sadece" l3
meydana gelir.
Şekil-1’de görülen iç değişme işlemlerinin (S1 ® S0 ve T1 ® S0) mekanizması çok iyi
bilinmemektedir. Temel halin titreşim seviyeleri birinci uyarılmış halin
titreşim seviyeleri üzerine düşebilir; böyle durumlarda deaktivasyon, yukarıda
tarif edilen şekilde olur. Bu durum alifatik bileşiklerde çok görülür, ve bu
nedenle de alifatik bileşiklerde fluoresansa nadiren rastlanır; yani, titreşim
seviyelerinin üst üste düşmesiyle çok hızla enerji transferi olması fluoresansı
engeller.
"Ön disosiyasyon (ön ayrışma)" olayı da iç
değişmeye neden olabilir. Burada, elektron, yüksek bir elektronik seviyeden,
titreşim enerjisi bir bağı koparabilecek kadar büyük olan, daha düşük bir
elektronik seviyenin en üstteki titreşim haline geçer. Büyük bir molekülde,
kromoforların elektronik uyarılma enerjilerinden daha az kuvvetli bağların bulunma
olasılığı fazladır. Elektronik enerjinin iç değişimle titreşim enerjiye
geçmesinin ardından kromoforların enerji absorbsiyonu sonunda bu bağlar kopar.
Bir ön disosiyasyon, bir disosiyasyon olayından farklıdır;
disosiyasyonda absorblanan ışın, bir kromoforun elektronunu kromoforik bandı
koparabilecek kadar yüksek bir titreşim seviyesine doğrudan uyarır; bir iç
değişme olayı yoktur. Disosiyaysyon işlemi de fluoresans olayına rakiptir.
Dış Dönüşüm (Değişme):
Uyarılmış bir elektronik halin deaktivasyonu, uyarılmış molekül ve solvent
(veya diğer moleküller) arasındaki etkileşim ve enerji transferi ile ilgilidir.
Bu işlemlere "dış dönüşüm" denir. Solventin fluoresans şiddetini
önemli derecede etkilemesi dış değişme olayının varlığını gösteren bir
örnektir; ayrıca tanecikler arasındaki çarpışma sayısını azaltan koşullar
(düşük sıcaklık ve yüksek viskozite) fluoresansın yükselmesini sağlarlar. En
düşük uyarılmış tekli ve üçüz hallerden temel hale ışımasız geçiş (Şekil-1), iç
değişme olayları kadar, dış değişme olayları ile de ilgilidir.
Sistem-Arası Geçiş: "Sistem-arası
geçiş", uyarılmış bir elektron spininin ters dönmesi ve molekülün
çokluğunda bir değişme işlemidir. İç değişmede olduğu gibi, iki halin titreşim
seviyelerinin üst üste düşmesi bu geçişin olasılığını artırır. Şekil-1'de
görülen tekli-üçlü geçişi bir örnektir; burada, en düşük tekli titreşim seviyesi
üsteki üçlü titreşim seviyelerinden biri ile üst üste düşer ve böylece spin
halinde bir değişiklik olasılığı çok büyür.
Sistem-arası geçiş, iyod ve brom gibi, ağır atomlar içeren
moleküllerde daha çok görülür. Bu tip atomların varlığında spin ve orbital
hareketleri arasındaki etkileşim çok büyür ve spinde bir değişiklik kolaylaşır.
Çözeltide moleküler oksijen gibi paramagnetik maddelerin bulunması da sistem
içi geçişi artıracağından fluoresansı azaltır.
Fosforesans: Deaktivasyon
olayı fosforesansla da ilgilidir. Uyarılmış bir üçüz hale sistem-arası geçişten
sonra iç veya dış dönüşüm, veya fosforesans yoluyla deaktivasyon oluşur. Bir
üçlü-tekli geçişi olasılığı, bir tekli-tekli değişiminden daha azdır, ve
uyarılmış üçlü halin ortalama yaşam süresi, emisyona göre, 10-4 -
birkaç saniye aralığındadır. Buna göre, böyle bir geçişten oluşan emisyon,
ışınlandırma kesildikten sonra bir süre daha devam eder.
İç ve dış değişimler fosforesans olayı ile rekabet ederler,
bu tip emisyon sadece çok düşük sıcaklıklarda veya viskoz ortamlarda
gözlenebilir.
3.
Fluoresans ve Fosforesansı Etkileyen Değişkenler
Bir maddenin fluoresans veya fosforesans olup olmaması moleküler
yapısına, kimyasal çevresine, ve oluşan emisyonun şiddetine bağlıdır. Bu
kısımda değişkenlerden bazılarının etkileri kısaca incelenecektir.
Verimi: Bir
fluoresans işlemindeki "kuvantum verimi" veya "kuvantum
etkinliği", basitçe, ışıyan moleküllerin sayısının toplam uyarılan
moleküllerin sayısına oranı olarak tarif edilir, (fosforesans için de kuvantum
verimi benzer şekilde tarif edilir). Fluoresein gibi çok yüksek bir fluoresans
molekül için kuvantum verimi, bazı koşullarda, 1'e ulaşır. Hissedilir derecede
ışıma göstermeyen kimyasal maddelerin verimi sıfıra yakındır.
Şekil-1 deki bilgilere ve deaktivasyon işlemleri üzerindeki
incelemelere göre bir bileşiğin fluoresans kuvantum verimi f, en düşük uyarılmış tekli-halin oluştuğu
işlemlerin relatif hızları ile saptanmalıdır; bu işlemler fluoresans, sistemler
arası geçiş, dış ve iç dönüşmeler, öndisosiyasyon ve disosiyasyondur. Bu
ilişkileri aşağıdaki denklemle gösterebiliriz. (k terimleri, işlemlerin hız
sabitleridir.)
Fluoresansın kuvantum verimi:
Denklem(1), fluoresans şiddeti etkileyen yapısal ve çevresel
etkenlerin kalitatif yorumuna olanak verir. Fluoresans hız sabiti kf
nin büyük olması ve diğer k terimlerinin küçük olmalarının fluoresansı
artıracağı açıktır. kf nin büyüklüğü, öndisosiyasyon hız sabiti kpd,
ve disosiyasyon hız sabiti kd kimyasal yapıya bağlıdır. Diğer
sabitler daha çok çevreden, az derecede de yapıdan etkilenirler.
Fluoresansta Geçiş
Tipleri: Ultraviyole ışının veya 250 nm den kısa dalga boylarındaki ışının absorbsiyonu
fluoresans vermez (veya nadiren verir). Çünkü bu ışının enerjisi uyarılmış
halin öndisosiyasyon veya disosiyasyon ile deaktivasyonu için yeteri kadar
yüksektir. Örneğin, 250 nm dalga boyundaki ışın 140 kcal/mol kadar enerjiye
eşdeğerdir; pek çok moleküldeki bazı bağlar bu büyüklükteki enerjiyle
koparılır. Sonuçta, s*® s geçişi ile oluşan fluoresans nadiren
gözlenir; bunun yerine, böyle emisyonlar daha az enerjili p* ® p ve p*® n işlemleriyle sınırlanır.
Elektronik olarak uyarılmış bir molekül, ışın emisyonu
vermeyen bir seri hızlı titreşim relaksasyonları ve iç değişimlerle, "en
düşük uyarılmış haline" döner. Bu durumda, gözlenen herhangi bir
fluoresans çoğu kez birinci uyarılmış halden temel hale bir geçişten oluşur.
Fluoresans bileşiklerin çoğunluğu için sonra, hangisinin daha az enerjili
olduğuna bağlı olarak, ya n, p* veya p, p*
uyarılmış halin deaktivasyonuyla ışın üretilir.
Kuvantum Verimi ve
Geçiş Tipi: Fluoresans davranış daha çok, en düşük enerjili uyarılmış
halin, p, p* tipi (n, p* yerine) olduğu bileşiklerde gerçekleşir,
yani, p*®
p geçişlerinde kuvantum verimi daha büyüktür. p, p* haliyle ilgili
daha büyük kuvantum verimi iki şekilde açıklanabilir. Birincisi, bir p ® p* geçişinin molar absorbtivitesi, n ® p* işleminin 100-1000 katıdır, ve bu miktar
her iki yöndeki geçiş olasılığını belirler; buna göre, p ® p* geçişiyle ilgili zaman süresi daha
kısadır (bir n, p* hali için olan 10-5
– 10-7 s ile kıyaslandığında 10-7 – 10-9 s
dir) ve Denklem(1) deki kf büyük olur.
Başka bir konu da sistem içi geçiş hız sabiti ki
nin p,
p * uyarılmış halinde daha küçük olmasıdır, çünkü tekli-üçüz halleri
arasındaki enerji farkı daha büyüktür; yani p, p* uyarılmış halinin elektron çiftlerini
ayırmak için daha fazla enerjiye gereksinim vardır. Bu nedenle de, bu tekli
hallerle üçüz titreşim seviyelerinin üst üste düşmesi daha azdır ve sistem içi
geçiş olasılığı daha küçük olur.
Özetlenecek olursa fluoresans, n, p* hallerinden çok, p, p*
hallerinde görülür. Çünkü p, p* işleminin ortalama yaşam süresi daha kısa
(kf daha büyük) ve fluoresansla rekabet eden diğer deaktivasyon
işlemleri daha azdır.
Fluoresans ve Yapı: En
şiddetli fluoresans davranışa, düşük-enerjili p
® p* geçiş seviyeli fonksiyonel gruplar içeren
aromatik bileşiklerde raslanır. Alifatik ve alisiklik karbonil yapılar içeren
bileşikler veya çok yüksek konjuge çift bağ yapılar da fluoresans özellik
gösterebilirler, fakat bu tip bileşiklerin sayısı aromatik sistemlere göre
azdır.
Sübstitue olmamış pek çok aromatik hidrokarbonlar da çözeltide
fluoresans özellik gösterirler, kuvantum verimi halka sayısı ve halkanın
durumuna göre artar. Piridin, furan, tiyofen, ve pirrol gibi en basit
heterosiklik bileşikler fluoresans davranış göstermezler; diğer taraftan
yapışık-halkalı yapılar fluoresanstır. Azot içeren heterosiklik bileşiklerde en
düşük-enerjili elektronik geçiş n ® p*
geçişidir, bu ise hızla üçüz hale dönüşerek fluoresansa engel olur. Benzen
halkasının heterosiklik bir çekirdeğe yapışması, absorbsiyon pikinin molar
absorbtivitesini artırır; uyarılmış halin yaşam süresi kısalır ve fluoresans
oluşur. Kinolin, isokinon, indol bu tip bileşiklerdir.
Benzen halkasında sübstitüsyon, absorbsiyon maksimumundaki
dalga boyunun kaymasına ve ilgili fluoresans piklerinin değişmesine yol açar.
Ayrıca, sübstitüsyon çoğu kez fluoresans verimini de etkiler (Tablo-1).
Halojen sübstitüsyonunun etkisi oldukça çarpıcıdır;
halojenin atom numarası arttıkça fluoresans azalır, bu durum kısmen ağır atom
etkisinden kaynaklanır. Bu durumda sistemler arası geçişle üçüz hale geçiş
olasılığı artar. İyodobenzen ve nitro türevlerinde ön disosiyasyonun önemli bir
rol oynadığı kabul edilir; bu bileşiklerdeki bağlar, iç değişmeden sonra uyarma
enerjisinin absorblanmasıyla kopar.
Bir aromatik halkaya bir karboksilik asit veya karbonil
grubunun sübstitüsyonu fluoresansı engeller. Bu bileşiklerde, n, p* sisteminin enerjisi p, p*
sistemindekinden daha azdır; daha önce de değinildiği gibi, birinci tip
sistemin fluoresans verimi oldukça düşüktür.
Tablo-1: Benzenin Fluorensansına Sübstitüsyonun Etkisi
(Etanol çözeltisinde)
Bileşik
|
Formül
|
Fluorensansın dalga boyu,
nm
|
Fluorensansın relatif
şiddeti
|
Benzen
|
C6H6
|
270-310
|
10
|
Toluen
|
C6H5¾CH3
|
270-320
|
17
|
Propilbenzen
|
C6H5¾C3H7
|
270-320
|
17
|
Fluorobenzen
|
C6H5¾F
|
270-320
|
10
|
Klorobenzen
|
C6H5¾Cl
|
275-345
|
7
|
Bromobenzen
|
C6H5¾Br
|
290-380
|
5
|
İyodobenzen
|
C6H5¾I
|
-
|
0
|
Fenol
|
C6H5¾OH
|
285-365
|
18
|
Fenolat iyonu
|
C6H5¾O-
|
310-400
|
10
|
Anisol
|
C6H5¾O¾CH3
|
285-345
|
20
|
Anilin
|
C6H5¾NH2
|
310-405
|
20
|
Anilinyum iyonu
|
C6H5¾NH3+
|
-
|
0
|
Benzoik asit
|
C6H5¾COOH
|
310-390
|
3
|
Benzonitril
|
C6H5¾C º N
|
280-360
|
20
|
Nitrobenzen
|
C6H5¾NO2
|
-
|
0
|
Yapısal Sertliğin
Etkisi: Sert yapılı moleküllerdeki fluoresansın daha fazla olduğu
deneylerle saptanmıştır. Örneğin, fluoren ve bifenilin kuvantum verimleri, benzer
ölçme koşullarında sırasıyla, 1.0 ve 0.2 dolayındadır.
Fluoren metilen grubu köprüsü nedeniyle daha sert bir
yapıdadır, bu nedenle de fluoresans özelliği bifenilden daha fazladır. Benzer
pek çok örnek gösterilebilir. Ayrıca, fluoresans boyalar katı bir yüzey
(sertliği artırıcı etki) üzerinde absorblandığında emisyon artar.
Bazı organik şelat maddeleri bir metal iyonuyla kompleks
oluşturduğunda, fluoresans özellik artar, bu durum da molekül sertliğinin
artmasının bir sonucudur. Örneğin, 8-hidroksikinolinin fluoresans şiddeti,
bunun çinko kompleksininkinden çok daha azdır.
Bir molekülün sertliğini kaybetmesi iç değişme hızını
(Denklem-1 deki kic) artırarak ışımasız deaktivasyon olasılığını
yükseltir. Sert olmayan bir molekülün bir parçası diğer parçalara göre
düşük-frekans titreşimi yapabilir; bu tür hareketler enerji kaybına neden
olabilir.
Sıcaklık ve Çözücünün
(Solventin) Etkileri: Pek çok molekülde sıcaklığın artmasıyla fluoresansın
kuvantum verimi azalır, çünkü yüksek sıcaklıklarda çarpışma frekansı artar ve
böylece dış dönüşüm ile deaktivasyon olasılığı yükselir. Solvent viskozitesinin
azalması da dış değişme olasılığını artırarak aynı etkiyi yapar. Solventin
poloritesinin etkisi de önemli olabilir. Bölüm(4)'de, n® p*
geçiş enerjilerinin polar solventlerde artırıldığı, p®
p* geçişinin ise azaltıldığı
belirtilmiştir. Bu kaymalar bazan, p® p* işleminin enerjisini n® p** geçişinin altına düşürecek kadar büyük
olur; sonuçta fluoresans artırılır.
Bir molekülün fluoresansını, ağır atomlar içeren solventer
veya yapısında ağır atomlar bulunan bileşikler azaltır; karbon tetrabromür ve
etil iyodür bu tip maddelerdir. Buradaki etki, fluoresans maddelere ağır
atomların sübstitüsyonunda görülen etki ile aynidir; orbital spin etkileşimi
üçlü oluşum hızını artırır ve buna uygun olarak ta fluoresans azalır. Ağır
atomlar içeren bileşiklerde yüksek fluoresans istendiğinde, madde uygun bir
solventle birleştirilir.
Fluoresansa pH ın
Etkisi: Asidik veya bazik halka sübstitüenti bulunan bir aromatik bileşiğin
fluoresansı, çoğunlukla, pH a bağımlıdır. Bileşiğin iyonize ve iyonize olmamış
hallerinin dalga boyu ve emisyon şiddetleri farklıdır. Tablo-1'de fenol ve
aniline ait veriler bu etkiyi göstermektedir. Bu bileşiklerin emisyon değerlerindeki
değişiklikler, asit-baz indikatörlerinde gözlenen farklılığa benzer; gerçekte,
çok renkli çözeltilerde asit-baz titrasyonları fluoresans indikatörlerle
yapılır. Örneğin, 1-naftol-4-sülfonik asitin fluoresansı, ultraviole bölgede
oluştuğundan, gözle izlenemez. Baz ilavesiyle madde fenolat şekline
dönüştürülürse, emisyon piki görünür dalga boylarına kayar ve gözle izlenebilir
hale gelir. Bu değişiklik, fenolün asit disosiyasyon sabitinden çıkarılan pH
dan farklı bir pH'da oluşur; nedeni "uyarılmış" molekülün asit
disosiyasyon sabitinin aynı molekülün temel haddeki değerinden farklı
olmasıdır. Uyarılma ile asit veya baz disasiyasyon sabitlerinin değişmesi
olağandır; büyüklüğü 4. veya 5. derecedendir.
Bu incelemelere göre, fluoresansa dayanan analitik
işlemlerde pH ın çok iyi kontrol edilmesi gereği açıkca görülmektedir.
Çözünmüş Oksijenin
Etkisi: Fluoresans bir çözeltinin şiddeti, ortamda çözünmüş oksijen
bulunması durumunda azalır. Bu etki, fluoresans taneciklerin fotokimyasal
tesirle oksitlenmelerinden kaynaklanabilir. Ayrıca, moleküler oksijenin
paramagnetik özelliği nedeniyle, sistemler arası geçişin hızlanması ve
uyarılmış moleküllerin üçüz hale dönüştürülmesi de fluoresansı azaltır; bu etki
daha fazladır. Diğer paramagnetik maddeler de fluoresansı zayıflatırlar.
Fluoresans Şiddetine
Konsantrasyonun Etkisi: Fluoresans ışının gücü F, sistem tarafından absorblanan
uyarıcı demetin ışın gücü ile orantılıdır. Yani,
P0 çözeltiye gelen demetin gücü, P demetin b
uzunluğundaki ortamı geçtikten sonraki gücüdür. K’ sabiti, fluoresans işleminin
kuvantum verimine bağlıdır. F nin fluoresans madde konsantrasyonuyla (c)
ilişkisi Beer kanunundan çıkarılır. Kanun aşağıdaki şekilde yazılabilir,
burada e fluoresans
moleküllerin molar absorbtivitesi, e b
c de absorbans, A, dır. Denklem(3) denklem(2)’de yerine konularak aşağıdaki
eşitlik çıkarılır.
e b c = A < 0.05
olduğunda, parantez içindeki tüm terimler birinci terime göre çok küçük olur;
bu durumda,
Buna göre bu çözeltinin fluoresans gücünün emisyonu yapan
taneciklerin konsantrasyonuna göre çizilen eğrisi, düşük konsantrasyonlarda,
bir doğru şeklindedir. Konsantrasyonun, >0.05 absorbansa kadar
artırılmasından sonra doğrusallık kaybolur ve F, doğru-hattın ektrapolasyonunun
altında bir yerde bulunur. Yüksek konsantrasyonda doğrusallıktan negatif sapmanın
iki nedeni vardır, bunlar "kendini-zayıflatma" ve
"kendini-absorblama" dır. Birincisi, uyarılmış moleküller arasındaki
çarpışmanın sonucudur. Bu durumda ışımasız enerji transferi olur; bu olay bir
dış dönüşümdeki solvent moleküllerine enerji transferine benzer. Kendini zayıflatma
konsantrasyonla artar. Öz soğurma (kendini absorblama) olayı, emisyon dalga
boyunun bir absorbsiyon dalga piki ile çakışması durumunda ortaya çıkar;
emitlenen demet çözeltiye geçerken fluoresans zayıflar. Bu olayların etkileri nedeniyle,
fluoresans güç-konsantrasyon eğrisi, çoğu zaman, bir maksimum gösterir.